Perşembe, Kasım 21, 2024
Ana sayfa BASIN AÇIKLAMALARI Afdp : ´Hain Firavun Hüsnü Mübarek Defol´

Afdp : ´Hain Firavun Hüsnü Mübarek Defol´

by İlkav Editor
2,6K 👁
A+A-
Reset

AFDP : “Hain Firavun Hüsnü Mübarek Defol”

Ankara Filistin Dostları Platformu İşbirlikçi hain Firavun’u protesto etti. Ankara Kızılay –Güven Park’da düzenlenen basın açıklamasında, Gazze katliamının işbirlikçisi eli kanlı katil Hüsnü Mübarek’in Türkiye’ye gelişi protesto edildi. Oldukça canlı geçen eylemde, “Gazze katliamının işbirlikçisi hain Hüsnü Mübarek defol!”, “Çağdaş Firavun Rafah Kapısını Aç”, “İşbirlikçi Hain Çağdaş Firavun”, “HAMAS’a Selam Direnişe Devam”, “Filistin Halkının Gerçek Temsilcisi Direnen HAMAS’tır” yazılı dövizler ve HAMAS bayrakları taşındı.
Eylemde açış konuşmasını yapan Umran Dergisi Ankara temsilcisi Hikmet yıldırım : “Gazze'de büyük bir insani dramın yaşanmasına neden olan Siyonist İsrail ablukası sürecinde Rafah Sınır Kapısı'nı kapatarak yaşanan trajedide büyük pay sahibi olan Mısır, son Gazze katliamında da yaralıların dahi tedavi amaçlı çıkmasını engelleyerek büyük bir zorbalığa imza atmıştır. Bu işbirlikçi tutumuyla katliamın boyutunun büyümesine neden olan Hüsnü Mübarek yönetimindeki Mısır, Gazze'ye dünyanın dört bir tarafından gönderilen yardımları engelleyerek Filistin halkının karşısında; İsrail'in yanında olduğunu göstermiştir. Böyle eli kana bulaşmış, kirli ilişkiler ağı ile hain sıfatını hak etmiş biri Gazze'de "ateşkes" ve Ortadoğu'da "barış" adı altında ancak İsrail'in dikte ettiği politikaları icra etmek üzere Türkiye'ye geliyor. İşte Türkiye’nin de desteklediği HAMAS’ı silahsızlandırmaya yönelik bu tür zulüm politikalarında dayanışma sağlamak üzere Hüsnü Mübarek’in Türkiye’ye gelişini ve bu amaca yönelik görüşmeleri protesto etmek amacıyla buraya toplanmış bulunuyoruz” dedi.

Tekbir, tevhid ve “HAMAS’a Selam Direnişe Devam”, “İşbirlikçi Hainler Hesap Verecek”, “Hain Hüsnü Hesap Verecek”, “Siyonist Dostu Hüsnü Mübarek”, “Gazzeli katili Hüsnü Mübarek”, “Eli Kanlı Katiller Hesap Verecek”, “Hükümet Katillerle Görüşme”, “Hükümet Muhatabın Heniye”, “İslami Direniş Engellenemez”, “Tevhid Adalet Özgürlük”, “Zulme Karşı Direneceğiz” sloganları eşliğinde yapılan basın açıklamasını ise Filistin Dostları Platformu adına Genç Birikim Dergisi editörü Ali Kaçar okudu.

Ali Kaçar, Hüsnü Mübarek’in kendi ülkesindeki Müslüman halka yıllardır amansız zulümler yapan, pek çok masum Müslümanı şehid eden, binlercesini de halen zindanlarda tutan bir diktatör ve katil olduğunu ifade etti. Bu çağdaş Firavunun, ABD ve diğer emperyalist devletlerin bölgedeki temsilcisi ve işbirlikçisi olduğunu, despot iktidarını onlara borçlu olduğunu, bu sebeple kendi halkına ve Filistin halkına karşı emperyalist ve Siyonist çıkarları ve politikaları tercih eden bir hain olduğunu söyledi. AFDP adına Ali Kaçar’ın okuduğu basın açıklamasında şu tespit ve eleştirilere yer verildi: “Türkiye’ye, önce işbirlikçi Mahmud Abbas’ın, şimdi de diğer işbirlikçi Mısır’ın çağdaş Firavunu Hüsnü’nün gelmesi düşündürücüdür. Türkiye ile, Siyonist İsrail ve ABD arasındaki işbirliğinin, Türkiye halkı dahil bölge halklarının aleyhine devam ettirildiği bilinmektedir. Ancak bu kirli ve karanlık işbirliğine rağmen, Erdoğan’ın Davos çıkışı, bölge halklarının yanan yüreklerine geçici de olsa su serpilmesi anlamına gelmiştir. Davos’da, zulmü alkışlayanların da insanlık suçu işlediğini söyleyen Erdoğan’ın, Abbas ve Hüsnü Mübarek’in Gazze vahşetine açıkça destek verdikleri herkesçe bilinen bir gerçek iken, bu işbirlikçilerle Türkiye’de görüşmesi, bir çelişki ve tutarsızlıktır. Bunları görmezlikten gelerek, ikili ilişkileri geliştirmek ya da bölgede barışı bu zalimlerle birlikte oluşturmak ve politikalarını desteklemek zulme ortak olmak ya da bizatihi zulmetmek değil midir? Türkiye, nedense hep zalimlerle, emperyalistlerle ve işbirlikçilerle ikili ilişkileri geliştirmeye çalışmaktadır. Eğer Türkiye Cumhuriyeti yönetimi halkın iradesine azıcık saygılı davranmış olsaydı, işbirlikçi Mahmud Abbas ve çağdaş Firavun Hüsnü Mübarek’in yerine, Filistin halkının gerçek temsilcisi, Filistin’in meşru hükümetinin başbakanı İsmail Heniye’yi davet etmesi gerekirdi. Ancak, Türkiye yönetimi, emperyal ABD ve işgalci Siyonist İsrail’in baskısı ve işbirliği nedeniyle, İsmail Heniye’yi, Türkiye’ye davet etme cesaretini bir türlü gösterememiştir.”

Ekitap için tıklayın

Basın açıklamasını müteakip konuşan İLKAV Başkanı Mehmet Pamak ise şunları söyledi: “Açıklamada ifade edildiği gibi Hüsnü Mübarek gerçekten çok hain, zalim, emperyalistlerin işbirlikçisi bir katildir. Kendi ülkesindeki Müslümanları yıllardır ezen zindanlara dolduran seyit kutupların şehadetine vesile olan zulüm zincirinin son halkasıdır. Bildiğiniz gibi bu katil, hain ve zalim Firavun, emperyalistlerin ve İsrail’in de işbirlikçisi olarak Peres’e “ şu Hamas’ın işini biran önce bitirin” demişti. Hamas’ın ve Hamas’a destek veren Müslüman halkın bitirilmesi için İsrail’le işbirliği yapıyor. Ve refah kapısını kapatarak onların gıdalarını, ilaçlarını bile kesmeye teşebbüs ediyor, kardeşlerinden gelen yardımların bu mazlum halka ulaşmasını engelliyor. Bu adamın katilliğini, hainliğini, işbirlikçiliğini Gazzedeki halka bombalar yağdırılmasının ortağı olmasını AKP hükümeti yetkilileri bizden daha iyi biliyorlar. Davos’ta çıkış yapmak yetmez, o sözün arkasında adam gibi durmak gerekir. O sözün arkasında durarak, gereğini yapmak Siyonist terör devletiyle askeri ve istihbari işbirliğini de, bölgenin işbirlikçi hainleriyle görüşmeleri de kesmek gerekir.”

“AKP Zalimlerle görüşme” sloganı atılması üzerine Pamak şunları söyledi: “Aslında ben bu sloganı bile yersiz buluyorum. AKP zulümden arındırılmış bir parti midir? Bugün kendisi de bir şekilde zulme bulaşmış değil midir? Kendisi de zulüm sisteminin yönetiminde bulunarak gerek kendi ülkesindeki uygulamalarla, gerekse başka ülkelerdeki zalimlerle işbirliği yaparak aynı zamanda kendisi de zulmetmekte değil midir? Böyle bir konumda bulunanlara “zalimlerle görüşme” diyoruz. Bu noktada biz, AKP’yi sadece “adındaki adalet kavramına sahip çıkmaya, vaat ettiği özgürlükleri getirmeye, böylece hiç değilse görece bir adaleti gerçekleştirmeye” çağırabiliriz. Kardeşlerim! Bakın AKP yandaşı olan Haber-7’nin editörü ne demiş ‘Türkiye Hamas’ı savunmuyor. Türkiye, basiretsiz, kendi insanını İsrail’in bombalarına hedef yapan terörist ruhunu bırakmamakta direnen Hamas liderlerinin sözcülüğünü yapmıyor’ diyor. Yani işgal edilmiş topraklarını ve ümmetin onurunu savunan Hamas’ı terörizmle suçluyor. Bu terörist İsrail’in diliyle konuşmak değil midir? Bu haksızlık ve adaletsizlik değil midir, bu zulüm değil midir, bu Gazze halkını yok etmeye çalışanların insanlık suçuna iştirak değil midir? Dış işleri Bakanı Babacan da diyor ki; ‘Hamas silahlı örgüt mü, yoksa siyasi parti mi olacağına karar vermeli’. Yani Hamas’ı silahı bırakmaya, AKP’leşmeye zorluyor. Mısır Fravun’u ne istiyor, o da Hamas’ın silahsızlanmasını, direnişi bırakmasını istiyor. İsrail ve ABD ne istiyor onlar da aynı şeyi istiyor. İşgal edilmiş topraklarda silahlı direnişten başka çare mi vardır? O halde HAMAS’a silahsızlanmayı dayatmak Siyonist katil terör devletine destek değil midir? İşgal edilmiş bir ülkenin insanlarından silahı bırakmasını istemek soykırımcı işgalciyi desteklemek değil de nedir? “

“İsrail terör devleti, İslam’a ve Müslümanlara topyekün bir saldırıya geçmiş bulunan emperyalistlerin bölgedeki işbirlikçisi ve jandarmasıdır. Mısır da, Ürdün de, Suudi Arabistan da, emperyalist ülkelerin işbirlikçisi hainlerce yönetilmektedir. Ve bu sebeple hepsi İsrail ve ABD safında, İslami direnişin de karşısındadırlar. Bunların hepsi bölgede İslam’ın, Kur’an’ın insanı karanlıklardan aydınlığa çıkaracak ve adalet sistemine kavuşturacak olan aydınlatıcı ve kurtarıcı mesajının bölgeye ve dünya insanlarına ulaşmaması için ellerinden gelen çabayı ortaya koyuyorlar. Dolayısıyla Hamas’ı yok etmek istemeleri de bundandır. Hamas, bölgede İsrail’le işbirliğine, uzlaşmaya, İsrail’in meşrutiyetini tanımaya, işgal topraklarındaki varlığını kabul etmeye, işgali kabul etmeye razı olmuyor. Ve en önemlisi de kendi topraklarında insanca, Müslümanca, özgürce yaşayacağı, hatta Müslüman olmayanların da, tarihte ancak İslam’ın hakim olduğu dönemlerde yakalayabildikleri bir özgürlük ve adalet vasatına ulaşmasına vesile olacak bir adalet sistemini kurmak istiyor. İşte vahye dayalı bu adalet sistemi kurulsun istenmiyor. Böyle bir adalet sisteminde Hıristiyanıyla, Yahudisiyle bütün insanlar özgürce yaşama imkanına kavuşursa ve bu mesaj bütün bölge insanlarına ulaşırsa, o zaman bölgedeki bütün despot rejimler, bütün Fravun’i düzenler, bütün tağuti, müstekbir düzenler hepsi yıkılacak ve İnşallah İslam’ın adalet sistemi bütün insanlığı Ortadoğu’dan kalkarak tevhidin aydınlığıyla yeniden kuşatacaktır. İşte bütün mesele bu adil gelişmeyi engellemektir. Hamas’ı yok etmek istemeleri de bundandır. Yani Obama’nın dediğini yapmaya çalışıyorlar. Amerikan zulmünü, katliamlarını, vahşetlerini İsrail’in vahşetini siyah örtüyle örtmeye çalışan ve Siyonist katillerin hamisi olan Obama ne demişti? ‘Sıkılmış yumruklarınızı açın ellerinizi sıkalım’ diyordu. İşte zalimler hep böyledir, kendi yaptıklarını unutarak mazlumları suçlarlar. Obama da biliyor ki, bu yumruklar onların zulümleri sebebiyle sıkılmıştır. Önce siz zalimler, emperyalistler, yapa geldiğiniz zulümleri, katliamları, vahşetleri, emperyalizmi terk edin ve işgalleri kaldırın. İşte o zaman İslam’ın adil ve barışçı elini karşınızda bulacaksınız.”


BASIN AÇIKLMASININ TAM METNİ

Mısır, Arap yönetimleri arasında işgalci emperyal devletlerin jandarmalığını yapan en güçlü ülkelerin başında gelmektedir. 1950’li yılların başlarında Sovyetler Birliğinin jandarması olan bu ülke, uzun yıllardır ve halen ABD’nin jandarmalığını yapmaya da devam etmektedir. ABD, bu nedenle, halkından kopuk, halkına yabancı Mısır’ın kukla yönetimini, ekonomik, askeri ve siyasi olarak desteklemektedir. Bu kukla yönetim de aldığı bu yardımların karşılığında, halkından çok, bu emperyal devletin menfaatlerini gözetmekte, iç ve dış politikalarını da bu ülkelerin önceliklerine göre dizayn etmektedir. Ne yazık ki, Mısır ülke olarak, bu uşak ruhlu yönetimler sayesinde sömürgeci ülkelerin açık pazarı haline getirilmiştir. Bu nedenledir ki, Mısır’ın ve bölgenin yüz karası olan Hüsnü Mübarek yönetimi, ancak, bu küresel katillerin yardım ve desteği sayesinde iktidarda kalabilmektedir. Bu devletler desteklerini çektikleri anda, sadece Mısır’ın çağdaş Firavunu değil, bölgenin diğer diktatoryal yönetimleri olan krallıkların, sultanlıkların da sonu gelecektir. Bu da çok uzak değildir.

Mısır’ın çağdaş Firavunu halkına karşı düşman iken, Siyonist ve işgalci Batılı devletlere karşı ise dost ve işbirlikçidir. 1967’de Siyonist İsrail karşısında yenilmesiyle bölge insanının umutlarını tüketerek hayal kırıklığı meydana getirmiş, 1978’de ise imzaladığı Camp David antlaşmasıyla da, sadece Arap halklarına değil, bütün Müslümanlara Filistin tarihinde ilk ihaneti tattırmıştır. Bu anlaşmayı imzalayan dönemin Firavunu işbirlikçi Enver Sedat, bu ihanetin bedelini hayatıyla ödemişse de, surda çok önemli bir gedik açılmıştır. Bugünkü çağdaş Firavun na-Mübarek da, Enver Sedat’ın işlediği bu ihanet gediğini daha da derinleştirmiş, adeta ülkeyi, Siyonist İsrail’in uydusu haline getirmiştir.

Mısır’ın çağdaş firavunu işbirlikçi Hüsnü Mübarek, bölgenin en zalim, en gaddar ve en diktatör yöneticisidir. Mısır’ı, 1981’den bu yana sıkıyönetim altında demir yumrukla, diktatoryal bir anlayışla yönetmektedir. Bu çağdışı anlayış nedeniyle her yıl binlerce masum insan ya tutuklanmakta ya da kendilerinden bir daha hiç haber alınmayacak tarzda kaybolmaktadır. Çağdaş Firavun Hüsnü Mübarek, bu uygulamalarıyla Mısır’ı, tıpkı selefi diğer Firavunlar gibi, adeta üstü açık bir zindana, bir işkencehaneye çevirmiştir. En masum, en tabii hak ve özgürlük talepleri yüzünden birçok insan ya idam sehpalarında sallandırılmış ya da ömürlerinin kalan kısmını zindanlarda geçirmek zorunda bırakılmıştır. Ne yazık ki, bugün, Mısır zindanları, masum ve mazlum Müslümanlarla doludur. Hüsnü Mübarek, içeride bu uygulamalarıyla, dışarıda da Hamaslı Müslümanlara yönelik düşmanca tavrıyla, esasında İslami kimliğe, İslami ve insani değerlere düşman olduğunu açıkça göstermiştir.

Halkına düşman olan Mısır’ın çağdaş Firavunu Hüsnü Mübarek, bölgede emperyalist ABD’nin jandarması, Siyonist İsrail’in ise hamisi/muhafızlığı görevini onursuzca ve haysiyetsizce devam ettirmektedir. Bu nedenledir ki, son Gazze vahşetinde, en az Siyonist İsrail ve işgalci batılı devletler kadar Mısır’ın çağdaş Firavunu Hüsnü Mübarek de sorumludur. O da, tıpkı, Livni, Olmert, Ehud Barak, Şimon Peres ve diğer katiller gibi, bebekler dahil katledilen her masum insanın dökülen kanından sorumlu eli kanlı bir katildir. Çünkü o da, Hamas’ın, Gazze’nin bütün halkıyla birlikte yok edilmesi için, Refah sınır kapılarını kapatmış, bebek, çocuk, yaşlı ve kadın demeden binlercesinin katledilmesine ve yaralanmasına göz yummuş, hatta desteklemiştir. Nitekim Şimon Peres’in, çok açık olarak Mısır, Suud, Ürdün yönetimleri ile Mahmud Abbas’ın, kendilerinden Hamas’ın işinin bitirilmesini istediklerini söylemesi, bu işbirlikçi yöneticilerin gerçek çirkin yüzünü göstermektedir. Ayrıca, Gazze’deki vahşet saldırısından bir gün önce, Kahire’de, Hüsnü Mübarek’in, Siyonist İsrail’in Dışişleri Bakanı Tzipi Livni’ye sarılması ve öpücüklerle bu saldırılara onay vermesi de bu gerçeği teyid etmektedir. Siyonistlerin saldırılarına verdiği bu açık desteğe rağmen, utanmadan Hamas yönetimine, saldırı olmayacağına dair güvence vererek, Hamas’ın kitlesel katliama hazırlıksız yakalanmasına neden olması, Hüsnü Mübarek’in gerçek karanlık yüzünü göstermesi açısından önemlidir. Hüsnü Mübarek’in, Siyonist İsrail’de yayınlanan Haaretz Gazetesi’nde (5 Ocak 2009), Avrupa Birliği Dışişleri Bakanları Delegasyonu’na “Hamas’ın bu savaşı kazanmasına izin verilmemelidir” tarzındaki açıklaması da, Mısır yönetiminin işbirlikçiliğini ve ihanetini açıkça belgelemektedir.

Türkiye’ye, önce işbirlikçi Mahmud Abbas’ın, şimdi de diğer işbirlikçi Mısır’ın çağdaş Firavunu Hüsnü’nün gelmesi düşündürücüdür. Türkiye ile, Siyonist İsrail ve ABD arasındaki işbirliğinin, Türkiye halkı dahil bölge halklarının aleyhine devam ettirildiği bilinmektedir. Ancak bu kirli ve karanlık işbirliğine rağmen, Erdoğan’ın Davos çıkışı, bölge ülkelerinin yüreklerine geçici de olsa su serpmesine neden olmuştur. Davos’da, zulmü alkışlayanların da insanlık suçu işlediğini söyleyen Erdoğan’ın, Abbas ve Hüsnü Mübarek’in Gazze vahşetine açıkça destek verdikleri herkesçe bilinen bir gerçek iken, bu işbirlikçilerle Türkiye’de görüşmesi, bir çelişki ve tutarsızlıktır. Refah sınır kapılarını insani yardımların geçişine bile kapatan, Hamas’ın işini bitirin diye Siyonist katilden istekte bulunan Hüsnü Mübarek’in Türkiye’ye gelmesi ve Filistin’e yönelik görüşmeler yapması, Türkiye yönetimi açısından sadece bir tutarsızlık değil, aynı zamanda ahlaki de değildir. Yoksa Türkiye tarafından, işbirlikçi hain Hüsnü Mübarek’in Siyonistlere olan bu desteği, Şimon Peres’in konuşmasını alkışlayanlar kadar zulmü desteklemek olarak değerlendirilmemekte midir? Aynı şekilde, Hamaslı Müslümanları arkadan vuran, bulundukları mekânları Siyonist katillere ihbar eden, Hamas Hükümetinin yıkılması ve yöneticilerinin ya öldürülmesi ya da zindanlara atılmasını isteyen Mahmud Abbas’ın bu tavrı da, en hafifinden zulme destekçi olarak değerlendirilmeyecekse, ne olarak değerlendirilecektir? Oysa bu tür tavırlar, bırakın zulmü alkışlamayı, bizatihi zulmün ta kendisidir. Bunları görmezlikten gelerek, ikili ilişkileri geliştirmek ya da bölgede barışı bu zalimlerle birlikte oluşturmak ve politikalarını desteklemek zulme ortak olmak ya da bizatihi zulmü işlemek değil midir? Türkiye, nedense hep zalimlerle, emperyalistlerle ve işbirlikçilerle ikili ilişkileri geliştirmeye çalışmaktadır.

Bu nedenle Türkiye’nin, ABD politikaları doğrultusunda işgalci Siyonist İsrail ve bölgenin işbirlikçi Arap yönetimleri ile ilişkilerini devam ettirmeye çalışması da bir işbirlikçiliktir. Eğer Türkiye Cumhuriyeti yönetimi halkın iradesine azıcık saygılı davranmış olsaydı, işbirlikçi Mahmud Abbas ve çağdaş Firavun Hüsnü Mübarek’in yerine, Filistin halkının gerçek temsilcisi, Filistin’in meşru hükümetinin başbakanı İsmail Heniye’yi davet etmesi gerekirdi. Ancak, Türkiye yönetimi, emperyal ABD ve işgalci Siyonist İsrail’in baskısı ve işbirliği nedeniyle, İsmail Heniye’yi, Türkiye’ye davet etme cesaretini bir türlü gösterememiştir. Aslında Türkiye yönetimi, İsmail Heniye’yi çağırmamakla ya da Filistin’in gerçek temsilcisini kabul etmemekle Siyonist İsrail’in Filistin’de işlediği katliama dolaylı destek verme konumuna düşmektedir. Filistin seçimlerini %60’ın üzerinde bir oy oranıyla kazanan bir hükümet, neden Türkiye yönetimi tarafından kabul görmemektedir? Herkes gibi, Türkiye’yi yönetenler de açıkça biliyor ki, Filistin’in gerçek temsilcisi Hamas Hükümeti’dir. Ve yine herkes biliyor ki, Hüsnü Mübarek, bir işbirlikçi ve halkına zulmeden eli kanlı bir diktatördür. Türkiye Yönetimi’nin bu eli kanlı katille görüşmesi, bu çağdaş Firavun’un yaptığı zulmü ve devam ettirdiği Siyonist işbirlikçiliğini meşrulaştırmak anlamına gelmektedir.

Bizler Filistin Dostları Platformu olarak, Hüsnü Mübarek ve Mahmud Abbas gibi işbirlikçi eli kanlı katilleri bu topraklarda görmek istemiyoruz. Bu katillerin Türkiye ziyareti, Türkiye halkının alnına sürülmüş kara bir leke olarak kalacaktır. Tarih bir gün mutlaka, sadece bu katilleri, bu işbirlikçileri lanetlemeyecektir; aynı zamanda, bu katillerle, bu işbirlikçilerle işbirliği yapanları da lanetle anacaktır. Bizler Filistin Dostları Platformu olarak, Çağdaş Firavun Hüsnü Mübarek ile işbirlikçi hain Mahmud Abbas’ı da, onlarla ilişkilerini hiçbir şey olmamışçasına devam ettirenleri de şiddetle protesto ediyoruz. 11.02.2009

ANKARA FİLİSTİN DOSTLARI PLATFORMU

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar

İLKAV Teknik Komisyon