Bismillahirrahmanirrahîm
Kur’an hakkıyla okunup öğüt alınmadığı ve gereğince hayata taşınmadığı için, “Müslüman” oluğunu söyleyenlerin çok büyük kısmı, “Müslim” olmanın şartlarından ve tevhidî imanın gerektirdiği ölçü ve ilkelerden habersiz bir konumda bulunmaktadır. Kur’an’ı “mehcur”/terk edilmiş bırakıp Rasûlün (s) güzel örnekliğinden uzaklaşılınca, Müslim olmak için ne yapılması gerektiğini ve nasıl yapılması gerektiğini bilemez bir duruma gelinmiştir. Hâlbuki aşağıda zikredilen ayetler bile hakkıyla okunduğunda, “Mü’min ve Müslim olmanın gerekleri ve imandan sonra yapılması emredilenler ile ilgili muazzam açılımlar yakalanabilecektir. Mesela Hac Suresi 77 ve 78. Ayetlerde, “müslim olmanın ve kurtuluşa ermenin” temel şartları ve takip edilmesi gereken yol haritası açık biçimde ortaya konmaktadır.
“Ey iman edenler, rükû edin, secde edin, Rabbinize kulluk edin ve hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz. Allah uğrunda, hakkını vererek cihad edin. O, sizi seçti; din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi; babanız İbrahim’in dininde (de böyleydi). Rasûlün size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için, O, gerek daha önce (gelmiş kitaplarda), gerekse bunda (Kur’an’da) size «müslimler» adını verdi. Öyle ise namazı kılın; zekâtı verin ve Allah’a sımsıkı sarılın. O, sizin mevlânızdır. Ne güzel mevlâdır, ne güzel yardımcıdır!”
“Ey iman edenler!
Âyet, “Ey iman edenler” hitabıyla başlamaktadır. Tevhidî ölçülerde bir iman; hayatın bütün alanlarında Allah’tan başka ilah ve rab tanımayacağına, Allah’tan başkasına boyun eğmeyeceğine, ibadet ve itaat etmeyeceğine söz vermeyi, kalbiyle benimsemeyi ve bu imanını hayata hâkim kılmayı gerektirir. Ancak maalesef, Müslüman olduklarını söyleyenlerin çoğunluğu, bu boyutta bir iman taşımamakta ve bu imana uygun bir hayat yaşamamaktadır. Büyük çoğunluk, hayatı kamusal ve özel, bireysel ve toplumsal vb. bölümlere ayırıp bazı hayat alanlarında Allah’a ibadet/itaat ederken, diğer bazılarında da hevâya ya da tağutlara itaat edebilmektedirler.
Yusuf Suresi 106. Ayetteki: “Onların çoğu şirk koşmadan Allah’a iman etmezler.” beyanı, bugün yaşanan vakıanın, insanlık serüveni boyunca da yaşanmış bir gerçeklik olduğunu haber vermektedir. Rabbimiz, En’am Suresi 82. ayette de: Ancak “İman ettikten sonra imanlarına zulüm/şirk bulaştırmayanların güvende olacağını ve ancak onların hidayete ereceklerini”bildirmiştir. O halde, iman etmek yetmemekte, bu imanı sâlih amellerle besleyip diri tutmak ve zulme/şirke bulaşmaktan da sürekli biçimde koruma çabası göstermek gerekmektedir. Müddessir Suresi 3 ve 5. Âyetlerde de, “Rabbini tekbir edip yücelt”tikten sonra “Ver rucze fehcur.”hükmünün gereğinin yapılması istenmektedir. Bu emir gereğince, başta şirk olmak üzere bütün akıdevi ve ahlâki pisliklerden hicret edip uzaklaşmak ve arınma çabası göstermek ve bu çabayı ömür boyu sürdürmek icap etmektedir. Bu sebeple Rabbimiz, Nisa Suresi 136. Ayette; “Ey iman edenler iman edin” hitabıyla, iman iddiası olup da bu imanını korumayan veya imanına şirk pisliğini bulaştıran ya da imanın gereklerini yerine getirmeyen çoğunluğu, bu imanlarını ispat etmeye ve gerçek boyutlarıyla iman etmeye, imanın gereklerini yerine getirmeye çağırmaktadır.
İşte öncelikle tevhidî bir imana sahip olmak gerektiği ve ondan sonra emredilenler de iman edenlerin görevleri olduğu için, Hac Suresi 77. Âyete “Ey iman edenler!” hitabıyla giriş yapılmıştır. Ancak hemen ardından gelen emirlerle de imanın ispatı sadedinde çabalar göstermek üzere harekete geçmek gerektiği ortaya konmaktadır. Çünkü Ankebut 3. Âyetteki “İnsanlar, (sadece) ‘İman ettik’ diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?” hükmünde vurgulandığı üzere, yalnız iman ettim demekle (imanın imtihanını vermeden) kurtuluşa ermek mümkün değildir. Bu sebeple, Hac Suresi 77. Âyetin ayetin devamında yer verilen emirlerde, imanın imtihanı ve ispatı gereği olarak yapılması gerekenler, birbiriyle örtüşüp bütünleşerek hayatı kuşatan ve inşa eden kavramlarla ifade edilmektedir. Ayetlerde zikredilen emir ve hükümleri 10 ayrı başlık hâlinde ele almaya çalışalım:
İmandan sonra ilk emir “İrkeû” şeklinde gelmektedir, “Rükû’ edin”.
“Ey İman edenler” ya da “ey müslümanım diyenler”, Allah’tan gelene boyun eğip teslim olun ve hayatınızı O’na boyun eğdirin. Bütün hayatınızı Allah’a rükû ettirin/boyun eğdirin. Fıtratın ve evrendeki varlıkların tümünün, insanların da bir kısmının Allah’a boyun eğdiği gibi siz de rükû edenlerden olun. Bakara Suresi 42. Âyette “Hakkı batılla karıştırıp da bile bile hakkı gizlemeyin.” emrini müteakip 43. âyette ise “Namazı kılın, zekâtı verin. Rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin.” denilmektedir. O halde rükûnun gereği neymiş; Hakk’ı bâtıl ile karıştırmamak, Hakk’ı gizlememek ve namazı kılıp zekâtı vermek suretiyle diğer boyun eğenlerle birlikte Allah’a boyun eğmek, rükû etmekmiş. Yani birçok rükû eden var, siz de bu “Rükû edenlerin safına katılın”.“verkeu mearrakıîn“. “Rükû edenlerle birlikte rükû edin.” deniyor. 44. Âyette ise, “Kitabı okuyup bilgilerini başkasına tavsiye ettiğiniz halde kendinizi unutmayın, öncelikle bu bilgileri kendiniz yaşayarak Allah’a teslim olun ve tutarlı mü’minler/müslimler olun” deniyor.
İmandan sonra ikinci emir: (vescudu) “Secde edin”.
Secde itaattir. İnşikak Suresi 20-25 Âyetlerde önce “Onlara ne oluyor da iman etmiyorlar?”sorusu sorulduktan sonra, “Onlara Kur’an okunduğu zaman secde etmiyorlar.” deniyor. Kur’an’ın okunup da secde edilmesi yani itaat edilmesi için inzal edildiği vurgulanıyor. Kitaba imanın gereğinin de, onu okuyarak hükümlerine secde/itaat edilmesi olduğu hatırlatılıyor. “Neden iman etmiyorlar?” sorusu aslında şunu ifade etmektedir: “kendilerine Kur’an okunduğunda, Kur’an hükümleri tebliğ edildiğinde neden secde/itaat etmiyorlar?” Daha sonraki 22-24. Âyetlerde ise, bunların inkârcılar, Kur’an’ı yalanlayanlar olduğu ve sonunda “elem dolu bir azaba” sürüklenecekleri bildiriliyor. Hemen ardından gelen 25. âyette ise, “Ancak iman edip de sâlih ameller işleyenler başka. Onlar için, bitmez tükenmez bir mükâfat vardır.” hükmüne yer veriliyor. Bir daha altını çizecek olursak, 20 ve 21. ayetlerde, “neden iman etmiyorlar ve Kur’an Okunduğunda secde etmiyorlar?” dendikten sonra böyle yapanlar inkârcı ve yalanlayanlar olarak nitelenip akıbetlerinin elim bir azab olduğu ifade edilmişti. Kurtuluşa, bitmez, tükenmez mükâfata götürecek yolun ifade edildiği 25. Âyette ise, azaba götürecek niteliklerin sayıldığı önceki ayetlerdeki “iman etmeyip secde etmeyenler” nitelemesinin yerine “iman edip de sâlih ameller işleyenler” nitelemesi yapılıyor. Yani “iman etmemenin” yerine “iman etme”, “secde etmemenin” yerine ise “sâlih amel” konuyor. Çünkü “secde”, iman edilen Kitaba ve Kitapta geçen emir ve yasaklara itaat etmek, onları sâlih amele dönüştürmektir.
Evrendeki bütün varlıkların, en küçük canlıdan Meleklere kadar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar gibi göklerde ve yerde olanların hepsi ile insanların ise bir kısmının, Allah ne emretmişse onu yerine getirmek anlamında secde/itaat ettikleri Hac Suresi 18. Ayette ve Nahl Suresi 49-50. Ayetlerde zikredilmiştir. Nahl Suresi 49. Âyette bütün varlıkları büyüklenmeksizin Allah’a secde ettikleri beyan edildikten sonra, 50. Âyette bu secdenin itaat olduğu şu hükümle açıklanıyor: “Üzerlerinde hâkim ve üstün olan Rablerinden korkarlar ve emrolundukları şeyleri yaparlar.” Onlar Allah’a secde ederken, “yef’alûne mâ yué’merûn.” yani Allah ne emretmişse onu yaparlar.
Hicr Suresi 98. Ayette de insana hitaben, “evrendeki bütün varlıkların tek ilaha secdesinden/itaatinden kaynaklanan bir sonuç olarak var olan mükemmel düzene, muhteşem ahenge uyum sağlayarak sen de secde edenlerden ol, secde edenlerin safına katıl” denmiş olmaktadır. Bu âyette şöyle buyrulmaktadır: “O hâlde, Rabbini hamd ile tesbih et (yücelt) ve secde edenlerden ol”. (ve kûn minessecidîn). Evrendeki bütün varlıkların yaptığı gibi ey insan sen de Rabbini hamd ile tesbih et/O’na itaat et. Allah’a secde/itaat halindeki bütün varlıklar gibi sen de secde/itaat edenlerden ol. Aslında bu emri de, Bakara 43. Âyetteki “verkeû mearrakıîn” gibi“vescudu meas sêcidîn“/”secde edenlerle birlikte secde et” şeklinde anlamak anlamlı olur. Yani “Ey insanlar, fıtrat ve bütün evrendeki varlıkların zorunlu biçimde tek ilâh olarak Allah’a secde ettikleri gerçeğini ve bu yüzden evrende oluşan muhteşem ahengi görün. Ve siz de evrendeki bu muhteşem düzene uyum sağlayarak, imtihan sebebiyle verilmiş serbest iradenizle ve isteyerek tüm bu secde edenlerle birlikte secde edin.” gibi anlamak uygun olur kanaatindeyim. Böylece insanlara, “Siz de evrendeki varlıklar misali tek ilah edinin, yalnız Allah’a secde/itaat edin ki sizin hayatınızda da evrendeki gibi bir düzen, barış, huzur ve adalet hâkim olsun” denilmiş olmaktadır. İşte bunun için “Ey iman edenler, hayatınızı Allah’a secde ettirin, itaat ettirin. Bütün hayat alanlarında sadece Allah’a secde edin” ki, tüm hayatınızda “secde izi/Allah’a itaatin izi” görünsün. Fetih Suresinde de bu hususa vurgu yapılmıştır:“…Onların (müslimlerin)(bütün hayat alanlarında) rükû ve secde ederek (Allah’a boyun eğip itaat ederek) Allah’ın lütuf ve rızasını aradıklarını görürsün. Onların işareti yüzlerindeki/(hayatlarındaki) secde izleridir…” (Fetih, 48/29).
Rabbimiz, Kasas Suresi 88. Ayette “vech”/yüz” kelimesini kendi zâtını ifade etmek üzere kullanmaktadır. Fetih Suresinde geçen ve üzerinde “secde” izinin görüneceğinden bahsedilen “yüz” kelimesi de bizim hayatımızın bütünü olarak anlaşılmalıdır. Böyle okunduğunda ise, bu ayetten, Müslimlerin, bireysel-toplumsal, kamusal-özel, siyasal, sosyal, ekonomik, hukuki ve ahlâkî bütün hayat alanlarında Allah’a secdenin/itaatin izinin görünmesini, bütün bu hayat alanlarında Allah ne emretmişse onun yapılması gerektiğini anlamak gerekir.
Üçüncü emir: “Ve’abudû Rabbekûm” Rabbinize ibadet edin.
Rabbinize kulluk edin. Hayatınızı ibadet kılın. Hicr Suresi 99. Ayette de ifade edildiği üzere “Ve yakîn/ölüm sana gelinceye kadar Rabbine ibadet et.” Müslim olmak isteyenlere söylenen şudur: “Bütün hayat alanlarında Allah’ın emir ve yasaklarına uyup Kur’an’ı hayatınıza hâkim kılın. Hayatınızın bütününde Allah’a “secde” etme, hayatınızı Allah’a secde ve itaat ettirme çabanızı, yani Allah’a ibadetinizi ölüm gelene kadar sürdürün.”. Rabbimiz Zariyat Suresi 56. Âyette,“Cinleri ve insanları sadece kendisine kulluk/ibadet etsinler diye yarattığını” beyan etmektedir. Enbiya Suresi 25. Âyette de, bütün Rasûlleri şu emrini tebliğ etsinler diye gönderdiğini bildirmektedir: “…Şüphesiz, benden başka hiçbir ilâh yoktur. Öyleyse bana ibadet edin.”. Nahl Suresi 36. Âyette ise, Rasûllerinin gönderiliş sebebini şu şekilde açıklamaktadır: “her ümmete ‘Allah’a ibadet/kulluk edin, tâğûttan kaçının’ diye Rasûl gönderdik.” Zümer Suresi 17. Âyette de, “Tağuta ibadet ve kulluk yapmaktan kaçınarak Allah’a içten yönelenlere” Rabbimiz “kullarım” diye sahiplenmekte ve Rasûlüne hitapla “kullarımı müjdele” tâlimâtını vermektedir.
Dördüncü emir: “Vef’alul hayra leallekum tuflihûn”. “Hayır (ameller) işleyin ki, kurtuluşa eresiniz.”
Arka arakaya zikredilen ve hayatı kuşatan bütün bu rükû, secde, ibadet ve hayırlı işler, iyilikler yapmaya dair emirler, Müslim olmanın gereği olarak imandan sonra neler yapmamız gerektiğini bize bildirmektedir. İyilik yapmak da, hayatın dengeli bir şekilde yürümesine, imân temeline ve niyetin temizliğine dayalı bir toplumsallığa, hayatın biçimlenmesine kaynaklık eder. Zaten bu imtihan dünyasında “hangimiz daha güzel ameller yapacağımız konusunda sınanmak üzere yaratıldık”. Hayat ve ölümün yaratılmasının amacı da budur. Rabbimiz Mülk Suresi 2. Âyette şöyle buyurmaktadır: “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır…”. Rabbimiz Bakara Suresi 110. Âyette de, “Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin; önceden kendiniz için ‘hayır olarak’ neyi takdim ederseniz, onu Allah katında bulacaksınız…”buyurmaktadır. Görüldüğü üzere bu ayette, vahiyle bildirilmiş emirlere uymak suretiyle yaptığımız ameller ve iyilikler “hayır” olarak nitelenmektedir. Ölmeden önce yaptığımız tüm bu “hayır amelleri” Allah’a döndüğümüzde karşımızda bulacağımız da haber verilmektedir.
Kurtuluşa ermenin yol haritası ile Müslim olmanın şartlarının bir kısmı Hac Suresi 77. Ayette bu şekilde beyan edildikten sonra, devamı da 78. Ayette zikredilir. Uzatmamak için bu kısmı da sonraki yazımızda ele alalım inşaAllah.