Perşembe, Kasım 21, 2024
Ana sayfa BASIN AÇIKLAMALARI Şehidlerimiz İçin Gıyabi Cenaze Namazı Kılındı

Şehidlerimiz İçin Gıyabi Cenaze Namazı Kılındı

by İlkav Editor
2,5K 👁
A+A-
Reset

Tevhid, Adalet, özgürlük mücadelesi veren İslami direniş
onurumuz, şehidlerimizin yolu yolumuzdur

İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı (İLKAV)’ın çağrısı üzerine 14 Temmuz Cuma günü Ankara Hacıbayram camiinde, Çeçen komutan Şamil Basayev ve Filistin, Irak, Afganistan’da şehid olan kardeşlerimiz için, yaklaşık 2000 kişinin katılımıyla gıyabi cenaze namazı kılındı.

Cami avlusunda toplanan binlerce kişi yapılan basın açıklamasını müteakip, şehidler için gıyabi cenaze namazı kıldı. Basın açıklamasını müteakip Şeyho Duman hoca kısa bir dua yaparak, şehitlerimiz için gıyabi cenaze namazını kıldırdı.

ILKAV Başkanı Mehmet Pamak yaptığı basın açıklamasına şu tespitlerle başladı;
“Bugün buraya, Çeçenistan direnişinin kahraman önderlerinden Şamil Basayev’in şehadeti, Filistin’de, Gazze’de süren Siyonist vahşetin Lübnana da sıçraması ve Irak’taki direnişi kırmak için mezhep çatışmasının kışkırtılması ve tüm İslam coğrafyasında Haçlı-Siyonist ittifak kaynaklı katliamların sürdürülmesi sebebiyle toplanmış bulunuyoruz. Tüm bu bölgelerde şehid edilen kardeşlerimizin gıyabi cenaze namazlarını kılıp dua etmek üzere buradayız.”

Ekitap için tıklayın

Sık sık sloganlarla kesilen basın açıklamasında Pamak Şamil Basayev’in şehadetini şu cümlelerle hatırlattı; “Tıpkı Dudayev, Yandarbiyev, Mashadov, Sadullayev gibi, onurlu bir hayatı ve özgür olmayı zillet içinde yaşamaya tercih edenlerin şehadet zincirine Basayev de eklendi. Rabbimiz onurlu mücadelesini ve şehadetini kabul etsin.”

Basın açıklamasında, Filistin, Afagnistan, Irak ve Çeçenistan’daki İslami direnişlerle ilgili değerlendirmelere ve bu konuda Müslümanlara düşen sorumluluklara da değinildi. Siyonist terör devleti İsrail’in Filistin’de, Gazze’de sürdürdüğü vahşetin de tel’in edildiği açıklamada, Batının İsrail yanlısı zalim tutumu ile bölge ülkelerinin, işbirlikçi yönetimlerin ikiyüzlü ve silik tutumları da protesto edildi. Özellikle de Türkiye yönetimi ve dinler arası diyalog çevrelerine yönelik ağır eleştirilere yer verilen basın açıklamasında şunlar söylendi;

“Türkiye’de egemen oligarşi, zaten İsrail’le bütünleşen bir stratejinin sahibi olarak, Filistinliyi terörist İsrail’i dost kabul etmekte ve her zaman tam destekle Siyonistlerin yanında yer almaktadır. Cumhurbaşkanıyla, darbeci generalleriyle, Siyonist İsrail’le bütünleşip HAMAS’a terörist muamelesi yapmaktadırlar. AKP yönetimindeki hükümet ise, hep ikircikli tutumlarla durumu idare etme konumunu tercih etmektedir. Yapabileceği şeyleri bile yapmaktan uzak durmaktadır. Nota vermek, elçiyi geri çekmek, ilişkileri azaltmak yada askıya almak, stratejik işbirliği başta olmak üzere anlaşmaları askıya almak yada gözden geçirmek, İsrail silah sanayine büyük katkısı olan silah ihalelerini iptal etmek, ambargo koymak, konuyu BM'ye ve uluslararası kurumlara taşımak dahil yapabileceği hiçbir şeyi yapmamış, zalim-mazlum arasında tarafsız duran ve iki tarafı da uyararak ikisini aynı kefeye koyan çelişkili tutumlar ortaya koymuş, sadece laf üretmiş, belirsiz ve hiçbir işe yaramayan “telefon diplomasisi”yle kamu oyunu oyalamaya çalışmıştır.”

“Hadi diyelim ki, Allah’tan daha çok ABD’den korktuğunuz için bunların hiçbirisini yapamadınız. Peki Türkiye olarak hiç olmazsa, Gazze’de elektriksiz, ilaçsız, susuz ve gıdasız bırakılarak terbiye edilmeye çalışılan Filistin halkına ciddi bir yardım ulaştırmayı neden başaramıyorsunuz? TC devlet imkanlarını kullanarak Kızılay'ı ve yardım kuruluşlarını bile Gazze'ye sokamıyorsanız, topraklarınızı bölme iddiası ve arz-ı mev’ud haritaları bulunan İsrail ve ABD ile son zamanlarda daha da geliştirmeye çalıştığınız stratejik ortaklığınızın Müslüman halklara zulüm ve zalimlere kölelik dışında bir anlamı olabilir mi? “Ulusal çıkar” putu adına, Filistin, Çeçenistan, Afganistan ve Irak halklarına karşı sorumluluklar unutulmuş, Amerika, Rusya ve İsrail ile stratejik işbirlikleri geliştirilmiştir.”

“Peki şu meşhur “dinler arası diyalogcuların” herhangi bir itirazını zalimlere yönelik eleştirisini duyan var mı? Onlar sık yaptıkları “hoşgörü ve diyalog” toplantılarında, sanki bütün dünya huzur barış içindeymişcesine diyalog ve hoşgörü şarkıları söylemeye devam ediyorlar. Papaz ve haham dostlarını, bir kere de, İslam coğrafyasına ve Müslüman halklara yönelik işgal ve katliamları kınayan, tel’in eden bir açıklama yapmak için toplayamıyorlar. Çünkü bu tür çalışmalar küresel emperyal projelerin bir kamuflaj malzemesinden başka bir şey değildir.”

Özellikle de Lübnan Hizbullahının tutumunun örnek olarak gösterildiği açıklamada bu konuda şu vurgular yapıldı; “Filistin halkı açlık, susuzluk, yıkım, katliam ve hepsinin ötesinde umutsuzluk ve yılgınlığın pençesinde yok olmaya mahkum edilmek isteniyor. İşte böylesine terk edilmişliğin ve kuşatılmışlığın umutsuz ortamında yiğit bir ses yükseldi Lübnan Hizbullah’ından. İslam kardeşliğinin muhteşem bir dayanışma örnekliği ortaya konarak, Hamas yönetimine ve Filistin halkına sahip çıkılarak, Gazze’yi kuşatan katil Siyonist orduya ağır bir darbe vuruldu.” Hizbullah yetkilisi Nasrallah’ın açıklamalarına da yer verilerek bu onurlu tutum Irak’takilere örnek gösterildi; “İsrail cezaevlerindeki on bin tutsak serbest bırakılmalı, uluslararası toplum dikkatini tamamen bölgeye çevirmeli ve katilleri engellemeli.” “Askerleri bu nedenle kaçırdık. Bu en doğal hakkımız ve onları serbest bırakmayacağız.” “İsrail yaptıklarının bedelini çok ağır ödeyecektir!” “İsrail’in askerlerini operasyonla kurtarması hayaldir.” “Tüm İsrail buraya gelse askerlerini kurtaramaz.” İşte bu onurlu duruşla ortaya konan ve İslam kardeşliğinin gereği olan bu Hamas-Hizbullah dayanışması Irak’taki Şii ve Sünnilere güzel örnek olmalı.”

Basın açıklaması, Müslümanlar olmanın sorumlulukları hatırlatılarak sona erdirildi;“Bütün yapılanlara rağmen bize düşen sorumluluk, emperyalistlerin yok etmek ve dönüştürmek için sürekli yeni projeler hazırladıkları İslami kimliğimize, tüm dünya insanlığını kurtaracak değerlerimize, Kitabımıza ve ümmet bilincimize ısrarla, ihlasla ve topluca sarılmaktır. Bireyden ümmete Kur’an merkezli yeniden inşa hareketini ısrarla ve tavize yanaşmadan sürdürmektir. Her şeye ve her şarta rağmen Kur’an neslini inşa çabalarımızı, istikrarlı, sürekli, planlı, disiplinli ve ilkeli projeler çerçevesinde yaygınlaştırmaktır. Kısa sürede sonuç almaya değil, zorluklardan yılmayan, bıkmayan, yorulmayan bir mücadele azmine endeksli uzun soluklu yürüyüşlere hazır olmaktır.”

“Bize düşen sorumluluk; bu kutlu dava uğruna tek tek ve topluca can feda eden aziz şehitlerimizin yolunu sürdürmekten hiçbir gerekçeyle vazgeçmemektir. Milyonlarcası katledilmiş, her gün yüzlercesi katledilmeye devam edilen mazlum Müslüman halkların yanında yer almak, zalimlere, emperyalistlere, katil terör devletlerine karşı itirazımızı yükseltip kardeşlik sorumluluğumuzu yerine getirmektir. Dualarımız ve maddi yardımlarımızla seferber olup kardeşlerimizin yanında saf tutmaktır. İşte bugün bu büyük sorumluluğumuzun bir kısmını yerine getirmek üzere buradayız. Rabbimiz bu çabamızı kabul etsin. Onurlu direnişler ortaya koyan kardeşlerimize, aziz şehitlerimize ve onların onurlu mücadelelerine layık olmayı, yardımcı olmayı, Rabbimiz bizlere nasip etsin.”

Basın açıklaması süresince aşağıdaki sloganlar atıldı ve vahşet tabloları, şehid resimleri yer alan dövizler taşındı: “Şamil Basayev Yolun Yolumuz”,“Şehitlerin Yolunu Sürdüreceğiz”, “Katil Putin Çeçenya’dan Defol!”, “Emperyalizm Yenilecek İslami Direniş Kazanacak!”“Her Yer Çeçenya Her Yer Filistin”, “Hizbullah’a, Hamas’a, Çeçenya’ya Bin Selam”, “Katil ABD Ortadoğu’dan Defol!”, “Yaşasın Küresel İntifada!”“Uyan diren özgürleş” “İslami Direniş, Engellenemez, “Direniş Adalet Özgürlük”, “Tevhid, Adalet, Özgürlük”,“Müslüman Uyan, Direnişe Devam” “Tekbir” “Lâ İlahe İllallah” “Zulme Karşı Direneceğiz”, “Kahrolsun Siyonist Terörist İsrail”, “Çeçenya’da Direniş Onurumuzdur”, “Hepimiz Şamil Hepimiz Yasiniz”, “İslami direniş Onurumuz, Şehidlerin Yolu Yolumuz”.
Basın açıklamasının tam metni:

Tevhid, Adalet, özgürlük mücadelesi veren İslami direniş
onurumuz, şehidlerimizin yolu yolumuzdur
14 Temmuz 2006
Muhterem Müslümanlar!
Değerli kardeşlerimiz!

Bugün buraya, Çeçenistan direnişinin kahraman önderlerinden Şamil Basayev’in şehadeti, Filistin’de, Gazze’de süren Siyonist vahşetin Lübnan’a da sıçraması ve Irak’taki direnişi kırmak için mezhep çatışmasının kışkırtılması ve tüm İslam coğrafyasında Haçlı-Siyonist ittifakı kaynaklı katliamların sürdürülmesi sebebiyle toplanmış bulunuyoruz. Tüm bu bölgelerde şehid edilen kardeşlerimizin gıyabi cenaze namazlarını kılıp dua etmek üzere buradayız. Ancak bugün burada, İslam coğrafyasına dayatılan bu halin kısa bir değerlendirmesini yapmak suretiyle sorumluluklarımızı hatırlamamız ve hatırlatmamız da önemli bir görevimizdir.

Bilindiği üzere, Yugoslavya dağılırken Bosna-Hersek’ten önce Slovenya ve Hırvatistan bağımsızlıklarını ilan etmişler ve Sırbistan önce bu ülkelere saldırmıştı. Başta Almanya olmak üzere tüm Avrupa kendi dindaşları olan bu ülkelere hemen sahip çıkmışlar, büyük silah yardımı ve politik destek vererek savaşı kısa sürede sona erdirip bağımsız devletler olmalarını temin etmişlerdi. Aynı şekilde Bosna-Hersek saldırıya uğradığında ise, sessizce Sırpların soykırımını seyretmişler ve yüz binlerce masum insanın katledilmesine seyirci kalmışlardı. Aslında Avrupa ortasında İslam’i bir devlet görmek istemedikleri için, bu işin hallini el altından Sırplara ihale etmişlerdi. Bugün hala Bosna’da binlerce insanın gömüldüğü toplu mezarlar ortaya çıkıyor.

Aynı şekilde, bağımsızlıklarını ilan eden Baltık ülkeleri (Estonya, Letonya, Litvanya) Rusya’nın saldırısına maruz kaldığında da, tüm batılı devletler ve kuruluşlar topluca Baltık ülkelerinin yanında yer alıp, Rusya’ya da maddi yardımlarda bulunarak savaşı önlemişler ve Baltık ülkelerinin bağımsız devletler olmasını sağlamışlardı. Ancak bağımsızlığını ilan eden, aynı konumdaki Çeçenistan Rusya’nın ağır saldırısına maruz kaldığında ise, “Rusya’nın iç işidir” deyip, kenara çekilmişler, tıpkı Bosna’da olduğu gibi birkaç milyonluk Çeçenistan’ın Rus canavarının uçakları, tankları altında yok edilmesini seyretmeye başlamışlardı. Büyük katliamlara rağmen hala da seyretmeye devam ediyorlar. Rusya büyük silah gücüyle mazlum Çeçen halkını yok etme, sindirme, teslim alma ve kaynaklarını talan etme politikasını dünyanın gözleri önünde sürdürürken, onurlu bir direnişle karşı koyan sayıları küçük yürekleri büyük Çeçen Mücahitler, silah gücü büyük Rus ordusuna karşı destanlar yazmayı sürdürdüler. Allah yardımcıları olsun, Rabbimiz tüm mazlum halkları emperyalistlere karşı muzaffer kılsın, Çeçenya özgür olsun.

Geçtiğimiz günlerde şehid edilen Abdulhalim Sadullayev’in ardından Çeçen direnişinin öncülerinden Şamil Basayev de şehit edildi. Geçen yüzyıldan itibaren süregelen ve Şeyh Şamil’den aldıkları özgürlük için direniş bayrağını yükselten, kendi topraklarında insanca, Müslümanca ve özgürce yaşamaktan başka talepleri olmayan Çeçen liderleri, davaları uğrunda can vermeye devam ediyorlar. Tıpkı Dudayev, Yandarbiyev, Mashadov, Sadullayev gibi, onurlu bir hayatı ve özgür olmayı zillet içinde yaşamaya tercih edenlerin şehadet zincirine Basayev de eklendi. Rabbimiz onurlu mücadelesini ve şehadetini kabul etsin.

Küresel siyasete yön veren emperyalist devletler, hiçbir insani ölçü tanımamakta, kendilerini uluslararası hukukla bağlı görmemekte ve hiçbir insani erdemi taşımayan yöneticilerin çıkarcı politikalarıyla mazlum, güçsüz halkları baskı altına almaktadırlar. Böylece pervasızca uygulamaya koydukları, insanlık onurunu ayaklar altına alan ahlaksız, hukuksuz emperyal projeler, Müslüman halklara açlık, yoksulluk, hastalık, esaret ve ölümden başka bir şey getirmemektedir.

Filistin halkı, Siyonist terör devleti İsrail’in işgal, zulüm ve işkenceleri altında ezilirken, soykırıma uğratılırken on yıllardır seyretmeye ve İsrail’i desteklemeye devam ediyorlar. BM kararlarını Irak’a ve Libya’ya dayatırken ve bu kararlara uymadıkları iddiasıyla ağır yaptırımlar uygularken, kitle imha silahları bulundurduğu yalanıyla Irak’ı vahşice işgal edip yüz binlerce masum insanı katledip, şehirleri halkları ile birlikte haritadan silerken, İsrail’in en fazla kitle imha silahı bulunduran ülkelerden biri olmasına ve BM’in hiçbir kararını da ciddiye almamasına ve uygulamamasına rağmen hiçbir tepki göstermiyorlar. Herhangi bir yaptırım da uygulamıyorlar, tersine çok yönlü ilişkilerini ve desteklerini utanmadan sürdürüyorlar. ABD’nin İslam düşmanlığından kaynaklanan, sömürü amaçlı Afganistan saldırısına da, tüm insan hak ve özgürlüklerini yok etme pahasına tam destek vermişlerdir. Hem de “özgürleştirme” ve “demokratikleştirme” adı altında yapılan katliamlara bir şekilde iştirak ederek. Bunun yanında, Irak’ta ve Filistin’de farklı grup, mezhep ve etnik yapıları birbirine düşürerek iç çatışmaları bile tahrik etmeye ve bölgenin mazlum halklarını birbirine kırdırıp, tıpkı Firavunlar gibi bu bölünmüşlük üzerine hegemonyalarını kurmaya çalışıyorlar.

ABD ve Batı desteğinde, Filistin’de son zamanlarda zirveye çıkarılan ve on yıllardır sürdürülen vahşet, “din”e dayandırılan bir uygulamadır. Tahrif edilmiş Tevrat’ta, Yahudi olmayanları öldürmeye, vatanlarını ve mallarını talan edip gasp etmeye, Yahudi olmayanları köleleştirip sömürmeye cevaz veren ve bugün Filistinlilere yaşattıkları vahşeti teşvik edip kutsal görev sayan sözlere yer verilmiştir. İşte bu tür tahrifatlar yapılarak ve büyük bir bağnazlıkla buna inanılarak insani tüm değerlere, Allah’a ve Allah’ın kullarına kin ve düşmanlıkla dolu, insana ve insani olana yabancılaşmış bir Yahudilik ortaya çıkarılmıştır. Aralarından, fıtratın yoluna yönelip bu “insandışılaşmaya” direnen, insani değerlere sahip çıkmaya çalışan erdemli istisnalar çıksa da, çok büyük bir ekseriyeti, tahrif edilmiş Tevrat’ın saptırılmış içeriğinin yönlendirmesiyle, işlenen tüm vahşeti ve katliamları ırkçı bir taassupla onaylamaktadırlar. Böyle bir sapkın bir topluluk bir de arkasına, başta ABD olmak üzere tüm dünya müstekbirlerini de almış olarak, elinde insanlığı yok edecek en tahripkar silahları da bulundurduğunda, gerçekleştirmekte olduğu vahşet kaçınılmaz bir sonuç olmaktadır. Ne yazık ki, Filistin’de yakın geçmişte Cenin ve Refah’ta, bugün Gazze’de gerçekleştirilen bunca vahşet karşısında Batı devletleri suskun yada İsrail’e destekçi iken, Arap Birliği ve işbirlikçi yönetimler, cılız ve anlamsız kınama açıklamalarıyla halklarını aldatıp oyalamaya çalışıyorlar. Hatta Amerikancı Suud yönetimi televizyon yayınlarında Hizbullaha karşı Siyonist terör devleti İsrailin yanında yer alabiliyor.

Türkiye’de egemen oligarşi ise, zaten İsrail’le bütünleşen bir stratejinin sahibi olarak, Filistinliyi terörist İsrail’i dost kabul etmekte ve her zaman tam destekle Siyonistlerin yanında yer almaktadır. Cumhurbaşkanıyla, darbeci generalleriyle Siyonist İsrail’le bütünleşip HAMAS’a terörist muamelesi yapmaktadırlar. AKP yönetimindeki hükümet ise, hep ikircikli tutumlarla durumu idare etme konumunu tercih etmektedir. Yapabileceği şeyleri bile yapmaktan uzak durmaktadır. Nota vermek, elçiyi geri çekmek, ilişkileri azaltmak yada askıya almak, stratejik işbirliği başta olmak üzere anlaşmaları askıya almak yada gözden geçirmek, İsrail silah sanayine büyük katkısı olan silah ihalelerini iptal etmek, ambargo koymak, konuyu BM'ye ve uluslararası kurumlara taşımak dahil yapabileceği hiçbir şeyi yapmamış, zalim-mazlum arasında tarafsız duran ve iki tarafı da uyararak ikisini aynı kefeye koyan çelişkili tutumlar ortaya koymuş, sadece laf üretmiş, hiçbir işe yaramayan “telefon diplomasisi”yle kamu oyunu oyalamaya çalışmıştır.

Hadi diyelim ki, Allah’tan daha çok ABD’den korktuğunuz için bunların hiçbirisini yapamadınız. Peki Türkiye olarak hiç olmazsa, Gazze’de elektriksiz, ilaçsız, susuz ve gıdasız bırakılarak terbiye edilmeye çalışılan Filistin halkına ciddi bir yardım ulaştırmayı neden başaramıyorsunuz? TC devlet imkanlarını kullanarak Kızılay'ı ve yardım kuruluşlarını bile Gazze'ye sokamıyorsanız, topraklarınızı bölme iddiası ve arz-ı mev’ud haritaları bulunan İsrail ve ABD ile son zamanlarda daha da geliştirmeye çalıştığınız stratejik ortaklığınızın Müslüman halklara zulüm ve zalimlere kölelik dışında bir anlamı olabilir mi? “Ulusal çıkar” putu adına, Filistin, Çeçenistan, Afganistan ve Irak halklarına karşı sorumluluklar unutulmuş, Amerika, Rusya ve İsrail ile stratejik işbirlikleri geliştirilmiştir.

Peki şu meşhur “dinler arası diyalogcuların” herhangi bir itirazını zalimlere yönelik eleştirisini duyan var mı? Onlar sık yaptıkları “hoşgörü ve diyalog” toplantılarında, sanki bütün dünya huzur barış içindeymişcesine diyalog ve hoşgörü şarkıları söylemeye devam ediyorlar. Papaz ve haham dostlarını, bir kere de, İslam coğrafyasına ve Müslüman halklara yönelik işgal ve katliamları kınayan, tel’in eden bir açıklama yapmak için toplayamıyorlar. Çünkü bu tür çalışmalar küresel emperyal projelerin bir kamuflaj malzemesinden başka bir şey değildir.

Uluslararası toplum ve tüm dünya, Gazze’de olup bitenler karşısında sessizliğini koruyor, bir iki cılız kınamanın ötesinde anlam ifade eden, yaptırım içeren ve bu trajediyi gerçekten sona erdirmeye çalışan bir girişime rastlanmıyor. Filistin halkı açlık, susuzluk, yıkım, katliam ve hepsinin ötesinde umutsuzluk ve yılgınlığın pençesinde yok olmaya mahkum edilmek isteniyor. İşte böylesine terk edilmişliğin ve kuşatılmışlığın umutsuz ortamında yiğit bir ses yükseldi Lübnan Hizbullah’ından. İslam kardeşliğinin muhteşem bir dayanışma örnekliği ortaya konarak, Hamas yönetimine ve Filistin halkına sahip çıkılarak, Gazze’yi kuşatan katil Siyonist orduya ağır bir darbe vuruldu. Bir çok İsrail teröristi öldürüldü, ikisi de esir alındı. Hizbullah, Filistinli kardeşlerinin yanında olduğunu, merak etmemelerini ve sabretmelerini salık veriyor ve Filistinliler bayram yapıyordu. Sokaklarda çocuklara şeker dağıtılıyordu. Aynı bayram 2000 yılında Hizbullah, Siyonistleri Lübnan’dan def ettiğinde de yaşanmıştı.
Hizbullah yetkilisi Nasrallah diyor ki: “İsrail cezaevlerindeki on bin tutsak serbest bırakılmalı, uluslararası toplum dikkatini tamamen bölgeye çevirmeli ve katilleri engellemeli.” Ve ekliyor: “Askerleri bu nedenle kaçırdık. Bu en doğal hakkımız ve onları serbest bırakmayacağız.”
İsrail’in terörist Başbakanı Olmert tehdit ediyor. Savaş naraları atıyor ve elinde ne varsa cepheye sürüyor, Lübnan’a saldırıyor. Hizbullah ona anladığı dilden cevap veriyor: “İsrail yaptıklarının bedelini çok ağır ödeyecektir!” “İsrail’in askerlerini operasyonla kurtarması hayaldir.” diyor Nasrallah ve ekliyor: “Tüm İsrail buraya gelse askerlerini kurtaramaz.”
İşte bu onurlu duruşla ortaya konan ve İslam kardeşliğinin gereği olan bu Hamas-Hizbullah dayanışması Irak’taki Şii ve Sünnilere güzel örnek olmalı. Bölgemizin tüm Müslüman kesimleriyle İslam kardeşliği ortak paydasında, bunun dışındakilerle de hiç değilse insani erdemler ortak paydasında buluşularak, işgale ve emperyalist güçlere karşı güçlü bir direniş hattı ortaya konulmalıdır. Bölünüp çatışarak emperyalistlerin amaçlarına hizmet eder konuma düşmekten özenle kaçınılmalıdır.

Bilinmelidir ki, Batılı temsil eden Batı ve müttefiki Siyonistler açısından Müslümanlar insan sayılmamakta ve insan hakkına da layık görülmemektedirler. Batı için en iyi Müslüman ölü olan Müslüman’dır. Ve nerede Müslüman varsa, orada batı desteğinde kan ve gözyaşı vardır. Sömürü ve zulüm vardır. Barış ve özgürlük ortamında gelişmesinden korktukları İslam’ı, zulüm, baskı ve silahla önlemeye, geriletmeye çalışmaktadırlar. İnsana onur ve şahsiyet kazandıracak, dürüst, adil, haklara riayatkâr ve ilahi hukuka bağlı insanı ortaya çıkaracak ve böylece dünyada adaletin hakimiyetini sağlayacak tek kurtarıcı mesajı ihtiva eden İslam ve bu mesajın taşıyıcısı Müslümanlar yok edilmek isteniyor. İnsanlığı içine sürüklendiği çıkmaz sokaktan, Batı kültür paradigmasının ürettiği paganist seküler bataklıktan kurtaracak tek ve sahici mesaj olan İslam’ın alternatif olmaktan çıkarılması amacıyla sürekli projeler üretiliyor. Ve bu projeler yerli işbirlikçi yöneticilerin, aydınların ve işbirlikçi medyanın desteğinde bölgenin Müslüman halklarına zorla ve şiddet kullanılarak, yada AB projesinde yapılmak istendiği gibi daha yumuşak yöntemlerle dayatılmak isteniyor. Ama korkunun ecele faydası yoktur. Allah’ın izniyle, adalet düzeni mutlaka gelecek, sömürü düzenleri yıkılacak ve vahyin ölçülerinin hakimiyeti ile insanlık onuru düştüğü çukurdan alınıp yeniden yüceltilecektir. Kafirler istemese de “Allah nurunu tamamlayacaktır.”

Bütün yapılanlara rağmen bize düşen sorumluluk, emperyalistlerin yok etmek ve dönüştürmek için sürekli yeni projeler hazırladıkları İslami kimliğimize, tüm dünya insanlığını kurtaracak değerlerimize, Kitabımıza ve ümmet bilincimize ısrarla, ihlasla ve topluca sarılmaktır. Bireyden ümmete Kur’an merkezli yeniden inşa hareketini ısrarla ve tavize yanaşmadan sürdürmektir. Her şeye ve her şarta rağmen Kur’an neslini inşa çabalarımızı, istikrarlı, sürekli, planlı, disiplinli ve ilkeli projeler çerçevesinde yaygınlaştırmaktır. Kısa sürede sonuç almaya değil, zorluklardan yılmayan, bıkmayan, yorulmayan bir mücadele azmine endeksli uzun soluklu yürüyüşlere hazır olmaktır.

Bize düşen sorumluluk; bu kutlu dava uğruna tek tek ve topluca can feda eden aziz şehitlerimizin yolunu sürdürmekten hiçbir gerekçeyle vazgeçmemektir. Milyonlarcası katledilmiş, her gün yüzlercesi katledilmeye devam edilen mazlum Müslüman halkların yanında yer almak, zalimlere, emperyalistlere, katil terör devletlerine karşı itirazımızı yükseltip kardeşlik sorumluluğumuzu yerine getirmektir. Dualarımız ve maddi yardımlarımızla seferber olup kardeşlerimizin yanında saf tutmaktır. İşte bugün bu büyük sorumluluğumuzun bir kısmını yerine getirmek üzere buradayız. Rabbimiz bu çabamızı kabul etsin. Onurlu direnişler ortaya koyan kardeşlerimize, aziz şehitlerimize ve onların onurlu mücadelelerine layık olmayı, yardımcı olmayı, Rabbimiz bizlere nasip etsin.

Basayev’ler, Yasin’ler, Rantisi’ler, Azzam’lar, Musavi’ler, Şikaki’ler, Ayaş’lar, Çeçenistan, Afganistan, Irak, Lübnan, Filistin ve tüm İslam coğrafyasında direnişi omuzlayan kardeşlerimizden şehit olanlar, Rabbimiz tarafından seçilmişlerdir, mübarek olsun. Onların onurlu örnekliği yolumuzu aydınlatsın.

Ey Rabbimiz!
Ayetlerini yalanlayan, peygamberlerini öldüren, yeryüzüne fitne ve fesadı yayan, aşağıların aşağısı konumuna düşmekle nitelendirdiğin kimseler dünyaya egemen olmuşlar. Bize yardım et, dualarımızı karşılıksız bırakma! Bizi silkele, bizi arındır. Bizi uyananlardan, adananlardan eyle! Filistin’in ve tüm İslam coğrafyasının o günahsız bebeklerine, mazlum halklarına, Kudüs’ün, Mescid-i Aksa’nın ve tüm Irak’ın, Afganistan’ın, Çeçenistan’ın zayıf ve yalnız bırakılmış onurlu direnişçilerine dualarımızın bereketini ulaştır!


Ey Rabbimiz!
Üzerimize sabır yağdır.
Ayaklarımızı kaydırma, bizi dünyevileşme zilletinden, şehadet bilincinin ve adanmışlığın izzetine ulaştır, bunun için bize sağlam bir inanç ve kuvvet ver.
Ellerimizi ve yüreklerimizi birleştir. Küresel küfre, küresel emperyalizme karşı, küresel bir itirazı yükseltmeyi ve küresel intifada ile direnmeyi nasip et. Bizi nefislerin azgınlıklarından kurtarıp, direnişin onuruna kavuştur.
Bize senin kutlu taraftarlarından olmayı, Peygamberimize layık ümmeti yeniden inşa etmeyi ve aziz şehidlerimizin onurlu mücadelesini sürdürmeyi nasip et!


ALLAH'IM

Sıratı müstekıminde ayaklarımızı sabit kıl, zalimlerin ve vahşet kusan silahlarının ürettikleri korkulara karşı yüreklerimize sekinetini indir. Hak, adalet, özgürlük ve tevhid yolunda bedel ödemekten çekinmeyen onurlu bir direnişe yönlendir yüreklerimizi!
Kafir ve zalim topluluğa karşı bize yardım et!


Mehmet Pamak
İLKAV-İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı
14 Temmuz 2006Muhterem Müslümanlar!Değerli kardeşlerimiz!

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar

İLKAV Teknik Komisyon