3,K
Basın Açıklamasının Tam Metni
Çin’in Doğu Türkistan’a yapmış olduğu katliam Çin Büyük Elçiliği önünde lanetlendi. Cuma namazının akabinde Ankara Gazi Osman Paşa semtindeki Çin Büyük Elçiliği önünde toplanan Ankara’lı Müslümanlar, Çin devletinin işgal altında tuttuğu Doğu Türkistan’daki faşist politikalarını, mazlum Müslüman Uygur halkına yönelik vahşetini, zalimce uygulamalarını, katliamını ve soykırımını protesto etti.
İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı (İLKAV), Genç Birikim, Vahdet Vakfı, Medarik Yayınları ve Umran Dergisi tarafından organize edilen basın açıklamasını İLKAV yönetim Kurulu üyelerinden Erdal Ardıç okudu. Konuşması sık sık tekbirlerle ve sloganlarla kesilen Erdal Ardıç “İşgalden bu güne Uygurların Hacca gitmeleri, namaz kılmaları ve oruç tutmaları engellendi. Uygur halkı asimile edilmeye İslami kimliklerinden koparılmaya, Allah’ın ayeti olan kavmi kimlik, anadil ve kültürleri baskı ve işkencelerle yok edilmeye çalışıldı. Uygur bölgesinde nükleer denemeler yapıldı, kanserden ölümler yaygınlaştı. Göstermelik olarak açık tutulan Camilere sadece yaşlıların girmesine izin verildi. Doğum yasağı getirildi. Ve birçok kadın kürtaja zorlandı veya öldürüldü. Böylece Uygur nüfusunun azalması ve neslin yok edilmesi istendi. Doğu Türkistanlı Müslümanlar, Çin hapishanelerinde yıllarca sorgusuzca tutuldular, işkenceler gördüler, çoğu da idam edildi. Bugüne kadar aralıksız devam eden işkence, katliam ve idamlarda öldürülen Uygurların sayısının şu anki Uygur nüfusunun yarısına eş olduğu söylenmektedir.” dedi.
Açıklamada son olayların gelişimi üzerinde durularak yaşanan mezalimin boyutları üzerinde duruldu. Müslümanlara yönelik katliamlar karşısındaki dünyanın sessizliği sorgulandı. “Dünya’daki diğer devletler ve uluslar arası kuruluşlar ise, hem Çin’le olan ekonomik ilişkilerini bozmamak için, hem de tehdit olarak algıladıkları Müslümanları baskı altında tutma politikaları gereğince bu büyük vahşeti seyretmekle yetiniyorlar. Uygurların tek isteği ise, kendi topraklarında insanca, Müslüman’ca, özgürce yaşamaktan ibaret. Kendi ülkelerinde kavmi kimliklerini, dillerini, kültürlerini ve İslami kimliklerini koruyarak ve sosyalleştirerek yaşamak istiyorlar. Zalim faşist Çin yönetimi ise, Uygurların bütün bu kimlik ve değerlerini yok etmek amacıyla, asimilasyon politikaları uyguluyor. Ve bölgede Çinli nüfusunu arttırmak, bölgenin kaynaklarını sömürmeyi de sürekli kılmak istiyor.” “Bosna, Filistin, Afganistan, Çeçenistan ve Irak’ta Müslüman halklara yaşatılan soykırımlar, katliamlar, vahşet boyutlarındaki zulümler ve tam anlamıyla insanlık suçları, on yıllardır Doğu Türkistan’da Müslüman Uygur halkına da yaşatılıyor. Bu büyük zulümleri her zamanki gibi tüm dünya devletleri ve tüm uluslar arası kuruluşlar utanmadan seyrediyorlar.” denildi.
Basın açıklamasının ardından gurup topluca dua etmeye çağırıldı. Vahdet Vakfı’ndan Muhiddin Özdemir Hoca’nın okuduğu duaya gurup oturduğu yerden ellerini açarak “âmin” dedi. Şiddetli sıcak altında gerçekleştirilen ve “ Katil Çin, Türkistan’dan Defol” “ Müslüman Uyuma Kardeşine Sahip Çık” “ Zulme Karşı Direneceğiz” “Kahrolsun Emperyalist Zalimler” vb. sloganların atıldığı basın açıklaması tekbirlerle sona erdi.
Basın Açıklamasının Tam Metni
10. 07. 2009
Sayın Basın Mensupları!
Muhterem Müslümanlar!
Bugün burada, adı komünist, uygulaması vahşi kapitalist olan Çin devletinin işgal altında tuttuğu Doğu Türkistan’daki faşist politikalarını, mazlum Müslüman Uygur halkına yönelik vahşetini, zalimce uygulamalarını, katliamını, soykırımını, insanlık suçunu protesto etmek üzere toplanmış bulunuyoruz.
Osmanlı yönetiminden koparıldıktan sonra yaklaşık iki asırdır işgal altında olan Doğu Türkistan’da Müslüman Uygur halkının 1944 yılında ilan ettikleri bağımsızlıkları çok kısa sürmüştü. 1949’da Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla Doğu Türkistan da tekrar işgal edildi. İşgal altındaki Doğu Türkistan'a son 50 yılda yaklaşık 7 milyon Çinli' yerleştirildi. Çin yönetiminin nüfus politikalarıyla HAN Çinlileri olarak adlandırılan Çinliler için açılan yeni yerleşim birimleriyle bu sayının zamanla bölgenin asıl sahibi olan Müslüman Uygur nüfusunu geçmesi planlanmaktadır. Bu senaryo bizlere yabancı gelmemektedir. Bu durum Filistin topraklarında Filistin halkının topraklarını gasp ederek, evlerini yıkarak göçe zorlama yoluyla işgalci yerleşimcilere alan açan Siyonist İsrail’in uygulamalarıyla birebir örtüşmektedir. Çünkü küfür tek millettir. Kalpleri ve uygulamaları da birbirine benzemektedir.
İşgalden bu güne Uygurların Hacca gitmeleri, namaz kılmaları ve oruç tutmaları engellendi. Uygur halkı asimile edilmeye İslami kimliklerinden koparılmaya, Allah’ın ayeti olan kavmi kimlik, anadil ve kültürleri baskı ve işkencelerle yok edilmeye çalışıldı. Uygur bölgesinde nükleer denemeler yapıldı, kanserden ölümler yaygınlaştı. Göstermelik olarak açık tutulan Camilere sadece yaşlıların girmesine izin verildi. Doğum yasağı getirildi. Ve birçok kadın kürtaja zorlandı veya öldürüldü. Böylece Uygur nüfusunun azalması ve neslin yok edilmesi istendi. Doğu Türkistanlı Müslümanlar, Çin hapishanelerinde yıllarca sorgusuzca tutuldular, işkenceler gördüler, çoğu da idam edildi. Bugüne kadar aralıksız devam eden işkence, katliam ve idamlarda öldürülen Uygurların sayısının şu anki Uygur nüfusunun yarısına eş olduğu söylenmektedir.
Geçtiğimiz Pazar günü, Güney eyaletlerinden birindeki oyuncak fabrikasında Çinli saldırısı başladı. Sadece bu fabrikada 200 Uygurlunun öldürüldüğü ifade edildi. Olay Doğu Türkistan'da Gösterilerle kınandı ancak Çin polisinin acımasız tavrı ile insani tepkiler kana bulandı. Sayısı hâlâ netleşmeyen çok sayıda insan polis, asker kurşunlarıyla can verdi. İnsanlar evlerinde kurşunlandı, bıçaklandı, sokaklarda linç edilerek, dövülerek öldürüldüler.
Urumçi’de yıllardır dayatılan nüfus politikalarıyla artık çoğunluk olan Han Çinlileri, Uygurları, evlerini basarak, kafalarına kurşun sıkarak, sopalarla vura vura katlediyorlar. Çin’in nüfus politikası gereği güneyden getirttiği Han Çinlileri, yeni ve feci bir katliama daha imza atıyorlar. Elleri sopalı üniversiteliler ve işçiler, Urumçi’nin üzerine ölüm yağdırıyor… Doğu TÜRKİSTANLI yetkililerin verdiği bilgiye göre Çin polisi ve askeri üniformalarını çıkartarak katliama destek oluyor ve teşvik ediyorlar. Üniformalarını çıkartmayanlar ise hapishanelere daha fazla Uygur doldurmak peşinde. Şimdi de sağ kalanlardan bir kısmı da, zulme itiraz ettikleri için öncü olarak nitelenip idam edilmek isteniyor. Bu amaçla her tarafa idam sehpaları kuruluyor.
İtalya’da ki G-8 toplantısına katılmayarak aceleyle ülkesine dönen ÇİN devlet başkanının ilk açıklaması hepsini idam edeceğiz oluyor. Bu güne kadar 3000’e yakın Uygur’un katledildiği 5000’i aşan Uygur’un tutuklandığı bildiriliyor. Gerçek rakamları bilmek ise çok zor.
BOSNA, FİLİSTİN, Afganistan, Çeçenistan ve Irak’ta Müslüman halklara yaşatılan soykırımlar, katliamlar, vahşet boyutlarındaki zulümler ve tam anlamıyla insanlık suçları, on yıllardır Doğu Türkistan’da Müslüman Uygur halkına da yaşatılıyor. Bu büyük zulümleri her zamanki gibi tüm dünya devletleri ve tüm uluslar arası kuruluşlar utanmadan seyrediyorlar.
Uygur bölgesi Doğu Türkistan işgal altında, bir sömürge durumunda. Son yıllarda bulunan zengin enerji kaynakları ile Çin ekonomisinin bel kemiğini oluşturuyor. Bölgenin yeraltı zenginlikleri açısından, ekonomisinin çökeceği endişesi taşıyan Çin dünyada ürküntü uyandıran nüfus, silah ve ekonomik gücünü Doğu Türkistan üzerinde acımasızca kullanıyor. Bir yandan zengin kaynaklarını sömürürken, diğer yandan bu zengin toprakların Müslüman Uygur halkını esaret altında fakirleştirerek, yokluk ve yoksulluğa mahkum ederek ucuz işçi kaynağı olarak kullanıyor. Fakirleştirdiği Uygurların kadınlarını, kızlarını Çin kapitalizminin canavarları olan fabrikalarda karın tokluğuna çalıştırırken, bir yandan da alçakça tecavüzlerin muhatabı kılıyor.
Dünya’daki diğer devletler ve uluslar arası kuruluşlar ise, hem Çin’le olan ekonomik ilişkilerini bozmamak için, hem de tehdit olarak algıladıkları Müslümanları baskı altında tutma politikaları gereğince bu büyük vahşeti seyretmekle yetiniyorlar. Uygurların tek isteği ise, kendi topraklarında insanca, Müslümanca, özgürce yaşamaktan ibaret. Kendi ülkelerinde kavmi kimliklerini, dillerini, kültürlerini ve İslami kimliklerini koruyarak ve sosyalleştirerek yaşamak istiyorlar. Zalim faşist Çin yönetimi ise, Uygurların bütün bu kimlik ve değerlerini yok etmek amacıyla, asimilasyon politikaları uyguluyor. Ve bölgede Çinli nüfusunu arttırmak, bölgenin kaynaklarını sömürmeyi de sürekli kılmak istiyor.
Din ve dil talebi, meseleyi, Çin’in iç işleri olma lokalliğinden çıkarıyor. Çünkü ne kadar sade bulunursa bulunsun Uygurlar, ileri sürdükleri bu iki taleple, Çin’in dayattığı uluslaşma politikasına karşı, medeni varoluş mücadelelerini dile getiriyorlar. Yani karşımızda ciddi bir medeniyetler savaşımı var… Gerçi buna savaş da denemez. Zira Çin’in bir oldubittiye getirerek işgal ettiği Tibet ve Türkistan’da işlettiği düzenli soykırımlar ve katliamlarla, asla adil bir savaş diyemeyeceğimiz güç dengesizlikleriyle elde ettiği bir patronajlık söz konusu… Çin’in işgal ile ele geçirip kendi zoraki vatandaşı yaptığı esaret altındaki insanlara yönelik olarak, asimetrik silah gücüyle gerçekleştirdiği tam anlamıyla bir devlet terörü ve soykırım söz konusu…
Aslında YAŞANANLAR, MÜSLÜMANLARA YÖNELİK KÜRESEL ZULMÜN BİR PARÇASInı oluşturuyor…
11 Eylül saldırıları sonrasında ABD’nin "sözde terörle küresel mücadelesine" tam destek veren Çin hükümeti, Uygurlar üzerindeki baskısını bu yolla aklamaya çalıştı. Amerikan güçleri ise, çeşitli ülkelerde tutukladığı Uygurları, Guantanamo Üssü’nde hapsederken, Çin istihbaratıyla da tüm bilgileri paylaştı.
Tam da Obama’nın Rusya, Abdullah Gül’ün Türkistan ziyaretlerinin akabinde vukubulan bu katliamla Müslümanlara karşı yeni bir cephe öne çıkarılıyor. Asya İslamı, yalnızlaştırılmak isteniyor. ABD ve RUSYA nın yanında Çin de, Müslümanlarla aktif savaşa başlıyor.. Obama, Müslümanları dünyanın ortak sorunu haline getirerek, ABD ve batının İslam’la savaşında yandaşlarını arttırmaya çalışıyor. Ve dünya sadece seyrediyor. seyretmek, seyirci kalmak, asla pasif bir durum değil… Vahşete ve soykırıma seyirci kalmak aktif bir suç ortaklığı yapılıyor. G-8 ülkeleri devlet başkanları zirvesinde de Çin tarafından Doğu Türkistan halkına yapılan katliamla ilgili zirvede, “herhangi bir açıklama yok… Hollanda’da gösteri yapmaya çalışan Uygurları, coplayarak, tutuklayarak feci şekilde bastırdılar…
Derinlerdeki dünya ilgisizliğinin altında, Çin panzerlerinin üzerine tek başına yürümekten başka çaresi kalmamış, başı örtülü, beli bükük bastonlu Uygur hanımın fotoğrafı çıkıyor ne yazık ki… Ne şükür ki aynı hanımın dünyada yaslanacağı tek şey, kendisiyle akran ihtiyar bastonu ve dilinden düşürmediği Kelime-i Şahadet’tir…
Siyasî/ diplomatik hassasiyetler veya ideolojik hesaplar gereği diyerek veya menfaat ilişkisinin zarar görmemesi veya böyle bir ilişkinin bulunmaması gibi durumlarda, olan biteni ört-bas etmek, hangi vicdanî ölçüye uygundur?
Müslümanlar olarak, dünyanın neresinde ve hangi etnik gruba mensub olursa olsun, insanların inanç ve ideolojilerinden, ırkî veya etnik mensubiyetlerinden vs. dolayı düşman olarak seçilmesi ve işkencelere, katliâm veya zulümlere mâruz kalmasına karşı, daima adâletin, hakkaniyetin, mazlum ve mustaz’afların yanında yer almak, zulmedenlere, müstekbirlere, zorbalara, emperyalistlere, işgalcilere karşı hakkı haykırmak, itiraz etmek, hesap sormak ve adaleti ikame etme çabası göstermek, en temel insani ve İslami sorumluluğumuzdur.
Bu amaçla Çin elçiliği önünde hakkı haykırıyor, zalim, soykırımcı, işgalci, katliamcı faşist Çin yöneticilerine sesleniyoruz!
Ey Katiller, işgalciler, zalimler! Mazlum Uygur halkının topraklarını terk edin. Mazlum Uygur halkının kendi topraklarında insanca, Müslümanca ve özgürce yaşama hakkına saygı gösterin. İşlediğiniz insanlık suçlarını sona erdirin. Adaletin gerektirdiği bu sorumluluklarınızı yerine getirmezseniz, biliniz ki akıttığınız kanlarda boğulacaksınız.
Ey dünya devletleri ve uluslararası kuruluşların yöneticileri! Yaşanan bu büyük zulüm ve katliam karşısında neden susuyorsunuz? Neden kuruluş amacınız olarak takdim ettiğiniz ilkelere sadakat göstermiyorsunuz? Biliniz ki, zalimden yana bu tutumunuzla, akan mazlum kanlarında utanç içinde yok olacak, zelil duruma düşeceksiniz.
Bizler Müslümanlar olarak, ölüme kadar mazlum halkların yanında yer almaya, zalimlere, emperyalistlere karşı itirazlarımızı yükseltmeye, adaletin ikamesi için sorumluluklarımızı yerine getirmeye devam edeceğiz. Tüm mazlum Müslüman halkların, Kur’an’da yeniden dirilişi, birlikteliği, dayanışmasını sağlayarak küresel intifadanın ateşini tutuşturmaya devam edeceğiz.
Yaşasın zalimler için cehennem.
Yaşasın küresel intifada.
Yaşasın tevhid, adalet ve özgürlük mücadelemiz.
İLKAV, Genç Birikim, Umran, Vahdet, Medarik Yayınları