بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَتَّخِذُواْ الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى أَوْلِيَاء
بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ وَمَن يَتَوَلَّهُم مِّنكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْ إِنَّ اللّهَ لاَ
يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ
“Ey inananlar! Yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse, kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğruya iletmez. (Maide 51)”
Muhterem din kardeşlerim! Bugünkü Hutbemizin mevzuu “Filistin, Kudüs ve Mescid-i Aksa” hakkında olacaktır inşallah. Kudüs Miladi 638 yılında Hz. Ömer (ra) tarafından feth olunduktan sonra haçlıların defalarca saldırısına maruz kalmıştır. İlk kıblemiz Mescid-i Aksa’yı yüreğinde taşıyan Filistin’in başkenti Kudüs, İslami diriliş mücadelemizin merkezinde asırlarca yer almıştır. Kudüs Haçlı işgali sonucu düştükten sonra, kumandan Selahaddin Eyyübi tarafından yeniden fethedilmiştir. Yahudiler Filistin’den çıkarken terk ettikleri son bir tepenin adı olan “Sion”danilhamla “Bir vatan sahibi olmak” fikrini “Sionizm” adında bir idealle şekillendirip, asırlarca yüreklerinde taşıyarak adım adım bugünlere getirmişlerdir.
Siyonizmin fikir babası Theodor Herzl 1897 yılında İsviçre’nin Basel şehrinde ilk defa toplanan birinci Siyonizm kongresinde delegelere şöyle seslenmiştir. “Basel”den ben Yahudi devletini kurdum. Eğer bunu yüksek sesle söylersem bütün dünya güler. Fakat beş sene içinde veya elli sene sonra herkes bunu böyle bilecektir. Yahudi devletinin varlığı manevi temellere oturtulmuştur. Bu devlet Yahudi halkının bu konudaki istek ve kararlılığı ile kurulmuştur.” (The Complete Diaries of Thedor Herzl, cilt 2, s, 581) Diyerek, çağrısını bütün dünyaya ilan etmiştir. Bu sözlerin ardından yine bu kongrede delegeler topluca “Ey Kudüs eğer seni unutursam, sağ elim marifetlerini, becerilerini unutsun” yeminini yapmışlardır. Siyonistler o günden sonra hummalı çalışmalarının sonucunu alıp devlet olmak için tüm var güçleriyle çalışmaya başlamış ve her sabbat yani cumartesi ayinlerini şu sözle bitirmişlerdir. “Gelecek yıl Kudüs’te buluşalım”
Dolayısıyla Filistin topraklarındaki Yahudi terör örgütlerinin devlete dönüşme süreci 1947’den itibaren başlamıştır. Ancak ne yazıktır ki! 1948’de, silahlı Yahudi bir çetenin uluslararası hukuk açısından “işgal devleti” olarak ortaya çıkmasını, halkı Müslüman ülkeler arasında resmen ilk tanımanın utancını, Yahudi çetelerinin yakın dostu Türkiye üstlenmiş ve İsrail dostluğunu pekiştirmek içinde, bu Yahudi terör örgütünü “İsrail devleti” olarak resmen tanımıştı.
Bakınız Allah (cc)’u Teala Mümtehine suresi 9. ayet-i celilede “Allah ancak din(iniz)hakkında sizinle savaşanlarla, sizi (dininize göre yaşadığınızdan dolayı hor görüp) yurdunuzdan (veya bulunduğunuz yerden) çıkaranlarla ve sizin çıkarılmanıza arka çıkanlarla, dostluk kurmanızdan sizi meneder. Her kim de onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir” şeklinde beyan buyurmuştur.
Ancak; İsraili dost tutan Sözde bu “İslam ülkeleri”nin yöneticileri, sultanları, kralları, diktatörleri, darbecileri, bakanları, başbakanları ne Allah (c.c)’tan, ne Rasulü (s.a.v)'nden ve ne de Mü’minlerden utanmaktadırlar. Savunmasız Filistin halkının yüzüne karşı Refah Sınır Kapısının kapatılmasına bile destek vererek kardeşlerimizin kanlarının alınlarına akıtılmasına önayak olmuşlardır. Evet, Filistinliler Yahudi insafına, bizzat Müslümanlar tarafından âdete terk edilmiş durumdadır. Bir avuç Filistinli mücahitlerin bu uğurda verdiği savaş İslam ümmetinin direnişinin kalbidir. Zira Filistinin savaşı sadece toprak istilasına karşı verilen bir savaş değildir. Filistinde atılan her taş hak ile batıl arasındaki savaşın bir sembolüdür.
Değerli kardeşlerim Kudüs iman ve tevhid mücadelesinde en önemli merkezlerden biri olduğu gibi aynı zamanda medeniyetlerin beşiğidir de. Kudüs İlk kıblemiz Mescid-i Aksa’yı yüreğinde taşımış, Esir, boynu bükük, her gün şehitler vererek, bağrında milyonlarca mağdur ve mazlumu da barındırmıştır. İslam dünyasının kanayan yarasının sürekli kan damlatan kalbi Filistinde bir avuç toprak alıp sıkın ve bakın kan ve gözyaşı akacaktır.
Evet, başta Filistin olmak üzere Ümmetin coğrafyasının her tarafı kan ve ıstırap içinde iken, soralım kendimize Kudüs ve ben dostluğumuz hangi aşamada? Dostum için ne yapıyorum? Filistin için, Kudüs için, ilk kıblemiz için bugüne kadar ne yaptık? Kudüs’ün sorumluluğu sadece bir avuç Filistinliye mi ait? Mescid-i Aksa’nın duvarları Siyonistler tarafından yıkılırsa o duvar sadece bir avuç Filistinlinin üzerine mi yıkılır, yoksa hepimizin üzerine mi yıkılır?
Bakınız İslam dünyasında darb-ı mesel haline gelen “Kudüsün halini söyle, ümmetin halini söyleyeyim” sözü ne kadarda doğru bir sözdür. Gerçektende Kudüs İslam ümmetinin kalbi ve aynası konumundadır. Orası düzgün ise tüm İslam coğrafyası düzgün, Orası bozuk ise tüm İslam beldeleri bozuk demektir.
Çünkü Kudüs vahye dayanan dinlerin merkezi konumundadır. Peygamberlerin birçoğu ömürlerini burada geçirmişlerdir. Mescidi Aksa ilahi şahittir, ilk kıbledir, semboldür. Bu nedenle Müslümanlar Allah (cc)’ın etrafını mübarek kıldığı Mescid-i Aksa davası etrafında toplanıp Allah (cc) yolunda mücadele etmelidirler. İslam ümmetinin kurtuluşu ancak Mescid-i Aksanın, Kudüsün kurtuluşuna bağlıdır.
Bu nedenle öncelikle Siyonistlere, işgalcilere, onların destekçi ve yardakçılarına, döktükleri kanın, yıktıkları yerlerin mutlaka hesabının sorulacağını hatırlatmalıyız. Bu bağlamda el ele, gönül gönüle, omuz omuza vererek, hep birlikte Kudüs için çalışmalıyız. Filistine ekonomik destek oluşturmalı ve gerektiğinde gözümüzü bile kırpmadan Filistin halkının yanında fiilen yer almalıyız. Zaman uzasa da, büyük fedakârlıklar gerekse de, Allah (cc)’ın izniyle direnmeye devam etmeliyiz. Bugün Kudüs için birlikteyiz. İnşallah yarın Kudüs’te birlikte olacağız. Hz Ali (ra) çok güzel veciz bir sözü ile hutbeme son vermek istiyorum “Bugün iş günüdür, hesap yoktur. Yarın ise hesap günüdür iş yoktur” Ve’l’hamdulillahi Rabb’il-âlemin. ES.
02. 08. 2013
Şahin ÖZDAŞ