Perşembe, Kasım 21, 2024
Ana sayfa CUMA HUTBELERİ Hutbe : Toplumsal travmalar ve çözüm

Hutbe : Toplumsal travmalar ve çözüm

by İlkav Editor
2,2K 👁
A+A-
Reset

 

“ İş başına geçince yeryüzünde bozgunculuk yapmaya, ekini ve nesli yok etmeye çalışan kimseler vardır. Allah bozgunculuğu sevmez.” Bakara 205

Kıymetli Müslümanlar bugün hicri 20 şevval 1438 Cuma günlerimiz ve ömrümüz  bereketli olsun. Yarınlarımız hep bugünlerimizden hayırlı olsun.

Hutbemizin konusu yaşanılan travmalar ve ifsad üzerine olacak inşaAllah. Kur’an yaratılış ile ilgili olarak değişik ayetlerde konuyu uzunca anlatmaktadır. Bu kıssalarda anlatıldığına göre Adem (a) insan neslini vahye teslimiyeti ve Allah taraftarı olanları temsil etmekteyken iblis (aleyhillağne) ise vahye karşı duruşu, şeytan ve taraftarlarını temsil etmektedir. Son günlerde yaşanan olumsuzluklara ve travmalara Kuran istikametinde baktığımızda yorumladığımızda aynı mantığın yattığını görürüz. Yani yaşananlar hep tevhid ile şirk mücadelesinin devamı durumundadır. Zaman, figüranlar ve kullanılan araç gereç değişse de mantık değişmemektedir.

Kur’an’da geçen peygamberler ve toplumlarıyla yaptıkları mücadelelerine baktığımızda hep aynı hevai, şeytani, istek ve arzular, menfaatten kaynaklı karşı duruşlar, tepkiler görülecektir. Toplumların yaşadıkları kabullendikleri, inandıkları, yaşadıkları dinle yani hayatla yakından ilgilidir. Nuh, Salih, Şuayb, Lut, Musa, İsa ve Muhammed (aleyhimüsselam), hepsi de fesadın kaynağı olarak görülen vahyden kaynaklanmayan beşeri düşünce ve ritüellerden kaynaklı inançlarını tevhid ile değiştirmelerini istemişlerdir. Ancak toplumun geneli atalar kültü ve menfaatleri sebebi ile  elçileri reddetmişlerdir. Çünkü Kur’an’ın ifadesi ile “Şirk en büyük zülümdür.” 31 Lokman: 13

Günümüz dünyasında ve ülkemizde de geçmiş ümmetlerin yaşadığı olumsuzlıklar maalesef aynen, hem de daha modern ve daha damıtılmış ve sinsice uygulandığını fark ederiz. Bırakalım ABD ve batı dünyasında yaşanan olumsuzlukları, bölgemize göz atmamız bizler diğer bölgeler içinde ip ucu verecektir.

Ahmed Kalkan  “İslam ve Hayat” sitesinde konuya dair bir makale kaleme aldı. Bu makaleden birkaç pasajı sizlerle paylaşmak isterim

“Türkiye İstatistik Kurumu'nin (TÜİK) "Güvenlik birimlerine gelen veya getirilen çocuklara" ait verilerine göre, Türkiye'de 2014 yılında bin 377'si erkek, 9 bin 718'i kız çocuğu olmak üzere 11 bin 95 çocuk cinsel suçlara maruz kaldı. Cinsel suçlara maruz kalan çocukların yüzde 57,6'sını 15-17 yaş grubu, yüzde 23,9'unu 12-14 yaş grubu, yüzde 18,5'ini ise 11 yaş ve altındakiler oluşturdu. İlgililerin bildirdiğine göre, bu konudaki suçların sadece %15’i şikâyet konusu oluyor ve resmiyete girip istatistiklere dâhil olabiliyor. Diğerleri örtbas ediliyor veya toplum tarafından mağdur oldukları halde kendilerinin kınanılacağı gerekçesiyle açığa çıkartılmıyor.

Türk Ceza Kanunu’nun 103. Maddesi’nin 1. fıkrası, 15 yaşını tamamlamamış çocuğa yönelik cinsel suçlarda suçlulara 15 yıla kadar hapis cezası verilebiliyordu. Anayasa Mahkemesi bu cezaları ağır buldu ve 17 Ocak 2017’de yürürlüğe giren yeni yasa ile 15 yaşından küçük çocuklara karşı cinsel suç işleyenlere verilen hapis cezası 3 yıla kadar düşebiliyor.

“Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, cinsel saldırı suçları son beş yılda yüzde 30 arttı. Son 15 yılda tecavüzden yargılanan 409 polis, asker, özel timci, korucu ve gardiyandan hiçbiri cezalandırılmadı.”

Tecavüze uğrayanların yüzde 50’si 18 yaş altında. Bunların yüzde 90’unu kız, yüzde 10’unu erkek çocukları oluşturuyor. 5–10 yaş arası çocukların yüzde 55'i ensest mağduru. 10–16 yaş arası çocukların yüzde 40’ı ensest mağdurudur.

Acil yardım hattını arayan kadınlardan yüzde 57'si fiziksel şiddete, yüzde 46,9'u cinsel şiddete, yüzde 14,6'sı enseste ve yüzde 8,6'sı tecavüze maruz kalıyor.”

Tüyler ürperten, insanı utandıran bir haber: “Sakarya’nın Kaynarca ilçesinde dokuz aylık hamile Suriyeli Emani Al-Rahmun adında bir kadın, tecavüz edildikten sonra on aylık oğlu ile birlikte başı taşla ezilerek vahşice katledildi.”

Kur’an bu ırz düşmanı, vahşi katillere “hayvandan da aşağı” der. Hayvan böyle bir vahşet sergilemez çünkü. İyi, tamam da, bu ırz düşmanı katiller uzaydan gelmedi. 9 aylık hamile bir kadına ve 10 aylık bir bebeye saldırabilecek ortamı, aslında Allah korkusu diye bir anlayış bırakmayan Batı kriterlerine, batıl düzene ve içinde yaşadığımız sisteme borçluyuz. Devlete, okullara, mahkemelere, meclise, sokaklara, kamusal alana İslâm’ın müdahale etmesini yasaklayın, daha ne hamile kadınlara ve on aylık bebelere saldırılar ortaya çıkacak. Devlet ve medya ektiğini biçiyor. “Bu gidiş nereye?” diye kimse sorgulamıyor. Sebepler aynı kalsın, bu sebeplerin doğal neticesine karşı çık! Böyle bir ucube yaşanıyor. Sınır tanımaz cinselliği ve her çeşit haramı özendiren dizilerle, teşhirciliği moda olarak görenlerle tahrik edilirse, özgürlük adı verilen hevâ tanrısının emrine girilir ve hazcılık din haline getirilirse olacağı budur. Azgın köpeklere, tedbir alınacağına, tam tersine, saldırması için kışkırtılırsa köpekler kadar onları kışkırtanlar da suçlu değil midir?

Siz Allah’tan korkmazlar, siz düzenciler, siz laikler, Batıcılar! Övünün eserlerinizle. Bu katiller sizin eseriniz. Siz eğittiniz, siz yetiştirdiniz bunları. Allah’ın emir ve yasakları yerine Atatürk’ün ilkelerini öğrettiniz. İslâm ahlâkı yerine, sınırsız özgürlüğü sevdirdiniz. Siz azdırdınız bu gençleri. Açıkta bırakılan yerlerinin örtülen yerlerinden daha çok olduğu sözüm ona giysilerle siz baştan çıkardınız bu gençleri. Bakılacak yeri okunacak yerinden çok fazla olan boyalı basın, sanal medya aracılığıyla ve gâvuru bile utandıracak TV. programlarıyla, siz özendirdiniz fuhşu. Ahlâk nutukları atmaya hakkınız yok. İmansız ahlâk mı olurmuş hiç? Olsa olsa ne idüğü belirsiz “etik” olur. İmanın olmadığı ahlâk, delik kaba su doldurmaya benzer.

Niye ahlâklı olsun ki çağdaş insan?! Hem, çıplaklık, zina, içki ahlâksızlık mıdır ki? Ahlâksızlık olsa, devlet ve hükümet ahlâksızlığa müsaade eder mi hiç? İmanı, tevhidi, Kur’an ahlâkını gündeme bile getirmeyen İslâm’a kapalı ama küfrün her çeşidine açık Kemalist düzenin, laik ve karma eğitim sisteminin payı var hamile kadının ırzına geçme olayında. Allah’ı hukuka, ahlâka, eğitime, devlete karıştırmayanlar, siz, evet siz suçlusunuz, bu katilleri siz yetiştirdiniz, onları bu hale siz getirdiniz, dolayısıyla katil sizsiniz.

Balık baştan kokmakta; düzen, resmî kurumlar, kapitalistleşmiş çevre sivrisinek üretmektedir. Bataklık kurutulmadan fâhişe sivrisineklerle mücâdele sonuç getirmeyecektir. Tevhîdî iman hâkim kılınmadan ahlâkî öğütler, delik kabın içine su doldurmak için çalışmaya benzeyecektir. Fuhşa bulaşmış insanların zührevî hastalıklar yanında rûhî hastalıklar, psikolojik anormallikler içine düşüp her konuda sapıklaştıkları ve çevrelerini de her yönden rahatsız ettiklerini göz önünde tutmak gerekir.

Zinâ ve fuhuş sektörü denilince sadece genelevler ya da sosyetenin tercih ettiği lüks randevu evleri akla gelmesin. Bavul ticareti kılıfıyla iş yapan Nataşa'lar, nice oteller, turistik yerler, plajlar, masaj salonları ve akla gelebilecek hemen her şey bu sektöre âlet edilebiliyor. Arkadaşlık ve sevgili adıyla nikâhsız birliktelikler, metres hayatı, çıkmalar, müstehcen filmler, pornografik yayınlar, internet üzerinden kadın pazarlamalar, telekızlar, televole kültürü, gece klüpleri, akla gelebilecek seksle ilgili her şeyi pazarlayan sex-shoplar, zengin kadınlara hizmet veren jigolo denilen erkek fâhişeler, travestiler, transseksüeller, eşcinseller, mankenler, o biçim sanat anlayışı, uyuşturucu kullanımı gibi konular düşünüldüğünde fuhuş fitnesinin boyutu değerlendirilebilir. Seks turizmi, fuhuş otelleri, plajlarıyla meşhur turistik yerlerdeki üstsüz ve altsızların cirit atmaları, beyaz kadın ticareti, uyuşturucular ve daha neler neler… Bütün bunlar devlet himayesinde ve kanunların onlara tanıdığı özgürlük sayesinde hak olarak verilirken, karşı çıkanlar suçlanabilmektedir. İnternette, pembe dizilerde, sinema filmlerinde cinsellik ve gayr-ı meşrû ilişkiler, ahlâksız bir hayat alabildiğine normalleştirilir ve hatta özendirilirse elbette olacağı budur.

Suriye’li hamile kadının ırzına ve canına kast edilmesin diyorsanız; “ben İslâm’ı, İslâm Devletini istiyorum” demiş oluyorsunuz. Çünkü başka hiçbir sistem, hiçbir dünya görüşü bu gibi konulara çözüm getiremez, getiremiyor, getiremeyecek.” Diyor Ahmed Kalkan.

Hazırlayan :
Hayati İSAOĞLU
14.07.2017

 

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar

İLKAV Teknik Komisyon