Perşembe, Kasım 21, 2024
Ana sayfa CUMA HUTBELERİ Hutbe: “Hac İbadetini Anlamak”

Hutbe: “Hac İbadetini Anlamak”

by İlkav Editor
3,3K 👁
A+A-
Reset
            Hutbe: “Hac İbadetini Anlamak”
 
            “Orada apaçık alâmetler, İbrahim makamı vardır. Kim oraya girerse (taarruzdan) emin olur. Yoluna güç yetirenlerin Kâbe'yi haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerindeki hakkıdır. Kim inkâr ederse, şüphesiz Allah âlemlerden müstağnidir (her bakımdan kendisine yeterdir)” (1)
 
            Her insan hac ibadetini yerine getirirken bu ibadetten farklı nasipler elde edebileceği gibi, hiç nasiplenmeden bu seyahatten boş dönenlerin bulunması da mümkündür. Dolayısıyla hac ibadetini yerine getirmeye çalışan dost ve akraba-i taallukatımızı bilinçlendirmemizin üzerimize bir borç olarak yazıldığını bilmemiz oldukça önemlidir. Hac kelime olarak; ziyaret etmek, yönelmek, bir şeye kastetmek gibi anlamlara gelir. İslam dininin temel ibadetlerinden birisi olan hac; imkânı olan her Müslümana Allah (cc) tarafından farz kılınmış, Resul (sav) ile de pratiğe dökülmüş görevleri yerine getirmek için, belli bir zaman dilimi içerisinde Kâbe, Arafat, Müzdelife ve Mina gibi mukaddes mekânları ziyaret ve tavaf etme ibadetidir.   
            Esasında haccın gayesi; inancın pratiğe yansıyarak eyleme dökülmesi için yapılan ibadetlerin hem bireye ve hem de Müslüman ümmete bir anlam kazandırıp onları huzura kavuşturmayı hedefler. Onun için hac mekânları mutlaka İslam toplumlarının kaderiyle ilgili kararların alınabileceği siyasi bir merkez ve bir ilim şehri haline getirilmelidir. Dolayısıyla hac; yeryüzünün her köşesinde yaşayan Müslümanları bir ittifak anlayışına ulaştırarak, toplumsal bütünleşme ve kaynaşmayı sağlayan, İslâm şeriatı nizamını yaygınlaştıran, Müminleri ümmetleştiren ve böylece insanlar arasındaki farklılıklarla birlikte Allah’a (cc) teslim olanların vahdetin esasını oluşturdukları bir ibadettir. Hac; başta Peygamberimiz Muhammed Mustafa  (sav) olmak üzere geçmiş Peygamberlerin (s) tevhidi ikame uğrunda verdikleri mücadele izlerinin farkında olmayı ve Kuran ayetlerinin nazil olduğu, İslam’a davetin başladığı, çile ve ıstırapların çekildiği mukaddes topraklarda İslam inkılabının nasıl gerçekleştiğini anlatan bir ifadedir. 
            Hac; tevhid dini İslam’a bağlanarak yaşayabilmek için köklü bir iman, sarsılmaz bir azim, tükenmez bir cesaretle dünyanın her tarafında Müslümanlar aleyhine sürdürülen taarruzlara karşı, Müslümanları harekete geçirmek gerekliliğini ortaya koyan tevhidi bir eylemdir, tevhidi bir kıyamdır. Hac; Ebû Leheblerin, Ebû Cehillerin, Firavunların, Nemrutların, gönüllere put ve putçu düzeni inşa eden Samirilerin, tevhid mücadelesine karşı direnen azgınlar güruhu Bel’amların, Allah (cc)’ın indirdiği hükümlere karşı ayaklanan tağutlar gibi nice güçlerin her devirde bulunabileceğini ve bunlara karşı malı ve canını feda edebilmeyi öğreten İslâm ordusunun büyük bir güç yürüyüşüdür. 
            Rabbimiz (cc) Al-i İmran Suresinin 97. Ayetinde “Orada apaçık alâmetler, İbrahim makamı vardır. Kim oraya girerse (taarruzdan) emin olur. Yoluna güç yetirenlerin Kâbe'yi haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerindeki hakkıdır. Kim inkâr ederse, şüphesiz Allah âlemlerden müstağnidir (her bakımdan kendisine yeterdir)”(1)  buyurmaktadır. Onun için Müslüman olduğunu iddia edenler; hac farizasını yerine getirmekle, öncelikle ruhunun putperestlik haline getirdiği tüm sevgilere karşı isyan ederek, eski alışılmış sınırlı, monoton, mekanik ve yapmacık adet ve alışkanlıklardan vaz geçerek yalınızca tek büyük Allah’ın (cc) emirlerini gönlüne intikal ettirmesi gerekir. Müslüman tevhidi bilince kavuştuğu zaman her türlü kölelikten kurtulur, putlara isyan eder, ırk ve renk ayrımına karşı gelir, Müslümanların vahdetine, akidenin tekliğine, gayenin aynı olduğuna iman eder. 
            Hac ibadeti; dış görünüşü itibarıyla baştan sona sembollerle dolu bir ibadet gibi görünmesine rağmen aslında çeşitli ruhi eğitimleri sağlayan birbirinden farklı davranışların toplamından ibarettir. Resüllüllah (sav) ömrünün sonunda vefatına sayılı günler kala yaptığı hac farizası sırasında “Haccınızın menasikını (yani hac ibadetinin yolunu, vazifelerini, tarzını) benden alınız” (2) buyurarak, nasıl yapılacağını fiilen de göstermiştir. Hac menasikından bazıları şunlardır: Mesela İhram; hac ibadetini yapan Müslüman ihrama girerken büründüğü örtüyle, kabre girerken bürüneceği kefenin benzerliğinin şuurunda olarak, faniliğin koyu karanlıklarından hesap gününün aklığına ve paklığına çıkma hatırlatmasıdır. Açıkçası ihram her insanın kendisiyle hesaplaşmasına imkân tanıyan önemli bir fırsattır.
            Mesela Şeytan taşlamak; Mina’da cemre adı verilen yerleri taşlarken, aslında içindeki şeytanları taşlamakta olup, bütün engellere rağmen Allah’a kul olmak için itaatinde direneceğini, nasıl ki İbrahim (as) Allah’ın emrine tam bir teslimiyet gösterdiği fedakârlık eylemi gibi kendisinin de yaptığı bunun temsilî bir ifadesi olduğunu hatırlamasıdır. Öfke ve azimle attığı her bir taşın, kendisini çeşitli hatalara, günahlara sürükleyenlere ve kendisini İslami düşünceden koparan beşeri ideolojilerin, sistemlerin, düzenlerin beynine attığı kurşunlar olduğunu hissederek taşları fırlatmalıdır. Aynı zamanda taşların İslam ordularının savaşta kullanacakları silahların attığı mermileri sembolize ettiğini düşünmelidir. 
Saç kesmek; saçlarını kesip attığı gibi, beynine yerleşmiş tüm İslam dışı düşünce ve duyguları da koparıp atmalıdır.  Tavâf etmek; tevhid dini İslam’ın etrafında vahdet içinde pervane olmayı işaret eder. Vakfe menasikı; tevhid dini İslam ile yaşayacağının taahhüdü olan mahşerî ve büyük muhakemeyi hatırlatır. Kurban kesip kan akıtmasıyla da yalınızca Allah’a (cc) kul olduğunun  imzasını atmış olur. 
            Mesela Telbiye söylemek; Rabbimiz (cc) Hac Suresi 26. Ayet-i celile de “Bir zamanlar Kâbe'nin yerini İbrahim’e şu şekilde hazırlamıştık: Sakın bana hiçbir şeyi ortak koşma; tavaf edenler, orada (kıyama) duranlar, rükû edenler ve secdeye varanlar için evimi tertemiz et” (3) buyurmasıyla, Müslümanlar “Lebbeyk Allâhümme lebbeyk! Lebbeyke lâ şerîke leke lebbeyk! İnne’l-hamde, ve’n-ni’mete, leke ve’l-mülk, lâ şerîke lek!” (4) Buyur Allah’ım buyur! Emrindeyim buyur! Senin hiçbir ortağın hiçbir şerikin yoktur. Buyur Allah’ım, emret! Şüphesiz hamd sana mahsustur. Nimet de senindir, mülk de senindir! Malikte Sensin, kanun koyucuda Sensin, Senin hiçbir ortağın yoktur diyerek telbiyeyi söyleyen kul tüm varlığı ile Allah’a (cc) yöneldiğini ve diğer tüm otoriteler ve bağlılıklardan yüz çevirdiğini özlü olarak ifade eder. Dolayısıyla bütün bu sözler; dünyanın dört bir tarafından gelen renkleri, dilleri, ülkeleri ve kültürleri farklı fakat hedef ve gayeleri aynı milyonlarca Müslümanın hep birlikte seslendirdikleri ortak bir yemin ve ortak bir paroladır.
            Hac farizası böyle anlaşılması gerekirken, ancak ne acıdır ki; milyonlarca hac ibadetini yerine getirmeye çalışan insanımızın çoğunluğu bu sözlerin manası hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadan otomatik olarak tekrarlayıp durmaktadırlar. İşte bu kavrayış eksikliğidir ki, Ümmet’in bugün yüz yüze olduğu sorunların temelinde Allah’a (cc) verilen bu sözlerin, bu yeminlerin tutulmayışıdır. Çünkü hacılarımız bu taştan sütunlar ile günümüz şeytanları arasındaki irtibatı bir türlü kuramamaktadırlar. Bizden istenilen acaba; yalnızca taş sütunlara güçlü bir şekilde küçük küçük çakıl taşları atmak mıdır? 
            Peki; o zaman Kâbe’nin yanı başında bulunduğu halde Kâbe’nin ondan kaçtığı, Harem-i Şerifi işgal eden haramiler ne olacak? İslami uyanışı yok etmek için Müslümanları katleden şeytan Amerika, İngiltere, Rusya, katil İsrail gibi günümüz dünyasında işbaşında olan bu şeytanlar ve onların sundukları rejimler, düzenler, ilkeler, inkılaplar ne olacak? Bunlara kimler hangi taşları atacak? Yeryüzü Müslümanlarının hali ortada iken, mazlum Filistin halkı çaresizlik ve acı içinde kıvranırken, Kudüs’ün Yahudilerce devam eden işgalinde Müslümanlara kurşun sıkılırken ta yüreğinin derinliğinde acı duymayanlar, İslam’ın da, vahdetinde, yerine getirdiği hac ibadetinin de ne olduğunun farkında olmayan kimselerdir.
            Eğer hac esnasında insanlar “lâ şerîke leke lebbeyk” buyur Allah’ım, emret Allah’ım, Senin hiçbir ortağın, hiçbir şerikin yoktur, kalbimde ve bedenimde yalınız senin kanunların geçerlidir deyip te vatanlarına döndükten sonra kâfir güçlere, beşeri ideolojilere, şirk sembolleri olan heykellere, putlara, kullara imanlarını bedenlerini ve akıllarını kiraya verirlerse, rehin verirlerse hac yapmış olabilirler mi.? Hele “haccı koruyamam” veya “tutamam” gibi sudan bahanelerle, şartlarını elde etmiş olanların haccı terk etmeleri doğru değildir. Tutamam, koruyamam dediği nedir ki? Şirk sistemlerini korumayı bırakıp, ümmet bilincini kurmaya, korumaya çalış, Allah (cc) ile beraber başka ilahlar edinme, yalınızca Allah’a (cc) güven bu sana da yeter haccına da yeter.
            Sonuç olarak; Resülüllah (sav) “Ey Müslümanlar! Allah size haccı farz kıldı, haccedin!” (5) buyurmasına rağmen, pek çok Müslüman öyle bir şekilde hac farizasını ifa etmektedir ki yanındaki milyonlarca kardeşinin imkânlarından, sıkıntılarından, dertlerinden, acılarından bütünüyle habersiz kalmaktadır. Dolayısıyla hac; geceliği normal bir Müslüman ailenin 5 yıllık, 10 yıllık yiyeceği olan Haremi Şerif manzarasına sahip süit otellerde Kâbe’nin örtüsünü seyrederek hüngür hüngür ağlamak değildir. Hac; bir “Oldu da bitti maşallah” değildir. Hac ne zenginlerin günahlarını yıkattıkları “Çamaşır makinesi”  ve nede gelen herkese peşinen verilmiş bir “Garanti belgesi” hiç değildir. Hac; Ancak Allah’ın (cc) şiarlarından oluşan ibadetlerin sembolize ettiği mananın anlaşılması ve bu hakikatlerin yerine getirilmesinin tahakkukuyla mümkündür. O da haccı hayata taşımakla olur. Açıkçası Hac; insanın tüm kölelik zincirlerini kıracağı, yalınız Allah’a kul olacağı bir hayatın farkına varma sürecidir. Rabbimiz (cc) haccımızı hayatımız, hayatımızı da haccımız kılsın.                                                                                                                                    10.08.2018 
                                                                                 Hazırlayan: Şahin ÖZDAŞ 
1) Ali İmran Suresi 3/97
2) Tirmizi Hac 38;3/216, Müslim, Hac, 310
3) Hac Suresi 22/26. Ayet
4) Buhâri, bkz. Fethu'l-Bâri (4/408); Müslim, (2/841). 
5) Müslim, Hac,412-Buhârî, İ'tisâm,2
 

 

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar

İLKAV Teknik Komisyon