Hutbe: Cahiliyye ve İslâm
“Diri diri toprağa gömülen kıza hangi suçundan dolayı öldürüldüğü sorulduğunda…” (Tekvir: 8, 9)
Kıymetli mü’minler, bugün hicri Rebiü’l-Evvel ayının 10‘u 1446/Cuma.
Rabbimiz bizleri cahiliyeden korunan, kendisine gereği gibi kulluk yapan bahtiyarlardan eylesin.
Son günlerde tüm kamuoyunda infiale yol açan kan donduran iki olay ile ilgili olarak cahiliye ve İslâm konulu bir hutbeyi sizlerle paylaşmak istiyorum.
İslâm Rabbimizin kullarına merhamet elinin uzanması anlamında resulleri aracılığı ile bir lütfudur. İslâm’ın olmadığı veya yanlış anlaşıldığı yerlerde cahiliye hâkimdir, bugün yeryüzünün tamamında olduğu gibi…
Son günlerde yaşadığımız coğrafyada meydana gelen iki olaydan birincisi birkaç yıllık ticari (!) faaliyet neticesinde milyon dolarlık servet, araç, daire, dükkan ve şatafata sahip olan, 40 yıllık bir mahkumiyet ile yargılanmakta iken tamamının serbest bırakılması şokunu yaşadık. Aylardır medya bunların nasıl kısa zamanda bu kadar şaşırtıcı bir servete, yaşantıya sahip olduklarını hayretle ekranlara yansıttı. Haram ve helal algısının hâkim olmadığı, gayr-i meşru kazancın “vergisinin ödenmesi ile kutsal addedildiği” bir ülkede devasa servete sahip olmak aklını çalıştıranlar için elbette çok kolay bir şeydir.
Birkaç aylık tutukluluk ile serbest bırakılan bu şahıslar, mahkemenin itirazlara rağmen vermiş olduğu karar ile şu an tüm ülke ile dalga geçmektedirler. Büyük bir ihtimalle, birkaç kilo baklava çalmak ile suçlansalardı şu an bu vb. anlamsız suçlardan dolayı yatanlar gibi hâlâ ceza evinde yatıyor olacaklardı.
Cahiliye anlayışında hâkim olan adalet bu. Zaten Müslüman olmasalar dahi insanların çoğu gerek bu olayda gerekse birçok cinayette verilen cezalardan dolayı tatminsizliklerini ifade ediyorlar. İnsanın sorası geliyor; madem tutuklanmaya gerek kalmayacak kadar masum ve suçsuz idiler neden kaç aydır eğlencelerinden, keyiflerinden rahat ve huzurlarından sözümona bu garipleri mahrum ettiniz. Ya da suçları var idi ise neden salıverdiniz. Herhalde çalınca çok çalmak, büyük çalmak gerektiği ortaya çıkıyor buradan.
Bir tarafta açlığa ve yokluğa mahkum edilen milyonlar, ev kirası fiyatına bir ay çalışan veya emeklilikle bekleyen insanlar bir tarafta dolarlarla, büyük servetlerle gösteriş yapan azgın azınlık. İlginç olan bu garip insanların milyonlarca sosyal medya takipçisi var. İslâm’ın hâkim olmadığı cahiliye dininin, yaşam tarzının hâkim olduğu yığınların hâli böyle olmakla mukadderdir. Kurtuluş Kur’an’ın toplumlara bir bilinçle aktarılması ve yaşanmasındadır. İnsanlığa bu güzelliğin doğru bir örneklikle sunulmasındadır. Gazze’de tüm dünyaya sunulduğu gibi…
Diğer daha büyük bir yürek yakan cinayet olayı ise gerçekten de kelimenin tam anlamı ile herkesteki yarattığı kan donukluğu hâli. Bir haftadır hemen herkes bu olayı konuşuyor, tepkisini ortaya koyuyor. Tam bir cahiliye dininin hâkimiyeti ile yaşanan ve yaşattırılan bir hâl. 8 yaşındaki bir kız çocuğu neden hangi gerekçe ile öldürülür. Herhalde hâlâ töresel anlayış ve âdetler ile geleneğin kutsanması insan zihninde ve yaşantısında aklın, merhametin, vicdanın ve vahyin önüne geçmektedir. Bu olay üzerinden kimi yayın organları da o insanlar üzerinde hakim olan anlayışın bir cinayet zanlısının ifadesinde geçen namaz kıldım, çay içtim, aramalara katıldım vb. sözlerin arasında özellikle namaz kıldım ifadesine vurgu yaparak İslâm’ın bir emri üzerinden bölgede hâkim olan anlayışın Müslümanlık olduğunu söylemeye çalışıyorlar. Ve bu olayı İslam’a yıkmak istiyorlar. Ancak İslâm’ın gelişinin üzerinden 1400 küsür yıl geçmiş olmasına rağmen ve yeryüzünde bireysel manada insanlar ritüel olarak namaz, oruç, tesettür gibi bazı İslâmi ritüellere riayet etseler bile Kur’an’ın istediği anlamda bir bilinç ile İslâm’a sahip çıkmamaktadırlar. Toplumlar gene Kur’an dışı kültürlerin hakimiyetinde en büyük zulüm olan aklın, bilimin (!), hevanın ilahlaştırılması ile şirki yaşamaktadırlar. Dolayısı ile bu temelden hareket eden toplumlar işte bu cinayetin işlendiği köydeki gibi cahiliye bataklığında debelenip durmaktadırlar. Ta 1400 yıl öncesinde yaşanmış bir Habeşistan hicretinde Cafer-i Tayyar Müslümanların lideri olarak Mekke’nin cahili hükümetini temsilen muhacirleri Habeş kralı Necaşi’den istemek üzere gelen, Amr b. As ve Habeş kralı Necaşi’ye şöyle seslenmiştir:
“Ey hükümdar, biz cahil bir kavimdik. Taştan, ağaçtan yaptığımız putlara tapıyorduk. Kız çocuklarımızı diri diri toprağa gömüyor, ölmüş hayvanların leşlerini yiyorduk. İçki, kumar, fuhuş ve her türlü ahlâksızlığı yapıyorduk. Hak-hukuk tanımıyorduk. Kuvvetliler zayıfları eziyor, zenginler fakirlerin sırtından geçiniyordu.
Allah Teâlâ bizim hidayetimizi diledi. İçimizden soyu-sopu, asaleti, ahlâk, fazilet ve dürüstlüğü hakkında kimsenin kötü söz edemeyeceği birini peygamber olarak gönderdi. O bizi puta tapma zilletinden kurtardı. Tek Allah’ı tanıttı. Yalnız O’na kulluğa çağırdı. Bütün ahlâksızlıklardan uzaklaştırdı. Doğru söylemeyi, emaneti gözetmeyi, akrabalık haklarına riayeti, komşularla hoş geçinmeyi öğretti. Yalan söylemeyi, yetim malı yemeyi, haksızlık etmeyi yasakladı.
Biz O’na inandık. O’nun gösterdiği Hak Dini kabul ettik. Bu yüzden kavmimizin hakaret ve işkencelerine uğradık. Fakat dinimizden dönmedik. Dayanamaz hâle gelince onlardan kaçıp, sizin himayenize sığındık.” dedi.
Evet bugünün kendilerini modern çağdaş vb. isimlerle isimlendiren zamanımızın köy ya da şehirde yaşayan birey ve toplumları Cafer (r.a.) ifadesinde geçen “Put ya da putlaştırılanlara tapma (onlar adına kurallar, yaşam tarzları belirleme), çocukların fiziki veya ahlâki diri diri toprağa gömülmesi, içki, kumar ve ahlâksızlığın yaygınlaştırılması, hak ve hukuk tanımama, kuvvetlinin hakimiyeti yetim malına veya hakkı olmayan mallara el uzatma tüm bunlar için toplum olarak bir aynaya baksak. Acaba şu ülkenin ve tüm yeryüzünün Allah’ın Nebisi gelmeden önceki halinden bir farkı var mı? Tüm bu yaşanan yukarıda örneğini verdiğim ve veremediğim olayların gerçek fâili bu insanları vahiyden uzak, fıtrata ters bir anlayışla bencil, haz düşkünü, narsist, şirke dayalı olarak yetiştiren sistemdir.
13.09.2024
Hazırlayan: Hayati İSAOĞLU
1 yorum
Allah’ın kitabı tümüyle hayat yasasıdır…