Perşembe, Kasım 21, 2024
Ana sayfa CUMA HUTBELERİ Hutbe: Allah’tan En Çok Âlimler Korkar

Hutbe: Allah’tan En Çok Âlimler Korkar

by İlkav Editor
1,2K 👁
A+A-
Reset
Hutbe: Allah’tan En Çok Âlimler Korkar
 “Allah’ın kulları arasında O’dan en çok korkanlar âlimlerdir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir çok bağışlayandır.” (Fatır: 28)
Kardeşlerim, bugün Hicrî Cemâziye’l-Âhir ay’ının 18’i 1443/Cuma
Âlim; Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerîm başta olmak üzere Rasulullah’ın hadislerini ve bütün sünneti bilen, diğer İslâmî ilimlerden gerektiği şekilde haberdar olup ileri seviyede bir bilgi birikimine ulaşmış, Âl-i İmran suresi 7. âyette “Râsihûn-İlimde derinleşmiş kimseler” diye isimlendirilen, bu ilimleriyle amel eden, kendini ve ilmini Allah rızası için yine Allah yolunda seferber eden kimselere denir.    
Âlimler sıradan kimseler değildir. Anlayışları, basîretleri, ferâsetleri ve cesaretleri ile diğerlerinden ayrılırlar.
Âlim’in en önemli görevi toplumu bilgilendirmek ve Allah’ın rızasına uygun şekilde toplumu inşâ etme hususunda ilmini, zamanını, imkânlarını kısacası her şeyini seferber etmesidir.
Âlimin önemli görevlerinden bir diğeri de Rabbimizin Mâide suresi 63. ayette, ehl-i kitap üzerinden dikkatleri çektiği ‘emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i ani’l-münker’dir: “Rabbânîlerin ve Ahbârîlerin (âlimlerin), onları çirkin sözlerden ve haram yemekten sakındırması gerekmez miydi? Yaptıkları şeyler ne kadar da çirkin!”
Ulemânın rolü ve sorumluluğu İslâm’ın egemen olduğu bir toplumda farklıdır; İslâm’ın egemen olmadığı bir toplumda farklıdır. Küfrün egemen olduğu bir toplumda, ulemânın, sanki İslâm devletinde yaşıyormuş gibi davranması, çok ciddi bir zâfiyet, çok ciddi bir açmazdır.
Âlim’in toplumda Allah’ın emir ve yasaklarının tam anlamıyla uygulanıp uygulanmadığını, yöneticilerin Allah’ın hükümlerini uygulamada titiz davranıp davranmadıklarını kontrol edip bu hususta yöneticileri uyarması gerektiği gibi; bu konuda halkın da dikkatini çekmesi gerekir. Hatta âlim olanların; savaş gibi çok önemli, kritik bir konuda bile savaşa katılmayıp geride kalmaları ve savaşa giden mücâhidlerin döndüklerinde de onları bilgilendirme ve uyarıları ile de sorumluluklarını hatırlatma görevi vardır. Bu yüzden Allah Teâlâ Tevbe 122. âyette, konuya uyarıyla beraber dikkatlerimizi çeker: “(Ne var ki) mü’minlerin hepsi toptan seferber olacak değillerdir. Öyleyse onların her kesiminden bir grup da, din konusunda köklü ve derin bilgi sahibi olmak ve döndükleri zaman kavimlerini uyarmak için geri kalsa ya! Umulur ki sakınırlar.”  
Âlim, ümmetin ileri gelen şahsiyeti demektir. Âlim, her hususta İslâm’ın izzetini koruyan, İslâm’ın hâkimiyeti için gayret sarfeden kimsedir. 
Âlim; yöneticiler zulüm ve adaletsizliğe sapınca onlardan ayrılan ve onlara karşı İslâmî bir tavır takınan kimsedir. İslâm âliminin, Allah’ın emirlerini çiğneyen yöneticilere yaltaklık eden İsrailoğulları âlimlerinden ayrı bir özellik taşıması, İslâmî izzetin gereğidir. Bu tavır İslâm âliminin takınması gereken bir tavırdır. İmâm Ebû Hanîfe, İmam Ahmed ibn Hanbel ile çağdaşımız Hasan el-Bennâ, Seyyid Kutub, Mevdûdî vb. âlimlerin tavrı ve hassasiyeti bu idi.
Bütün bu özelliklerden dolayı İslâm, âlimin izzet ve haysiyetini korumuş ve ona gereken mevkii ve değeri vermiştir: 
 “…Allah’ın kulları arasında O’ndan en çok korkanlar âlimlerdir.” (Fâtır:28) 
“Bilmiyorsanız ilim erbâbına sorunuz.” (Nahl: 43) âyetleriyle, Kur’an’ın âlimler hakkındaki hükmü en açık bir şekilde belirtilmiştir. 
Rasulullah (S), âlimleri birçok hadisinde övmüştür. En çok övdüğü âlimler ise ilimleriyle amel edenler olmuştur. (Dârimî, Mukaddime, 27)  
Buna karşılık ilmiyle dünyaya tâlip olan âlimler de yine Rasulullah tarafından yerilmiştir. (Tirmizî, İlim, 6) 
“Âlimler nebîlerin vârisleridir” (Buhârî, İlim, 10) buyuran Rasulullah (S) âlimlerin toplumu yönlendirme ve inşâ etme hususunda Nebîlere vekil ve halef olduklarını beyan etmiştir. 
İlmî bir seviyeye sahip olan âlime, Allah katındaki değerinden dolayı itaat, Allah’ın emrine itaattir. Hak yolda ve hayra götüren bir hususta âlimin yaptığı tavsiyeye uymak mü’minler için farzdır. Bu farziyet ancak âlim, Allah’ın razı olduğu bir hususu tavsiye ederse söz konusudur. Allah’ın razı olmadığı ve Allah’ın emretmediği, dinde olmayan bir bid’atı tavsiye eden âlimin tavsiyesine uyulmaz. Böyle bir bid’ate çağırıldığında reddetmek ise mü’min için farzdır. Bu meyanda Rasulullah (S) şu genel kâideyi ifade eder: “Allah’a isyan olan yerde (kula) itaat yoktur. İtaat ancak meşru olanda gerekir.” (Buhârî, Müslim)
İslâm’da olmayan bir hususu dine sokmak ve kendinden hüküm koymak ulûhiyet ve rubûbiyet iddiasında bulunmak demektir. Allah’ın emir ve yasakları dışına çıkıp İslâm dışı tâğûtî nizamlara yapışmak nasıl küfürse âlimlerin hevâ ve heveslerine uyarak koydukları hüküm ve gösterdikleri gayr-i İslâmî yol ve ibadetlere yönelmek ve bu ibadetleri dinden kabul etmek de küfürdür. 
Bu duruma göre İslam âlimi; topluma önderlik ederek yönlendiren, onu inşâ eden ve toplumda Allah’ın hükümlerinin uygulanmasında titizlik gösteren bir rehberdir. Âlimler ilimlerinin gereği olarak toplum içindeki görev ve fonksiyonlarını daima hatırlamak zorundadırlar. Ümmetler, âlimlerinin doğru yolu izledikleri ve doğru yolda oldukları müddetçe ayakta kalırlar.
21.01.2022
Hazırlayan: Emrullah AYAN                                                                                
 

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

Hutbe: Allah’tan En Çok Âlimler Korkar

by İlkav Editor
4,6K 👁
A+A-
Reset

            Hutbe: Allah’tan En Çok Âlimler Korkar

            “Allah’ın kulları arasında O’dan en çok korkanlar âlimlerdir.” (Fatır: 28

Âlim; Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerîm başta olmak üzere Rasulullah’ın hadislerini ve bütün sünneti bilen, diğer İslâmî ilimlerden gerektiği şekilde haberdar olup ileri seviyede bir bilgi birikimine ulaşmış, Âl-i İmran suresi 7. ayette “Râsihûn-İlimde derinleşmiş kimseler” diye isimlendirilen, bu ilimleriyle amel eden, kendini ve ilmini Allah rızası için yine Allah yolunda seferber eden kimselere denir.    
Âlimler sıradan kimseler değildir. Anlayışları, basîretleri, ferâsetleri ve cesaretleri ile diğerlerinden ayrılırlar.                                                                                                                           
            Âlim’in en önemli görevi toplumu bilgilendirmek ve Allah’ın rızasına uygun şekilde toplumu inşâ etme hususunda ilmini, zamanını, imkânlarını kısacası her şeyini seferber etmesidir.                                                

Âlimin önemli görevlerinden bir diğeri de Rabbimizin Mâide suresi 63. ayette, ehl-i kitap üzerinden dikkatleri çektiği ‘emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i ani’l-münker’dir: “Rabbânîlerin ve Ahbârîlerin (âlimlerin), onları çirkin sözlerden ve haram yemekten sakındırması gerekmez miydi? Yaptıkları şeyler ne kadar da çirkin!”
Ulemânın rolü ve sorumluluğu İslâm’ın egemen olduğu bir toplumda farklıdır; İslâm’ın egemen olmadığı bir toplumda farklıdır. Küfrün egemen olduğu bir toplumda, ulemânın, sanki İslâm devletinde yaşıyormuş gibi davranması, çok ciddi bir zâfiyet, çok ciddi bir açmazdır.                    
            Âlim’in toplumda Allah’ın emir ve yasaklarının tam anlamıyla uygulanıp uygulanmadığını, yöneticilerin Allah’ın hükümlerini uygulamada titiz davranıp davranmadıklarını kontrol edip bu hususta yöneticileri uyarması gerektiği gibi; bu konuda halkın da dikkatini çekmesi gerekir. Hatta âlim olanların; savaş gibi çok önemli, kritik bir konuda bile savaşa katılmayıp geride kalmaları ve savaşa giden mücâhidlerin döndüklerinde de onları bilgilendirme ve uyarıları ile de sorumluluklarını hatırlatma görevi vardır. Bu yüzden Allah Teâlâ Tevbe 122. ayette, konuya uyarıyla beraber dikkatlerimizi çeker: “(Ne var ki) mü’minlerin hepsi toptan seferber olacak değillerdir. Öyleyse onların her kesiminden bir grup da, din konusunda köklü ve derin bilgi sahibi olmak ve döndükleri zaman kavimlerini uyarmak için geri kalsa ya! Umulur ki sakınırlar.” 
            Âlim, ümmetin ileri gelen şahsiyeti demektir. Âlim, her hususta İslâm’ın izzetini koruyan, İslâm’ın hâkimiyeti için gayret sarfeden kimsedir.
Âlim; yöneticiler zulüm ve adaletsizliğe sapınca onlardan ayrılan ve onlara karşı İslâmî bir tavır takınan kimsedir. İslâm âliminin, Allah’ın emirlerini çiğneyen yöneticilere yaltaklık eden İsrailoğulları âlimlerinden ayrı bir özellik taşıması, İslâmî izzetin gereğidir. Bu tavır İslâm âliminin takınması gereken bir tavırdır. İmâm Ebû Hanîfe, İmam Ahmed ibn Hanbel ile çağdaşımız Hasan el-Bennâ, Seyyid Kutub, Mevdûdî vb. âlimlerin tavrı ve hassasiyeti bu idi.       

            Bütün bu özelliklerden dolayı İslâm, âlimin izzet ve haysiyetini korumuş ve ona gereken mevkii vermiştir:
 “…Allah’ın kulları arasında O’ndan en çok korkanlar âlimlerdir.” (Fâtır:28)
“Bilmiyorsanız ilim erbâbına sorunuz.” (Nahl: 43
) âyetleriyle, Kur’an’ın âlimler hakkındaki hükmü en açık bir şekilde belirtilmiştir.
Rasulullah (S), âlimleri birçok hadisinde övmüştür. En çok övdüğü âlimler ise ilimleriyle amel edenler olmuştur. (Dârimî, Mukaddime, 27) 
Buna karşılık ilmiyle dünyaya tâlip olan âlimler de yine Rasulullah tarafından yerilmiştir. (Tirmizî, İlim, 6)
“Âlimler nebîlerin vârisleridir” (Buhârî, İlim, 10)
buyuran Rasulullah (S) âlimlerin toplumu yönlendirme ve inşâ etme hususunda Nebîlere vekil ve halef olduklarını beyan etmiştir.
İlmî bir seviyeye sahip olan âlime, Allah katındaki değerinden dolayı itaat, Allah’ın emrine itaattir. Hak yolda ve hayra götüren bir hususta âlimin yaptığı tavsiyeye uymak mü’minler için farzdır. Bu farziyet ancak âlim, Allah’ın razı olduğu bir hususu tavsiye ederse söz konusudur. Allah’ın razı olmadığı ve Allah’ın emretmediği, dinde olmayan bir bid’atı tavsiye eden âlimin tavsiyesine uyulmaz. Böyle bir bid’ate çağırıldığında reddetmek ise mü’min için farzdır. Bu meyanda Rasulullah (S) şu genel kâideyi ifade eder: “Allah’a isyan olan yerde (kula) itaat yoktur. İtaat ancak meşru olanda gerekir.” (Buhârî, Müslim)
İslâm’da olmayan bir hususu dine sokmak ve kendinden hüküm koymak ulûhiyet ve rubûbiyet iddiasında bulunmak demektir. Allah’ın emir ve yasakları dışına çıkıp İslâm dışı tâğûtî nizamlara yapışmak nasıl küfürse âlimlerin hevâ ve heveslerine uyarak koydukları hüküm ve gösterdikleri gayr-i İslâmî yol ve ibadetlere yönelmek ve bu ibadetleri dinden kabul etmek de küfürdür.
             Bu duruma göre İslam âlimi; topluma önderlik ederek yönlendiren, onu inşâ eden ve toplumda Allah’ın hükümlerinin uygulanmasında titizlik gösteren bir rehberdir. Âlimler ilimlerinin gereği olarak toplum içindeki görev ve fonksiyonlarını daima hatırlamak zorundadırlar. Ümmetler, âlimlerinin doğru yolu izledikleri ve doğru yolda oldukları müddetçe ayakta kalırlar.
                                                                                             23.02.2018

                                                                                Hazırlayan: Emrullah AYAN                                                                                                                                                       

 

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar

İLKAV Teknik Komisyon