Perşembe, Kasım 21, 2024
Ana sayfa HABERLER İLKAV’da Ramazan Bayramı ve bayramlaşma sevinci

İLKAV’da Ramazan Bayramı ve bayramlaşma sevinci

by İlkav Editor
527 👁
A+A-
Reset

İLKAV’da Ramazan Bayramı ve bayramlaşma sevinci

İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı-İLKAV konferans salonunda Müslümanlar bayram namazını kıldıktan sonra bayramlaşma merasimi yaptılar.

Bayram namazı öncesi Emrullah Ayan’ın sohbeti oldu. Ayan, konuşmasında şu hususlara değindi:
Kur’ân’ın doğduğu ay olan mübarek Ramazan ayını da geride bıraktık. Evet, Kur’an bu ayda doğdu ve bu ayı, sıradan 12 aydan bir tanesi iken mubarek bir ay yaptı. Kur’ân’ı bu ayda indirerek biz insanlara tenezzül edip izzet veren Rabbimize şükür vesîlesi olarak oruç tutuyor ve bugün de bayramını idrâk ediyoruz.
Arapça’da el-Iyd; bayram, kutlu gün, neşeli, mutlu gün anlamlarına gelir. Bayramlar neşe ve sevinç günleridir. Hemen hemen her dinin ve toplumun kendine has bir bayramı veya bayramları vardır. İslâm ümmetinin de iki bayramı vardır. Bunlar bütün İslâm âleminde kutlanan Ramazan ve Kurban bayramlarıdır.

İslâm kardeşliğinin perçinlendiği bu mübarek günler, Müslümanların sevinç ve mutluluk günleridir. Nitekim Rasûlullah (S) Mekke’den Medine’ye hicret ettiği zaman Medinelilerin iki bayramı olduğunu öğrendi. Medineliler bu bayramlarda oyun oynar ve eğlenirlerdi. Bu durumu gören Hz. Peygamber (S), “Allah Teâlâ size kutladığınız bu iki bayrama bedel olarak daha hayırlısını, Ramazan ve Kurban Bayramlarını lütuf olarak vermiştir ” buyurur. (Ebu Davud, Ahmed İbn Hanbel)

Ekitap için tıklayın

Bu bayramların neşe ve sevinç günleri olduğunu yine bizzat Hz. Peygamber ifade etmişlerdir. Buhari’nin Hz. Aişe’den rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Hz. Aişe (R. Anha) şöyle anlatmıştır:                                                                                                                            “Bir defasında, Kurban Bayramı’nın ilk günlerinde Hz. Peygamber yanıma girdi. Yanımda, ‘Buas’ ezgilerini def çalarak okuyan iki kız vardı. Yatağına uzanıp, yüzünü çevirdi. Derken babam Ebu Bekir içeri girdi. ‘Bu ne! Rasulullah’ın yanında şeytan çalgıları mı? ‘ diyerek beni azarladı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (S) ona dönerek, ‘onlara dokunma!’ buyurdu. Ben de babam bir şeyle meşgul olunca kızlara işaret ettim onlar da çıktılar.” (Müslim)

Yine Hz. Aişe (R. Anha) “ Yine bir bayram günü Habeşiler kalkan ve oyunu oynuyorlardı. Bunlara bakmak için ya ben Hz. Peygamber’den izin istedim veya o ‘bakmak istiyor musun? ‘ diye bana sordu (iyice hatırlamıyorum) ben ‘evet’ dedim. Bunun üzerine beni arkasında yanağım yanağına değecek şekilde ayaküstü durdurup, oyun oynayanlara ‘haydi devam edin Erfideoğulları!’ buyurdu. Nihayet ben usanınca ‘artık yeter mi?’ diye sordu. ‘evet’ dedim. ‘öyleyse git!’  buyurdular.’’ (Buhârî; Iydeyn,2)

Buhari’nin diğer bir rivayetinde, söz konusu hadisede Hz. Ebu Bekir’e (R.A)  “Yâ Ebâ Bekir! Her ümmetin bir bayramı vardır, bu da bizim bayramımızdır” buyurmakla bu günlerde yapılacak meşru eğlence ve sevinç gösterilerine cevaz vermişlerdir.
Çocuklar, bilhassa çocuklar unutulmamalıdır. Bayramlarda öksüz, yetim ve fakir çocuklar sevindirilir. Akraba eş ve dost ziyaretleri yapılarak, hal ve hatırları sorulur.  En önemlisi, aralarında dargınlık olanlar barıştırılır. Yüce Allah’ın ihsan ve rahmetinin tecellisine de sebep olan bu bayramların diğer yönden sosyal hayatta bu tür faydaları gayet açık görülmektedir. Biteviye akıp giden sosyal hayatın tekdüzeliği ve yoğunluğu bayram gibi önemli günlerde kesilerek fakirler hatırlanmakta, yetimler sevindirilmektedir. Bu şekilde İslâm’ın emrettiği gerçek kardeşlik sözden fiile geçirilmektedir.

Rabbimiz Kur’ân’ında şöyle buyurur:

“Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’a karşı sorumlu davranın ki, O’nun merhametine mazhar olasınız! “
Bu kardeşliğin tek çimentosu vardır o da imandır. Şu halde iman çözülmeden bu kardeşlik çözülemez. Bu kardeşliğe sadece hayatta olanlar değil, âhirete göçenler de girer:

“Derler ki: ‘Rabbimiz! Bizi ve bizden önce imanla göçüp gitmiş olan kardeşlerimizi bağışla! “ (Haşr: 10)
Zedelenen kardeşlik ilişkilerini düzeltmek her mü’minin imânî görevidir.
Rasulullah (S) şöyle buyurur: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş sayılmazsınız.”
Başka bir hadis-i şerifte Abdullah b. Ömer (R)’den rivayet edildiğine göre Rasulullah (S) şöyle buyurdu: 

“Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Ona haksızlık etmez, onu zor anında yalnız bırakmaz. Kim Müslüman kardeşinin bir ihtiyacını giderirse, Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim bir Müslüman’dan bir sıkıntıyı giderirse, Allah da onun Kıyamet Günü’ndeki sıkıntılarından birini giderir. Kim bir Müslüman’ın kusurunu örterse, Allah da Kıyamet Günü onun kusurunu örter.” (Buhari-Müslim)
Sohbetten sonra bayram namazı edâ edildi.

Bayram hutbesini okuyan Emrullah Ayan hutbede şunları söyledi:
“…Allah’tan daha çok ahdine vefâ gösterecek olan kimdir? O halde, akdettiğiniz şu biattan dolayı size müjdeler olsun, işte o, fevz-i azim (büyük ve ebedî kurtuluş) budur.” (Tevbe: 111)
Kardeşlerim, bugün Hicrî Şevval ayının 1’i 1444/Cuma

Bir mübarek Kur’an ayı Ramazan’ı daha geride bıraktık. Rabbimiz Allah, tutmuş olduğumuz oruçları ve yapmış olduğumuz bütün taat ve ibadetlerimizi kabul etsin.
Başarı, yeryüzünde iddia sahibi herkesin ulaşmak isteyeceği bir sonuçtur. Ancak, bir mü’mini diğer insanlardan ayıran, hedeflediği sonuçların dünya ile kayıtlı olmayışıdır. Mü’minler için her durum ve zamanda hiç değişmemesi gereken tavır, tevhid ve adaletten ayrılmamaktır. Kalbinde iman yer etmiş olanlar, günübirlik kazanımlar için ilahî vahyin evrensel ilkelerinden taviz vermezler.
Birçok mü’minin görece dünyevî başarılar karşısında büyülendiği, bazen savrulduğu bir dönemde neyin gerçek başarı, neyin sahte kazanım olduğunu belirlemek daha da bir önem arz etmektedir.
Bu hutbemizde Kur’an’ın yaklaşık otuz âyetinde geçen “fevz-i azîm ve fevz-i mübîn” ifadelerini izah etmeye çalışacağız.
Genelde âyetlerin sonunda kullanılan “fevz” kavramı, kurtuluş ve başarı, kazanç anlamlarına gelmektedir. Terkîbin diğer kelimeleri olan “azîm”, büyük anlamına; “mübîn” ise apaçık, kesin anlamına gelmektedir. “Fevz-i azîm”, büyük başarı, büyük kurtuluş ve büyük kazanım şeklinde ifadesini bulmaktadır.
“Fevz-i azîm” terkîbi, Kur’an’da genellikle âhirette mü’minlere verilecek ödüllendirmeler için kullanılmakta olup dünyanın geçici nimetlerine aldanmama konusunda mü’minlere uyarılar içermektedir. İman edip salih amel işleyenler, büyük başarıya erenlerdir. Onlara Allah’ın ikramı, en genelde kendi rızası ve cennet yurtlarıdır. İşte gerçek kurtuluş da budur. Sırf âhirette cehennemin azabından kurtulmak bile büyük bir başarıdır. Altlarından ırmaklar akan, sayısız nimetler sahibi cennetlere girmek ise bambaşka bir zafer, bambaşka bir fetihtir.
“Her nefis ölümü tadıcıdır. Kıyamet günü elbette ecirleriniz eksiksizce ödenecektir. Kim ateşten uzaklaştırılır ve cennete sokulursa, artık o gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı aldatıcı metadan başka bir şey değildir.” (Âl-i İmran: 185)
Büyük başarı, aldatıcı bir meta olan dünya nimetleriyle makam, mevki elde etmek değil, çaba sarf etmeye değer gerçek bir ödüllenme, inkâr, boş söz ve tartışmalardan temizlenmiş cenneti kazanmak, Allah’ın rızasını elde edip ateşin azabından kurtulmaktır. Cennete girecek eylemler peşinde koşmak büyük bir iştir. Çünkü cennet, mü’minlerin kısacık hayatlarında yaptıkları en kârlı ticarettir. İsterse bu ticaret, onların hayatlarına mal olsun. Sonunda güzel bahçelerde güzel konaklar ve sayısız nimetlere kavuşmak vardır.
“Fevz-i azîm”, yeryüzüne firavunlar gibi kazıklar çakmak, çağdaş zalimler gibi gökdelenler dikmek değil, izzetli, ilkeli bir dünya hayatı yaşamakla elde edilen âhiret hayatının kurtuluşuna kavuşmaktır:
“Allah onlar için, temelli kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırladı. İşte büyük kurtuluş (fevz-i azîm) ve mutluluk budur.” (Tevbe: 89)
Büyük başarı, zulüm çarklarını işletmek için görev üstlenmek değil, zulme karşı savaşmak, Allah’a itaatin gereği olan ilkelere göre hareket etmektir. Arkasından fetih, zafer ve iktidar gibi ödüller gelmese de açık, hedefe ulaştırıcı, güven ve huzur kaynağı doğru bir yolda yürümek başlı başına büyük bir kurtuluştur. Ayrıca Allah’a ve elçisine itaat etme eylemi, özünde kendi ödülünü de taşımaktadır. Allah’a kayıtsız şartsız itaat etmek, hesaplaşma gününden ve cennetteki sınırsız nimetlerden önce elde edilen büyük bir başarıdır. Âhiretteki nimetler ise itaat edişten dolayı verilen ödülün kat kat artırımıdır.
Gönüllerini iman ile dolduranlar, ürünü erken toplanan ham meyvelere değil, sabırla hasad zamanı beklenen meyvelere talip olmalıdırlar. Kurtuluş, iman etmek, hicret etmek ve cihad etmek gibi zorluk, meşakkat ve özveriye dayalı eylemlere talip olmaktadır. Yoksa mal yığmak, dünyanın geçici kazançlarıyla şımarıp böbürlenmek, kendini müstağni ve ölümsüz addetmekte değildir.
Büyük başarı, yaptıkları zulümlerle sevinen, yapmadıkları şeyleri sahiplenerek övünen müstekbirlerden olmamak, Allah’ın kendi sınırlarından çıkmayanlara vereceği ebedî barınaklar karşılığında canlarımızı ve mallarımızı satarak onun yolunda cihad etmek ve bu uğurda ölmektir:
“Getirdikleriyle sevinen ve yapmadıkları şeyler nedeniyle övülmeden hoşlananları (kazançlı) sayma. Onları azaptan kurtulmuş olarak sayma. Onlar için acıklı bir azap vardır.” (Âl-i İmran: 188)
Büyük başarı, cehennemliklerin uzun uzun azarlanıp rezil edildiği, her pisliklerinin teşhir edilip çeşit çeşit sıkıntılara uğratıldıkları bir zamanda dünya hayatında haktan ayrılmadığı, sabırla direnmeyi tavsiye ettiği için tevhîdî ilkelerde sebattan dolayı sıkıntılardan kurtulup bitmez tükenmez kaynaklara haiz nimet yurtlarına girmektir. Şüphesiz Allah, korunanları başarılarıyla kurtarır, onlara kötülük dokunmak ve onlar üzülmeyeceklerdir de.
Büyük başarı, Allah’ın velisi olmak, inanmak, sakınmak, kâfirlerin boş sözlerine kulak asmamak, istikamet üzere yürümek, bundan dolayı ilk ölümden başka ölüm tatmamak, Allah tarafından hiçbir azaba uğratılmamak, toplantı günü kötülükleri örtülen ve ebedî cennetlere girenlerden olmaktır.
Büyük başarı, Allah’tan sadece mü’minlere erişen ve kâfirleri kıskandıran nimetlere kavuşmaktır. Allah’a verdikleri sözlerinde durmanın ve temiz kalışlarının karşılığı olarak verilen nimetler, yeryüzünün kısa vadeli isteklerinden, lüzumsuz ağırlıklarından ilahî bir ağırlama ile dünyada tadılan güzellikleri gölgede bırakan, unutturan bir nitelik taşır.
Allah’a, dünyada iken sahip olduklarından güzel borçlar vermek, iman edip salih ameller işledikleri için ilahî lütufla kötülüklerinin örtülmesi, aşağılayıcı sonuçlardan korunmak, ateş halkından değil, cennet halkından olmak… İşte büyük başarı, büyük kurtuluş, büyük kazanım, büyük zafer budur.

Cemaat bayramlaşma ve çocuklara verilen hediyelerden sonra dağıldı.

Programın videosu aşağıda sunulmuştur.

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar

İLKAV Teknik Komisyon