بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
لَتُبْلَوُنَّ فِي أَمْوَالِكُمْ وَأَنفُسِكُمْ وَلَتَسْمَعُنَّ مِنَالَّذِينَ أُوتُواْ الْكِتَابَ مِن قَبْلِكُمْ وَمِنَ الَّذِينَأَشْرَكُواْ أَذًى كَثِيرًا وَإِن تَصْبِرُواْ وَتَتَّقُواْ فَإِنَّ ذَلِكَمِنْ عَزْمِ الأُمُورِ
‘Andolsun, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve Allah’a ortak koşanlardan üzücü birçok söz ve eziyet işiteceksiniz. Eğer sabreder ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız bilin ki; bunlar (yapmaya değer) azmi gerektiren işlerdendir.’ (Al-i İmran 186)
Kardeşlerim bugün 17 Cemaziye’l Evvel 1434/Cuma
Yukarda verdiğimiz ayeti kerimede belirtilen husus, inanç ve davaların kanunudur. İmtihan gereklidir. Mali ve bedeni zorluklarla karşılaşmak kaçınılmazdır. Buna karşı sabır, azim ve metanetin bulunması da kaçınılmazdır. Yol budur. Cennet yolu eziyet veren şeylerle kuşatılmıştır. Tıpkı cehennemin şehvetle kuşatıldığı gibi… İmtihan, İslam cemaatine gitmenin alternatifsiz yoludur. Bu davayı yüklenen ve sorumluluğunu bilen bir İslam cemaatine… İmtihan; bu cemaati eğitmenin yoludur. Bu cemaatin hayır, kuvvet ve dayanıklılık hazinelerini ortaya çıkarmasının yoludur. Gerek insanların ve gerekse hayatın hakikatini anlayabilmek için girişilen fiili hareketin vecibelerini taşımanın gereğidir. Bu imtihan olacak ki, davayı yüklenen kimselerin sebatı artsın. En zor şartlarda bükülüp eğilmeden dayanmasını bilsin. Çünkü bu kimselerdir davayı taşımaya ehil olanlar. Bu kimselerdir davanın emini olanlar. Davanın bayrağını yücelerde dalgalandıranlar da bu kimselerdir. Allah yolunda başlarına gelecek bela ve zorluklar nispetinde, bu yolda en aziz ve en pahalı varlıklarını feda ettikleri oranda davayı yücelten kimselerdir. Bu dereceye erişen kimseler, bundan sonra durum ne olursa olsun sarsılıp vazgeçmeyeceklerdir davadan. Çünkü gerek dava ve gerekse dava adamları yetişmiş ve yıkılmayacak bir konuma kavuşmuşlardır.
Bu imtihandır potansiyel güçleri ortaya çıkarıp harekete geçiren, toparlayıp yönlendiren. Yeni bir dava, muhakkak ki bu potansiyele muhtaçtır. Derinliklere kök salıp sarsılmaması için muhtaçtır. Dava adamlarının hakiki konumlarını anlamalarının yolu budur. Sonra davaların meşakkatine, güçlü ve azim sahibi kimselerden başkası dayanamaz. Davanın çileli mücadele ortamında bunca bela ve şiddete rağmen yılmayan, Allah’ın rahmetinden ve zaferden umut kesmeyen ve takvayı elden bırakmayan kimselerden başkası dayanamaz. Çünkü tüm bunlara sabretmek, azim sahibi kimselerin işidir.
‘Sabredip Allah’tan korkarsanız hiç şüphesiz bu, azme değer işlerdendir.’ (Al-i İmran 186)
İlk İslam cemaati, kendisini bekleyen fedakarlık ve eziyetleri, mal ve canlarını tehdit eden sıkıntı ve belaları elbette biliyordu. Ama buna rağmen yoluna devam ediyordu. Yılmadan, vazgeçmeden ve gerisingeriye dönüp bozguna uğramadan devam ediyordu. Çünkü her nefsin, mutlaka ölümü tadacağını, mükafatların kıyamet gününde verileceğini ve dünya hayatının sadece bir gurur metaı olduğunu biliyordu. İşte bu cemaat, katı bile olsa böylesine bir konumda olduğunu biliyordu. Bu sert ve katı yol zemini, her zamanki davetçileri beklemektedir. Tüm davetçilerin yolu budur. Hedefi belirli olan bir davanın yolu, her insanın görebileceği kadar açıktır. Bu davanın düşmanları da aynı düşmanlardır. Çağlar ve nesiller boyunca aynı yolu izleyen, çağ ve nesillerin ötesinde aynı tuzakları kuran düşmanlardır. Kuran-ı Kerim de aynı Kuran-ı Kerim’dir.
Değişen şey, zamanın değişmesiyle yenilenen fitne ve imtihan yöntemleridir. İslam cemaatini yıkmaya yönelik propaganda yöntemleridir. İslam cemaatini hayati dayanaklarını, yüceliğini, gaye ve hedeflerini yıpratma yöntemleridir. Evet bu araç ve yöntemler değişir; ama temel dayanak noktası hep aynıdır:
‘Yemin olsun ki mal ve canlarınızla imtihan edileceksiniz. Sizden önce kendilerine kitap verilenler ile Allah’a şirk koşanlardan pek çok eziyet işiteceksiniz.’
Görülüyor ki şanı yüce olan Allah, hem davanın tabiatını, hem de davaya kötülük için tetik duran düşmanların tabiatını açık seçik olarak bize anlatmaktadır. Bu bakımdan Kuran-ı Kerim’in sözkonusu buyruğu, Müslüman cemaate yol göstermek üzere yaşamaya devam etmektedir. Akidevi bir hareket içinde yeryüzünde İlahi hayat nizamını kurmaya çalışan bir cemaatin her zamanda başvurması gereken bir buyruktur bu. Çünkü düşman, bu cemaati boğmak için hile ve tuzaklar kurmaya devam edecektir. En modern propaganda yöntemlerine başvurarak bu cemaatın hedefini bozmaya ve temellerini yıkmaya devam edecektir. Şu halde Kur’ani buyruk şimdi de geçerlidir. Davetçilerin basiretini açan, hem dava ve dava yolunun tabiatını tanıtan bir buyruktur bu. Allah’ın düşmanlarından görülen her şeye karşı gönüllere huzur veren bir buyruktur bu. Davetçi, azgın kurtların eziyetine, propaganda ve ulumalarına, fitne ve belaların bulunmasına rağmen yoluna devam ettiğini bilir bu İlahi buyrukla… Yolundan kıl payı kadar bile ayrılmadığını anlar bu buyrukla… Bundan dolayı dava adamı, sınavları, fitneyi, eziyetleri, yalancı iddiaları, acı ve üzüntü veren herşeyi sükunetle karşılamalıdır. Çünkü bilir ki, Allah’ın çizdiği yolun bir yolcusudur. İnanır ki, takva ve sabır yolun vazgeçilmez azığıdır. Takva ve sabrın bulunduğu bir yerde ise düşmanın tüm tuzak ve ifsatları boşa çıkmış demektir. Öyleyse bela ve acıların önemi yoktur. Çünkü davetçi aradığı gayeye giden yoluna sabır, takva ve sarsılmaz bir azimle devam etmektedir.
29.03.2013
Emrullah AYAN