إِنَّ عِبَادِي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ وَكَفَى بِرَبِّكَ وَكِيلاً
"Benim kullarım; senin onlar üzerinde hiç bir zorlayıcı gücün (hakimiyetin) yoktur." Vekil olarak Rabbin yeter.
Müslümanlar
Allah’ın laneti şeytanın ve onu veli edinenlerin, onu dost kabul edenlerin üzerine olsun. O şeytan ki aslında bir bütün insanlığın düşmanıdır. O insana olan kininden dolayı Allah’a olan kulluğunu inkâr etmiş ve insanlığı kökünden aslından koparıp cehenneme sürüklemek için, insanlığı kendine bağlayıp peşinden sürüklemek için kıyamete kadar rabbinden mühlet istemiştir. O Çamurdan yaratılana secde etmedi . Ben çamurdan yaratılana secde eder miyim dedi. Çamurdan yaratılanı hakir gördü aşağı gördü. Oysa ki şeytan Allah’ın varlığını ve birliğini kabul ediyordu. O Allah’ın Âlemlerin rabbi olduğunu da biliyordu. O Allah’a isyanın cezasının recmedilmek, azaba duçar olmak, huzurdan kovulmak, rahmetten uzak kalmak olduğunu da biliyordu. Ve o biliyordu ki Allah’ın yakalaması şedittir. O biliyordu ki Allah’ın azabı çetindir. O biliyordu ki Allah hesabı seri olandır. Fakat şeytanın kibri, çamurdan yaratılana olan öfkesi ve kini ona tevbe etmeyi dahi unutturdu. Rabbine tevbe edeceği yerde, ondan af dileyip secdeye kapanacağı yerde, ondan mühlet istemeyi tercih etti. Ondan zaman istedi. Bu şekilde günahına âdemin zürriyetini de ortak kılacaktı. Ve o günden bu güne şeytan ve dostları Ademin zürriyetini hep kendi günahlarına, şirklerine, ahlaksızlıklarına, isyanlarlıklarına ve şeytani kanunlarına ortak etmek için uğraşıp durdular.
Bütün bunlardan sonra kıymetli kardeşlerim şunu söyleyebilirizki şeytan’ın inkâr ettiği şey Allah değil, Allah’ın hükmüydü. Şeytanın Kabullenemediği şey, Allah’tan gelen sadece bir hüküm dü. O bu hükmü reddettiği için ebedi cehennemlik oldu. O da bütün mahlukat gibi diğer bütün yaratılmışlar gibi, sadece bir kuldu ve Allah’tan gelene sorgusuz sualsiz tabii olması gerekiyordu. Fakat o kâfir oldu. Allah’ı n meleklerinin, kitaplarının, peygamberlerinin, varlığını inkâr ettiği için değil, o Allah dostlarına düşman olmayı tercih ettiği için kâfir oldu. Allah’ın sevdiklerinden nefret ettiği için kâfir oldu. O çamurdan yaratılanı beğenmediği için kâfir oldu. İnsana tepeden baktığı için, kendinde bir üstünlük vehmettiği için kâfir oldu. Şeytana göre Allah’ın secde edilmesini isteyeceği bir kişi varsa o da kendisi idi. Âdem’de kim oluyordu. O Basit bir kuldu. Şeytanın ise birikimi vardı. Çok şey biliyordu. Diğer kullar birine tabii olması gerekiyorsa bu mutlaka “İblis” olmalıydı.
Oysa rabbimiz bildikleriyle böbürlenen, birikimleriyle kibirlenen, stratejik formüller üreten, kendinde bir güç vehmeden, kibir abideleri değil, sadece “Kul” istiyordu. Basit, mütevazı, fedakâr, sadık, sadece denileni yapan, kal değince kalan, git değince giden, öl değince ölen kullar istiyordu. Kısacası hayatının her alanında “semi’na ve ata’na” – işittik itaat ettik- diyen kullar.
İşte bundan dolayı rabbim şeytana şu cümleyle cevap verdi
إِنَّ عِبَادِي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ وَكَفَى بِرَبِّكَ وَكِيلاً
إِنَّ عِبَادِي Benim kullarım; senin onlar üzerinde hiç bir zorlayıcı gücün (hâkimiyetin) yoktur." Vekil olarak Rabbin yeter.
Benim kullarım. Evet, çok değil şeytanın üzerimizde hiçbir zorlayıcı gücü olmaması için üzerimizde bir sulta sahibi olmaması için, kurtulmak sonsuza kadar mutlu yaşamak için sadece bir vasfa sahip olmamız yeterli KULLUK.
Kurtuluşun reçetesi bir tek şeydedir oda kulluk Bakınız Allah resulünün pak ashabına; İşte Bilal-i Habeşi tek birikimi yük taşımaktan dolayı vücudunda oluşmuş kaslardan başka bir şey olmayan Habeşli bir köle. Öğrendiği köleliği sadece rabbine has kıldı onun dediğini yaptı. Onun istediği şekilde yaşadı ve kurtuldu. Ve ebu zer bir bedevi bir çöl adamı, Sümeyye basit bir Ortadoğu kadını ve daha niceleri onları ebedi cennetlik yapan ise sadece KULLUK.
Onlar ancak Allah’ın onlar hakkında önemli gördüklerini önemli gördüler. Kendi kafalarından maslahatlar üretmediler. Onlar için önemli olan sadece emredilenlere uymaktı o kadar. Hiçbir sebeple emredileni terk etmediler hele kendi yanlarından uydurdukları sebeplerle asla terk etmediler. Onlar putlara kulluk etmemekle onlarla açıkça mücadele etmekle emrelundular ve itaat ettiler. Onlar namaz kılmakla oruç tutmakla içki içmemekle zinadan kaçınmakla emrolundular ve itaat ettiler. Onlar tagutları reddetmekle ve onlarla uzlaşmamakla emr olundular ve tevil etmeksizin, kusursuz itaat ettiler. Onlar cihadla emrolundular yalnız rablerini vekil kabul ederek çekinmeden zamanın süper güçlerine karşı durdular. Mute savaşında 3000 kişilik İslam ordusu 200.000 kişilik dev Bizans ordusuna karşı savaştı. Onlar düşmanın ezici kudretinin değil, yüreklerindeki kulluğun testini yapıyorlardı..Onların gündemi şehadetti. Allah resulü onların cennetteki tahtlarını anlatıyordu. Cafer ölmemiş o artık tayyar olmuştu. Onun cennete kanatları vardı. Bunu dinleyen Allah’ın kulları coşuyordu. Herkes Caferi tayyara gıpta ediyor keşke benimde kanatlarım olsa diyordu. Çünkü onlar kuldu. Onlar Allah’ın “inne ibadii” (muhakkak ki benim kullarım) dediği kuldu. Onlar şeytan dostlarının deli sandığı, bile bile ölüme gidiyorlar diye küçümsediği Allah’ı veli ve vekil edinen kullardı. Onlar aldananlar değil kazananlardı.
Allah bizleri şeytanın sultasına girmeyen Kullarından kılsın.
Bizleri ebedi kazanca yöneltsin.
Rabbim bizleri kendine kul olarak yaşatsın ve kul olarak canımızı alsın. Bizlere kulluğun izzetini tattırsın.
Bizleri Şeytana dost olmaktan ve o lanetlinin dostlarına yakın olmaktan, onlarla ortak olmaktan, ittifak etmekten korusun.