Pazartesi, Ekim 7, 2024
Ana sayfa HABERLER İLKAV Gençlik Hareketi Şehidlik/Şâhidlik gecesi programı gerçekleştirdi

İLKAV Gençlik Hareketi Şehidlik/Şâhidlik gecesi programı gerçekleştirdi

by İlkav Editor
603 👁
A+A-
Reset
İLKAV Gençlik Hareketi Şehidlik/Şâhidlik gecesi programı gerçekleştirdi
 
Her şey bitti zannedenler ve korkularına yenik düşenler yanıldılar. Çünkü ne kırlarda direnen çiçekler ne şehirlerde devleşen öfkeler henüz elveda demediler.
Allah yolunda canlarını feda eden aziz şehidlerimizi hatırladığımız Şehadet ve Şahidlik programımızı gerçekleştirdik. Katılım sağlayan Kardeşlerimizden Allah razı olsun.
“Şehid” olmak, aslında “şâhid” olmanın bir sonucudur. 
Mü’min şahsiyetin, vahyin ne olduğunu ve nasıl yaşanması gerektiğini yani, vahye şahidlikle dolu bir hayatı sürdürürken ve bu değerleri hayata egemen kılmak uğrunda yapılan mücadele sırasında canını feda etmek şâhidliğin imanın isbatı anlamındaki boyutunu oluşturmaktadır ki, işte buna şehidlik denilmektedir.
İnandığı değerler için, Allah yolunda ve Allah’ın ismini yüceltmek uğruna canını vererek yapılan son şâhidliktir, şehidlik…
Programda gençlerimiz; hayatlarıyla, dinleri olan İslâm’ın şâhidliğini yaparken şehid olan yakın tarih şehidlerinden/şâhidlerinden bazılarının şehâdete yürürken sürdürdükleri hayatlarını kısaca anlattılar.
Daha sonra Emrullah Ayan şehidlik ve şâhidliğin nasıl olması ve nasıl anlaşılması gerektiğine dair bir konuşma yaptı.
Konuşmanın özeti aşağıda istifadenize sunulmuştur…
Şehid ve şâhid kelimeleri birbirleriyle çok bağlantılı iki önemli kavramdır. 
Şehid, “Şe-Hi-De” fiil kökünden türetilmiştir. “ Tanıklık etti, görme ve hazır olma (müşahade) yoluyla haberdar oldu” demektir.           
“Şâhid”, sözlüklerde; âdil ve hakkı söyleyen, sözü dinlenen ve saygın bir kimse, dosdoğru, güvenilir haberci anlamlarına geldiği gibi bütün gözlerin kendisine çevrildiği kimse, örnek alınıp model edinilen, bir olayı görüp bilen ve kendisine tabi olunan kimse demektir.  
Kur’an’da şehid, bahsettiğimiz anlamları önceleyen bir çerçevede kullanılmıştır. “Şehid” olmak, aslında “şâhid” olmanın bir sonucudur. 
Mü’min şahsiyetin, vahyin ne olduğunu ve nasıl yaşanması gerektiğini yani, vahye şahidlikle dolu bir hayatı sürdürürken ve bu değerleri hayata egemen kılmak uğrunda yapılan mücadele sırasında canını feda etmek şâhidliğin imanın isbatı anlamındaki boyutunu oluşturmaktadır ki, işte buna şehidlik denilmektedir.
İnandığı değerler için, Allah yolunda ve Allah’ın ismini yüceltmek uğruna canını vererek yapılan son şâhidliktir, şehidlik…
İşte bu şekilde ve bu hâl üzere iken ölen veya öldürülenlere Rabbimiz çok değer verdiği için onları diğer ölenlerden ayırarak “ölü” dahi denilmesini yasaklıyor ve şöyle uyarıyor:
“Ve sakın Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin; hayır onlar diridirler. Fakat siz bunun şuurunda değilsiniz.” (Bakara: 154)
Zamanımızda akîde yozlaşıp şehadet kelimelerinin, şehidlik/şâhidlik ve cihadın önem ve değeri azalınca, yani sapasağlam anlamlarından uzaklaştırılınca “Allah yolunda şehid olma”nın üzerini kalın örtüler kapladı.
Şurası kesindir ki bir savaş, bir mücadele, eğer “fi sebîlillah” yani Allah yolunda değilse ne cihad, ne mücadele, ne şehâdet ve ne de Cennet söz konusu olabilir. 
Eğer hedef “kelimetullah”ın yüceltilmesi değilse, eğer hedef ilâhî şeriat ve metodun insanların gönlünde, ahlâkında, davranışlarında, yönetimlerinde, yasa ve nizamında egemen olması değilse şehidlik de şâhidlik de yoktur, dolayısıyla Cennet de yoktur. 
Ebu Mûsâ (r.a.)’dan rivayet olunduğuna göre; “Peygamber (S)’e soruldu: ‘Cesaretini göstermek için, hamiyeti için ve gösteriş olsun diye savaşan adam… Hangisi Allah yolunda?’ Peygamber (S): ‘Kim, kelimetullah’ın yüceltilmesi için savaşırsa onun savaşı Allah yolundadır.’ dedi. “
Şehidlerin/şâhidlerin özellikleri:
1- Sağlam ve temiz bir akîdeye sahip olmaları
2- Bu akîdeye bağlı ve uygun salih amel sahibi olmaları
3- Kur’anla her zaman irtibat halinde olmaları
4- Her zaman âhireti öncelemeleri ve âhiret için azık biriktirme gayretinde olmaları yani, dünyayı âhiretin tarlası olarak görmeleri
5- Allah yolunda fedâkar ve gayretli olmaları
6- İhlaslı, samimi olmaları yani, davaya adanmış kimseler olmaları
7- Riyadan/gösterişten uzak olmaları yani, gizli halleri açık hallerinden daha hayırlı olmaları
8- Başkalarının ne diyeceğinden ziyade Allah’ı gözeten kimseler olmaları
9- Tebliğ ve davet çalışmalarında yerini alarak gayret etmeleri
10-Emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i ani’l-münkeri ihmal etmemeleri
İşte bunlar, bu özelliklerini ölüm kendilerine gelinceye kadar koruyan kimselerdir. 
Allah’ın Dininin Şâhidi Mü’minler Âhiret’e Kesin Şekilde İman Edip Bu İnanç Ekseninde Yaşarlar
Âhiret gü¬nüne iman, hesap-kitap konusuna yani sorguya çekileceğine iman demektir. Âhirete inanan kişi, he¬sap-kitap konusunda korku sahibi olan kişi demektir. 
 İşte mü'min, böyle bir korkuyu sürekli diri tutan kişidir. Yani, olumlu ve olumsuz her eyleminde, Allah’a verilecek hesabı dikkate alarak korku ile umut arasında dengede duran kişidir.                                                                                                                        Herkes kendisini sorgulamalı, böyle bir korkum var mı, yok mu diye…
Müslümanım diyenlerin büyük çoğunluğunda, âhirette verilecek hesap korkusundan daha fazla ve daha çok belirleyici olan; aç kalma kor¬kusu, borcunu ödeyememe korkusu, ele âleme rezil olma korkusu, dünyevî imkânların elinden alınma korkusu, polis korkusu, maliyeci korkusu, hapse girme korkusu, çek-senet protesto korkusu, işten atılma, statü kaybetme korkuları söz konusu değil mi?
Hâlbuki Allah, Bakara suresi 46. âyetinde müttakîleri an¬latır¬ken; "Onlar, kesinlikle Rablerine kavuşacaklarını ve O'na döneceklerini düşünen ve bunu kabullenen kimselerdir." buyurmuştur. 
Âhirete iman, bunu sadece söz planında söylemek değil, hayat prog¬ramını bu inancı belirleyici kılarak yapmak demektir. Ancak, bugün Müslümanım diyenlerin çoğunluğu, diliyle âhirete imanı gündeme getirirken, hayat programlarıyla onu yalanlamaktan çekinmemektedir.
 Dünyevî hesap, hırs, hedef ve beklentiler, âhiret eksenli hesap ve duyarlılıkları yok etmiş ve âhirete iman iddiasını çürütmüş bulunmaktadır. Maalesef çoğunluk Müslümanlar, âhiret ve hesaba imanı dilleri¬yle ikrar ederken, hayatlarıyla yalanladıkları halde, bunun farkında bile değiller. 
Rabbimiz bu tür kimseler için Bakara sûresi 8. âyetinde şöyle buyurmaktadır:
“İnsanlardan öyleleri vardır ki: ‘Biz Allah'a ve âhirete iman ettik’ derler; oysa iman etmiş değillerdir.”
Dünyada iken âhirete yakîn olarak iman etmeyip âhiret ve hesap yokmuş gibi yaşayanların, âhirette Cehennem azabıyla karşılaştıklarında neden bu duruma düştükleri sorusuna karşılık Müddessir sûresi 45 ve 46. âyetlerinde şöyle diyecekleri bildirilmektedir: “Batıla dalanlarla birlikte biz de dalardık. Din/hesap/ceza gününü de yalanlıyorduk.” 
Âhirete iman en önemli meselemiz olup, bu meseleyi öncelikle kendimiz, sonra da da’vetimizin muhatabı çevremizdeki tüm insanlar için sü¬rekli gündemde tutmak zorunda olduğumuzu, asla ve hiçbir sebeple unutmamalı ve ihmal etmemeliyiz.
Şehdlikten/Şâhidlikten Uzaklaşmanın Sebebi Olan Dünyevîleşme Âhiret Merkezli Yaşamamanın Neticesidir 
Dünyevîleşme; âhiret hayatını unutan, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayan, haz, konfor ve şehvetlerinin peşinde koşan insanın içinde bulunduğu hâli ifade eden bir kavramdır.
Dünyevîleşme, âhiret inancını direkt etkileyen önemli bir hastalık olarak tanımlanabilir. Dünyevîleşmenin tek ve en büyük sebebi âhirete inancın zayıflamasıdır. Hesap verme inancının zayıflaması dünyevîleşmenin en büyük tetikleyicisidir. 
Genel hatlarıyla Müslümanların büyük çoğunluğunun hâli şudur:
– Hevâ ve arzuların dürtüsüyle ve çevre etkilemesiyle fücûra, rucza (pisliğe) bulaşıp da bu kirlenmenin farkında olmamak. – İslâmî ve insânî duyarlılıkların giderek azalması ve bu halin içselleştirilmesi, Allah'ın emir ve yasaklarına riâyette daha duyarsız, daha lakayt davranılması. 
– Sâlih amellerde azalma, tembellik ve boş vermenin çoğunluğu kuşatması.
– Âhiret’in gündemimizi belirlemekten çıkması, Müslümanların bir araya geldiklerinde gündemlerini, muhabbetlerinin eksenini, ağırlıkla dünyevî konuların, ev, araba, kıyafet, tüketim harcamaları, tatil ve eğlence, futbol, müzik vb. konuların teşkil ediyor hâle gelmesi. 
– Televizyon-Bilgisayar-cep telefonu, internet ve sanal dünya şeytan üçgeninde kaybolunması, film ve maç seyretme, müzik, eğlence programı, internet oyunları vb. boş işlere dalanlarla birlikte dalınması, zamanın dolayısıyla hayatın israf edilmesi ve üstelik bunun bir sapma olduğunun farkında da olunmaması. 
– Başta Kur'ân'ı hakkıyla okumak olmak üzere; kendimizi, dünyamızı, toplumumuzu ve hayatımızı tanımaya yönelik ve Allah’ın razı olacağı şekilde inşâ etme amaçlı okumaların tamamen gündemden çıkması. 
– Rabbimiz Allah’ın açık uyarılarına rağmen, akîdevî bir mesûliyet olan “emr-i bi’l -ma’rûf ve nehy-i ani’l-münker” sorumluluğunun yerine getirilmesinde yaşanan zayıflama ve tükeniş. Hatta bu sorumluluğu sürdürmek isteyenlere yönelik tepki ve kınamaların yaygınlaşması.
– Bireyselliğin, bencilliğin yaygınlaşması, rehavet ve konformizm içinde kendi kendine yeterli olunduğu zannına kapılanların artması.
 – Dünya hayatının hazzını, menfaatlerini, kazancını ve tüketimini hedef edinmiş yani dünyevîleşmiş bir zihniyetin Müslümanları kuşatır hâle gelmesi. 
Dünyevîleşmenin İlacı Âhiret Bilincini Kuşanmaktır
Bu durumdan kurtulmak istiyorsak; bizi bu hâle düşüren sebepleri tasfiye edip hayatımızdan kovarak, Kur'an'ı hakkıyla okuyup, kulluk eksenli bir hayatı esas almaya, tevhîdî bir imanı içselleştirerek, takvâyı hakkıyla kuşanarak, Allah yolunda hakkıyla cihadı ikâme ederek, Kur'an ile "büyük cihadı" sürekli kılmaya çalışmalıyız.
İman-amel bütünlüğünde hayatımızı ibadet kılmaya, bütün hayat alanlarında sadece Allah'a secde etmeye, hayatın bütününe Kur'an'ın bütününü hâkim kılmaya çaba göstermeliyiz. 
Yakîn bir âhiret imanını ve hesap bilincini diri tutup, fıtrat ile vahyi bütünleştirip, dünya hayatımızı âhiretin tarlası olarak değerlendirmeye, hayatın hiçbir alanını Allah'tan ve dininden soyutlamamaya çalışmalıyız.
Sonuç olarak; dünyevîleşerek dünyada rezilliğe, âhirette ise şedid azaba sürüklenmekten Allah'a sığınmalıyız.
Allah’ın dininin şâhidi olup şehidliğe aday olarak her an ölecekmiş gibi ölüme hazır bulunmaya ve sürekli halimizi sorgulayıp hesaba çekmeye, maddî ve manevî pislikten yani, ruczdan arınmaya çalışmalıyız.
 Müddessir sûresi 5. âyetteki "Ve’r-rucze fehcur" ilâhî emri gereğince, akîdevî ve ahlâkî pislikler başta olmak üzere bütün dünyevî kirlenmelerden hicret etme çabamızı daima canlı tutmalıyız.                                                                                                      Dünyevîleşmekten kurtulmak için, aklımızı, şahsiyetimizi, hayatımızı ruczdan arındırma ve vahiyle inşâ çabamızı sürekli kılmalıyız.
 

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar

İLKAV Teknik Komisyon