Hutbe: Mü’minler zulüm ve saldırıya uğradıklarında yardımlaşırlar
“Onlar, bir zulüm ve saldırıya uğradıkları zaman birbirleriyle yardımlaşırlar.” (Şûrâ: 39)
Kardeşlerim, bugün Hicrî Zilkâde ayının 2’si 1445/Cuma
Mü’minler, gerek kendilerine ve mallarına, gerek dinlerine, namuslarına, akıllarına, nesillerine yönelik bir haksızlık, saldırı ve zulüm olduğunda da hemen birleşip birbirlerine yardım ederek o tehlikeyi savuştururlar. Bir zulüm, bir haksızlık karşısında ellerini, dillerini, kalplerini, kalemlerini, güçlerini birleştirerek onu defetmeye çalışırlar. Çünkü onlardan birine yapılmış bir zulüm, hepsine yapılmış demektir.
Mü’minler bir binanın tuğlaları gibi birbirlerine kenetlenmişlerdir. Onlar kâfirler için kolay yutulacak lokma değillerdir. Yine onlar aftan ve müsamahadan yanadırlar. Karıncayı bile haksız yere incitmekten çekinirler ama dinlerine, inançlarına yapılacak bir saldırı karşısında her biri bir aslan kesilir ve küfrün beyninde patlarlar. Mü’minler, zalime de mazluma da yardıma koşanlardır. Mazlumların haklarını almak, zalimlerin de zulümlerine engel olmak üzere mü’minler birbirlerine yardıma koşarlar.
İslâm dünyasının içinde bulunduğu fevkalâde sıkıntılı dönem kadar dünyanın ve bütün insanlığın karşı karşıya bulunduğu son derece ciddi tehlikeler ve riskler, bu âyeti geçmiş asırlarda olduğundan kat kat fazla hayâtî önemi hâiz bir duruma getirmiş bulunmaktadır.
Sık sık işaret edilen küresel tehdit karşısında Müslümanların, yeryüzünde küresel ısınmaya yol açan uygulamalarından, nükleer silahlanmalarından, silah ticaretinden tutun da Vietnam, Hiroşima, Nagazaki, Filistin/Gazze, Afganistan, Irak vb. işgallere varıncaya kadar azgınlık, taşkınlık ve zulüm yapmakla şöhret bulmuş olan güçlere, özellikle kendilerini “modern haçlılar” olarak nitelendirmekten de çekinmeyen ABD, İngiltere ve İsrail üçlüsünün oluşturduğu şer eksenine ve destekçilerine karşı, öncelikle kendi aralarında bir yardımlaşma içerisine girmeleri hayâtî önemi hâiz bir dînî yükümlülüktür.
Bu açık hakîkate rağmen, bugün sözümona İslâm ülkelerinin yönetimlerinin ve birtakım sivil kesimlerin, Kur’an’ın bu açık emrine alenen muhalefet ederek, yeryüzünde azgınlık, taşkınlık ve zulüm yapan güçlerle işbirliği yaptığı malumdur. Bu durumda Müslümanlar sadece azgınlık, taşkınlık ve zulüm yapanlara karşı değil, aynı zamanda onların destekçiliğine soyunan sözümona Müslümanlara karşı da tavır alarak, görev alanını genişletmekle mükellef olduklarını unutmamalıdırlar.
Küresel ölçekteki bu gibi olumsuz gelişmeler karşısında sıkı bir dayanışma içerisine girmesi gereken Müslümanlar, aynı şekilde sözde İslâm dünyası ölçeğindeki azgınlıklar, taşkınlıklar ve zulümler karşısında dinen sıkı bir işbirliği ve dayanışma örneği sergilemekle yükümlüdürler. İçinde yaşadığımız dönemin şartları itibarıyla bu dînî yükümlülüğün farziyet olduğunu söylemek asla bir abartı sayılmamalıdır.
Son yüzyılda İslâm dünyasında yaşanan acı gelişmeler de göstermektedir ki, bu âyetin hayata geçirilmesi konusunda asıl sorumluluk; İslâm’dan ve Müslümanlardan yana tavır almak yerine, yeryüzündeki bu azgın, taşkın ve zalimlerin çıkarlarının bekçiliğine soyunan yöneticilerden, devletlerden ve hükümetlerden boşuna bir şey beklemeksizin Müslümanlara düşmektedir.
Bu sebepledir ki XXI. yüzyıl, Müslümanlarını bekleyen en önemli İslâmî görev, en âcil eylem, en önemli salih amel, İslâm dünyasının ve bütün dünyanın geleceğini tehdit eden tehlikeli gelişmelere karşı süratle harekete geçmek, bu amaçla sivil düzlemde gerekli teşkilatları kurmak ve bunların koordinasyonunu sağlamaktır. Cihad içerisinde de mütalaa edilebilecek olan bu çabalara öncülük etme görevinin ise, herkesten önce ilim ve fikir erbabına, sanat ve edebiyat ehline, medya mensuplarına düştüğü âşikârdır.
Bütün bu çabalar ise tek bir hedefe yönelik olmalıdır. İslâm dünyasının, Ümmet-i Muhammed’in geleceğini, sessiz çoğunluğu koyun gibi gören ve onları güden bir avuç yöneticiye bırakmaya son vermek ve geleceğimizi belirleme konusunda Ümmet’in ezici çoğunluğu olarak inisiyatifi ele almak, sesimizi yükseltmek, meşru zeminlerde her türlü mücadele için gerekli adımları atmak, pasif, edilgen bir kitle, bir sürü değil, siyâsî bilinci gelişmiş aktif bir Ümmet olduğumuzu göstermek, yani kültürel, bilimsel, teknolojik, siyâsî, ekonomik vb. alanlarda tam bir işbirliği geliştirmek, bu amaçla kısa, orta ve uzun vadeli plan ve projeler geliştirmek durumundayız.
Tarihte ulaşılmış bu hedeflere günümüzde de ulaşmak pekâlâ mümkündür. Bir şartla ki, o da bu hedefe ulaşmayı İslâm’ın öncelikli hedefi ve görevi addeden bir bakış açısına sahip yeni Müslüman nesiller yetiştirmek ve bunu eğitim sisteminin temeline oturtan bir eğitim politikası izlemektir.
Bu hedefe ulaşmanın önünde aşılması gereken engeller hiç de az ve önemsiz değildir. Bunların başında; İslâm Ümmetini asırlardır pençesinde kıvrandıran ve etkilerini günümüzde de güçlü şekilde sürdüren “tefrika, hizipçilik, particilik, mezhepçilik, ırkçılık/milliyetçilik, bölgecilik” mikroplarının etkisiz hâle getirilmesi gelmektedir. Bu sebepledir ki, bütün bunlar İslâm dışı ve İslâm’a aykırı bir girişim olarak reddedilmek durumundadır. Nitekim Kur’an’ın geçmiş ümmetleri, dinlerini fırka fırka, paramparça bir hâle getirmekten dolayı şiddetle kınaması ve zemmetmesi de (Âl-i İmrân: 105, En’âm: 159, Rûm: 32) bu tesbitin doğruluğunu açık bir şekilde gözler önüne sermektedir.
10.05.2024
Hazırlayan: Emrullah AYAN
Hutbe: Mü’minler zulüm ve saldırıya uğradıklarında yardımlaşırlar
https://youtu.be/rsFhoLLJLKQ
318
1 yorum
ثُمَّ قِيلَ لِلَّذِينَ ظَلَمُواْ ذُوقُواْ عَذَابَ الْخُلْدِ هَلْ تُجْزَوْنَ إِلاَّ بِمَا كُنتُمْ تَكْسِبُونَ
يونس 52
Sonra o zulüm yapanlara “Tadın bakalım şu ebedi azabı!” denilecek. Vaktiyle kazandığınızdan başkası ile mi cezalandırılacaksınız?”
هَلْ تُجْزَوْنَ إِلاَّ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
النمل 90
“Yaptıklarınızdan başka bir şeyle mi cezalandırılıyorsunuz?”.
قَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَمَا تَعِيشُونَ تَمُوتُونَ، وَكَمَا تَمُوتُونَ تُحْشَرُونَ
مرقاة المفاتيح شرح مشكاة المصابيح
“Nasıl yaşıyorsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz.”
قَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يُبْعَثُ كُلُّ عَبْدٍ عَلَى مَا مَاتَ عَلَيْهِ
رواه مسلم
“Her kul ne üzerine ölürse o şey üzerine diriltilir.”
قَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ النَّاسُ مَجْزِيُّونَ بِأَعْمَالِهِمْ
المقاصد الحسنة
İnsanlar amelleriyle cezalanırlar.
قَالَ لِي جِبْرِيلُ يَا مُحَمَّدُ: وَاعْمَلْ مَا شِئْتَ فَإِنَّكَ مَجْزِيٌّ بِهِ
المستدرك للحاكم
“İstediğin ameli işle, ancak onunla cezalandırılırsın”.
Bir insanın hayat tarzı, onun şuuraltını oluşturur. Bu gün her müslüman istediği hayatı, dilediği gibi seçebilir. Din devlet olmadığından bir baskı ve yaptırım da söz konusu değildir. Ancak unutmayalım ki, seçtiğimiz bu hayat tarzı, zamanla bizim akidemiz olmaya namzettir. Ve bu hayatın sonunda da küfürle noktalanma ihtimali yüksektir.