Cumartesi, Eylül 13, 2025
Ana sayfa CUMA HUTBELERİ Hutbe: Hakka sarılarak doğru yolu gösteren ümmet

Hutbe: Hakka sarılarak doğru yolu gösteren ümmet

by İlkav Editor
94 👁
A+A-
Reset

Hutbe: Hakka sarılarak doğru yolu gösteren ümmet
“Yarattıklarımızdan, hakka sarılarak doğru yolu gösteren ve hak ile adaleti gerçekleştiren bir ümmet vardır.” (A’raf: 181)
Kardeşlerim, bugün Hicrî Rabiu’l-Evvel ayının 13’ü 1447/Cuma
Yarattıklarımızdan bir grup da vardır ki onlar hakkı görür, hakkı gösterir ve hakla hükmedip amel ederler. Hakkı adâletle yerine getirirler, diyor Rabbimiz.
Biz biliriz ki kâfiri de, mü’mini de yaratan O’dur. Mü’mini yaratıp imanına imkân hazırlayan da O’dur. Ama yeryüzünde hak üzere olan mü’minlerin sayısı azdır. Ama az da olsa böyle bir ümmet yeryüzünde vardır ve kıyâmete kadar da var olacaktır. Bu azların özellikleri; diğerlerinin kör, sağır ve kalpsiz kesilmelerine karşılık bunlar hakkı gören, duyan ve gönül veren olmalarıdır. Bu mü’minler aynı zamanda hak konusunda Hadîdirler. Yani çevrelerindekilere hak yolu gösterenlerdir. Hâdî sadece Allah’tır ama burada zikredilen ümmetin hâdîlikleri insanları hidâyete erdirme değil yol gösterme manâsınadır. Bunlar neyle hidâyet ederler? Hak ile Allah’ın gönderdiği hak Kitab ve hukukuyla insanlara yol gösteriyorlar. Çünkü Allah’tan gelenlerin tamamı haktır.
Allah’ın yasaları haktır, Allah gökleri ve yeri hak olarak, hak yasalara müstenid olarak yaratmıştır. Bu hayırlı ümmet Allah’tan gelen bu hak kitap ve hak rasul ilmiyle insanlığa yol gösteriyorlar. Bu mübarek insanların görevleri sadece insanlara yol göstermek midir? Bunun dışında bu mü’minlerin başka vazifeleri var mıdır? Allah diyor ki: Onlar, insanlara doğru yolu gösterdikleri gibi kendileri de onunla adalet yaparlar. Allah’ın gönderdiği hak yasalarla hayatlarını düzenleyip sadece onunla hayatlarını dengelerler. Ferdî, ailevî, sosyal, ekonomik, hukuk ve eğitim hayatlarını Allah’ın gönderdiği hakla dengede tutarlar. Allah’tan gelen hak yasalarla istikrarlı bir hayata kavuşurlar. Onlar, diğer insanlar gibi nasıl yaşayacaklarını bilemeyen hayvan gibi değillerdir. Mü’minlerin hayatları sürekli değişken ve istikrarsız değildir. Onlar, yaptıklarını üç ayda bozan, bir daha yapıp bir daha bozan ve sürekli bir arayış ve kaos içinde olanlar gibi değillerdir. Çünkü onlar Kur’an dışında başka bir kaynakla insanların istikrara kavuşamayacaklarını çok iyi bilirler.
Bu dînin doğal özelliği apaçık ortadadır; kaosa imkân vermez. Sarsılmaz bir niteliktedir; bulanıklık kabul etmez. Bu dîni çarpıtmak isteyenler; yapısında var olan aşılmaz ve sağlam özelliğiyle karşılaşıyorlar. Onun bu özelliğini bozmada zorluk çekiyorlar. Bundan dolayı da onu, asıl hedefinden saptırmak ve doğal özelliğini bozmak için her yöntem ve araca başvuruyorlar.
İslâm diriliş öncülerini ve yiğitçe bir direnme gücü veren İslâm dinamizmini gördükleri her yerde ortadan kaldırıyorlar. Bunu da, kendi kurup destekledikleri güdümlü iktidarlar aracılığıyla gerçekleştiriyorlar. Bu dînin âlimleri denilen satılmış kişiler üzerinden saldırıyorlar. Hak kelimeleri asıl yerlerinden kaydıran, Allah’ın haramlarını helâl kılan, şeriatını bulandıran satılmış sözde âlim ve ilahiyatçı akademisyenler üzerinden saldırıyorlar.
İslâm’ı maddeci yönetim biçimi ve teoriler ile sapık anlayış ve ideolojilerine uygunmuş gibi gösterenler, bu teorilerin bayraktarlığını yapıp Batının düşünce, kanun ve metodlarını savunanlar bunlardır. Hayatı yöneten bir din olan İslâm’ı, mazide kalan tarihî bir haber olarak anlatan, İslâm’ın bir daha gelemeyeceğini ve o azametinin geçmişte kaldığını söyleyenler de bunlardır.                                                                                                                                                                   Bu yapılanlardan amaç; Müslümanların hislerini uyuşturmaktır. Bunu yaptıktan sonra; “İslâm, bugün yalnız itikad ve ibadetlerle gönüllerde yaşamalıdır. Şeriat ve nizam olarak yaşamasına imkân yoktur. İslâm’ın geçmişte kalan tarihî yüceliği kendine de Müslümanlara da yeter, bundan dolayı bu dînin çağdaş şartlara ve insanlığın realitesine uyması gerekir” diye söyletmektir. Ardından da başlıyorlar İslâm adına sapık düşünce ve kanunlar sunmaya…
Halkı Müslüman olan ülkelerde kurulan, ABD ve Batılı devletlerin güdümündeki iktidarlar bu dinin tabiatını değiştirmeye kalkışırlar, hidâyete elverişli hiçbir kalp bırakmamak için toplumları yozlaştırırlar. Bu sebeple toplumları; ahlâksızlık, fuhuş ve hayâsızlık batağına batmış, bin bir zorluk ve çaba ile bulunan bir lokma ekmeğe mahkûm yığınlara dönüştürüyorlar. Amaçları; ekmek peşinde koşturup ahlâksızlık batağındakilerin ayılmaması ve hidâyetin sesini dinlemeyecek hâle gelmesidir.
Bu, İslâm’a ve onunla istikâmetini bulan ümmete karşı başlatılan, her silahın hiçbir günah endişesi duyulmadan ve her tür yöntemin, tüm güç, uzmanlık ve beyne’l-milel yayın organlarının kullanıldığı bir savaştır. Uluslararası her örgüt ve sistemin hizmetine verildiği, uluslararası garantiler olmadan bir gün bile yaşayamayacak güdümlü iktidarlarla sürdürülen bir savaştır. Ama her şeye rağmen, bu dînin açık ve sarsılmaz özelliği; yiğitçe direnişine devam ediyor ve bu savaşa karşı hâlâ ayaktadır. Hakka bağlı İslâm ümmeti de -tüm azlık ve yetersiz hazırlığına, bağlılarının duyarsızlığına rağmen- ayaktadır. Vahşî sindirme hareketlerine karşı da yiğitçe direnişine devam edecektir. Allah, elbette ki emrinde galiptir. Gazze’de direnen kardeşlerimiz bunun net örneğidir.
Sonuç olarak: İman hakikatinin gönüllere yerleşmemesi, îmanî metodun hayata hâkim olmaması ve İslâm şeriatının toplumda egemen olmaması için savaşanlar; hiç şüphesiz insanlığın düşmanlarıdırlar. İnsanlığa en korkunç zulmü yapanlar bunlardır. Öyleyse insanlığın görevi; bu düşmanları defedip zulmedemez hâle getirmektir. Can ve mallarıyla bu düşmanların savaşına hazırlanmaktır. Rabbi tarafından görevlendirilen, kendisine çağrı yapılan ve sürekli olarak uyarılan mü’min cemaatin görevi de budur.
05.09.2025
Hazırlayan: Emrullah AYAN
 

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar