بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
فَبِمَا رَحْمَةٍ مِّنَ اللّهِ لِنتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ
لاَنفَضُّواْ مِنْ حَوْلِكَ…
“ O vakit Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi…” ( Al-i İmran: 159 )
Davetçinin, güzel, yumuşak, sade ve acımalı bir ahlaka sahip olması gerekmektedir. Gönülleri kazanıp insanları etrafında toplayacak bir ahlak… Davetçi, yanındaki insanlara yumuşak ve merhametli davranmalıdır. Öfkeli ve katı kalpli olan davetçinin etrafında hiç kimse toplanamaz. Katı kalpli davetçi dayanışma sağlayamaz. İnsanlar; merhametli bir koruyucuya, engin bir sevgiye, fevkalade bir gözetime, müsamahakar bir davranışa, cehalet, zayıflık ve noksanlıklarını hoş görecek bir halimliğe muhtaçtırlar. Yani büyük, vermeyi bilen, ellere göz dikmeyen, sorunları paylaşan ve kendi sorunlarıyla baş ağrıtmayan bir yüreğe… İnsanların; kendisinden himmet, sevgi, gözetim, hoşgörü, dostluk ve rıza beklediği bir yürek…
Büyük davetçi Rasul-i Ekrem (S)’in yüreği böyleydi. İnsanlarla beraber yaşantısı böyleydi… O, kendisi için asla kızmazdı. Beşeri zaaflardan dolayı göğsü daralmazdı. Dünyevi metadan hiçbir şeyde gözü yoktu. Ellerindekinin tümünü kolayca ve engin bir hoşgörüyle dağıtırdı. Mükemmel derecede halimdi. İlgisi, sevgisi ve dostluğu, etrafındaki insanları kuşatmıştı. Kur’an-ı Kerim, bunun canlı bir şahididir. Yüce Allah, bu ahlakı, davetçilerin beşeri ilişkilerine örnek olsun diye Aziz Kitabında bildirmiştir:
“ şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi…” (Ali-İmran: 159)
Yumuşaklık, tevazu ve merhamet davetçide canlanan müşahhas bir ahlak olmalıdır: “ Mü’minlere kanatlarını ger. “ ( Hicr: 88 )
İnişe geçen bir kuşun kanat germesine benzer bir kanat germe… Allah’ın Rasulü (S), hayatı boyunca ashabıyla beraber yaşadı. Onun ahlakı, Kur’an’dı. Ve o, kendisini eğiten Kur’an’ın canlı bir örneğiydi.
“ Af yolunu tut. Marufu emret ve cahillerden vazgeç. Şeytandan sana bir vesvese geldiğinde Allah’a sığın. Çünkü O, her şeyi işiten ve bilendir. “ (A’raf: 199.200)
Yani insanlarla sohbet ve muaşereti kolaylıkla sağlayan af yolunu tut. İnsanların mükemmel olmasını bekleme. Onları zora koşma. Hatalarını, zafiyet ve noksanlıklarını affet.
Tabii ki tüm bunlar, kişisel ilişkilerde söz konusudur. Dini inanışta ve şer’i vecibelerde değil… Çünkü İslam Akidesi ve Allah’ın şeriati söz konusu olunca göz yumup hoş görmek yoktur. Hoş görü ve göz yumma, alış verişlerde, komşuluk ve arkadaşlıkta; yani hayatın kolayca ve sade bir şekilde geçmesine yarayacak konularda vardır. Beşeri zaaflara göz yumup ilgiyi esirgememek ve müsamahakar olmak, büyük ve güçlü insanların şanındandır. Küçük ve zayıflara karşı büyüklerin takındığı tavırdır.
Allah’ın Rasulü (S), bir yönetici, bir rehber, bir öğretmen ve bir mürebbi idi. Kolaylık göstermek, göz yummak ve müsamahakar olmak en çok ona yakışan bir ahlaktı. Evet, Allah’ın Rasulü (S), kendi nefsi için asla kızmazdı. Ama Allah’ın dini çiğnendiği zaman ise, hiçbir şey onu yatıştırmazdı.
Bundan dolayı tüm davetçilerin, onun ahlakıyla ahlaklanmaları gerekir. İnsanların hidayetiyle ilgilenmek, engin bir yürekliliği, hoşgörüyü, kolaylığı ve sadeliği gerektirmektedir. Tabii ki Allah’ın dininde hiçbir gevşeklik veya aşırılık göstermeden…
21.06.2013
Emrullah AYAN