Perşembe, Kasım 21, 2024
Ana sayfa KONFERANSLAR Anadolu İslam Algısının Oluşumunda Calaleddin Rumi

Anadolu İslam Algısının Oluşumunda Calaleddin Rumi

by İlkav Editor
3,2K 👁
A+A-
Reset

Prof. Dr. Mikail Bayram;
‘MEVLANA MESNEVİ'Yİ KUR'AN'A RAKİP GÖRÜR’
İLKAV’ın Alternatif Eğitim Konferansları’na katılan Prof. Dr. Mikail Bayram; ‘Mevlana Mesnevi’yi Kur’an’a rakip, Tevrat’a üstün görür. Bu konuda çok sayıda söz ve dize bulmak mümkündür. Kur’an’ın kendisi hakkında söylediği birçok ayeti beyitlerinde Mesnevi için söyler. Mesnevi’nin Allah’ın vahyi olduğunu ileri sürer’ dedi.

İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı (İLKAV) tarafından gerçekleştirilen Alternatif Eğitim Konferansları’nın bu haftaki konuğu Selçuk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikail Bayram’dı.

Prof. Dr. Mikail Bayram “Anadolu İslam Algısının Oluşumunda Celaleddin-i Rumi” başlığını taşıyan konuşmasında Mevlana döneminde Anadolu coğrafyasında sosyal, siyasal ve ekonomik durum ile Moğollar ve Selçuklular arasındaki savaşları özetleyerek Mevlana felsefesinin oluşumu açısından siyasal bir fotoğraf ortaya koydu.

Ekitap için tıklayın

Mevlana’nın ailesinin Anadolu’ya gelişi ve bu gelişin bölge üzerindeki etkilerine de dikkan çeken Bayram; Mevlana’nın babası ile Ahi Evran, Nasrettin Hoca arasında bir sürtüşme yaşandığına dikkat çekti.

Ahilik teşkilatının yapısına da değinen Bayram, Kösedağ savaşı esnasında Moğollara karşı en büyük direnişin Kayseri’de Ahilik teşkilatı mensupları tarafından verildiğini, Moğolların kendilerine karşı direnenlere gelenekselleşen şiddetlerini uygulayarak bazı tarihçilere göre 10.000 insanı katlettiklerini veya sürgüne tabi tuttuklarını ileri sürdü.

Bayram, Mevlana’nın akıl hocası Şems-i Tebrizi’nin bu katliamlar esnasında Moğol ordusunun içerisinde bulunduğunu ve katliamlardan yaklaşık 4-5 ay sonra Mevlana ile tanıştığını ifade etti.

Bu tanışmanın üç yıllık bir birlikteliğin başlangıcı olduğunu belirten Bayram; “Mevlana bu tanışma esnasında henüz 39 yaşında idi. O güne kadar henüz bir tek satır şiir yazmamıştı. Şems ile yaptıkları İran kültürünün özelliklerini taşıyan çalışmanın ardından Mesnevi’nin ilk kısmını yazdılar’’ dedi.

Şems’in babasının Mecusi olduğunu ileri süren Bayram; “Şems’de Hululiye mezhebine mensuptur. Bu mezhep Mecusiliğin bir koludur ve tanrının insana hulul ettiğini ileri sürer. Mevlana bu dönemde Şems’i cariyesi Kimya Hatun ile evlendirmiştir. Bu durum Kimya Hatun’la aralarında ilişki bulunan Mevlana’nın oğlu Alaaddin Çelebi’yi kızdırmıştır. Kimya Hatun arada sırada ortadan kaybolmaktadır. Yine birgün kaybolduğunda Şems’in üzüntüsünü gören Mevlana karısı ve kızına Kimya Hatun’un bulunmasını emretmiştir. Kimya Hatun bulunup getirildiğinde Şems onu dövmüştür. Bu dövmenin sonucunda Kimya Hatun iyileşemeyerek vefat etmiştir. Mevlana ve Şems kadın düşmanıdır, anti-feministtir. Üzülerek belirtmek isterim ki Mevlana’ya göre kadın sahabi yada peygamber hanımı bile olsa fahişedir. Bunu Mesnevi’deki hikayelerinde açıkça anlatır.” dedi.

Şems’in Moğol ajanı olduğunu ileri süren Bayram; “Ahilerin lideri ve Mevlana’nın oğlu Kırşehir’e sürdürülmüştür. Bunun üzerine Moğolların desteğini alan Mevlana, Anadolu’da din adına tek otorite haline getirilmiştir. Mevlana, Mesnevi’yi düşmanlarıyla mücadele için yazdığını ifade eder. Kendisini Musa’ya benzeterek düşmanlarını Firavun ilan eder ve Mesnevi’yi de Asa-yı Musa olarak niteler. Bu sırada Mesnevi’yi yazmaya devam eder, ta ki Kırşehir’e sürgün edilen Ahi Evran ve taraftarları katledilene dek bu sürer. Bu sırada Selçuklular tamamen Moğolların hakimiyetine girmiştir. Mevlana şeyhlerin şeyhi olarak ilan edilir. Türkmenler ve Ahiler ona tabi olmaya zorlanır, tabi olmayanlar ya öldürülür ya da sürgün edilir. Mevlana, Moğolların ücretli memurudur, bunu kendi yazdığı mektuplarda ifade etmektedir” dedi.

Mevlana’nın din algısı üzerinde de duran Bayram; “Mesnevi’yi Kur’an’a rakip, Tevrat’a üstün görür. Bu konuda çok sayıda söz ve dize bulmak mümkündür. Kur’an’ın kendisi hakkında söylediği birçok ayeti beyitlerinde Mesnevi için söyler. Mesnevi’nin Allah’ın vahyi olduğunu ileri sürer. “Gel, gel. Ne olursan ol, yine gel” cümlesiyle başlayan söz ona ait değidir. Bu sözün Farsça’dan çevirisi de bilinçli olarak yanlış yapılmaktadır. Birileri de mal bulmuş magrıbi gibi bunun üzerine atılmışlardır. Sözün asıl çevirisi “Tövbe et, tövbe et. Ne olursan ol, tövbe et”tir’’ diye konuştu.

Konferans soru cevap kısmı ile sona erdi.

 
 

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar

İLKAV Teknik Komisyon