Table of Contents
İLKAV'da Ramazan bayram namazı yoğun bir katılımla kılındı.
Namaz öncesinde vaazı Yalçın İçyer hocamız verdi. Ardından İlkav'ın öncülük ettiği yardım kampanyasında Gazze'ye iletilen yardımlar hakkında bilgi verildi ve Gazze İslam cemiyetinin teşekkür yazısı okundu.
Bayram namazını ve hutbesini ise Emrullah Ayan hocamız verdi. Aşağıda vaaz ve hutbe konuşmalarının metinlerini aşağıda bulabilirsiniz.
Bayram namazı münasebetiyle İLKAV'a gelen müslümanlar namaz sonrası bayramlaştı. Ardınan ise çok sayıda çocuğa oyuncak dağıtıldı.
Yalçın İçyer hocamızın konuşma metni aşağıdadır:
Kurtuluş Allah’ın muhlis kulları olmaktadır.
Mallarınız ve çocuklarınız sizlere Allah’a azıcık da olsa yaklaştırmaz. Ancak iman edip salih amel işleyenler hariç. İşte onlar, mükafatları kat kat verilecek ve onlar cennet köşklerinde olacaklar. (34/37)
Ama unutma ki, kullarım üzerinde senin etkin bir gücün olmayacaktır; zira senin Rabbin, koruyucu otorite olarak haydi haydi yeterlidir. (17/65)
İtikaf bize velimiz olan Allah’a yakınlaşmamızı öğretiyor
Sahibimiz, Rabbimiz Allah’a hamd yakışır. Salat ve selam onun sevgili kulları Resullere ve dostlarına olsun. Rabbim onların yolunda olanlardan razı olsun, bizi onlardan etsin.
Sevgili kardeşler! Sizleri ve tüm Müslümanları Allah’ın selamı ile selamlıyorum. Rabbim sizlerin ve direnen mazlumların yardımcısı olsun.
Kardeşler, bir haftadan beri itikaftayız. Uzun uzun düşündüm, sizlerle bu günlerde neyi öğrendiğimi paylaşayım. Kur’an okurken, kitap okurken, namaz kılarken ve kardeşlerle sohbet ederken bende netleşen bir şey oldu. Olgunlaşmak. Allah’a yaklaşmak. Direniş gücü kazanmak. Kavga enerjisi edinmek. Güzel bir insan olmak. Ve bunları hepsini içine alan; Allah’ın tertemiz kulları olmak. İşte bizi fert fert aile aile ve ümmet olarak kurtuluşa götüren kesin hatlar. Bunun önündeki engel sahip olduğumuz dünya. İçinde yaşadığımız modern cahiliye. Ondan sıyrıldıkça, güzel vasıflara ulaşacağız. Bu nasıl olur? Şimdi size örnekler vereyim.
Dünya ile alakamız arttıkça rabbimiz ile alakamız azalır.
İnsan alak’tan yaratılmış. Bunun iki anlamı vardır. Yaradılış devresi, ki bu biyolojik anlamdır. İkincisi, geçici dünyayı hedef edinmek ve onunla bağlar oluşturmak. Bu ad alakanın manevi anlamıdır. Dünya ile bağlarımızı arttırdıkça, daha doğrusu dünyaya ait şeyleri kendimiz ile Rabbimiz arasına koydukça, Allah’ın kulları olma şansımızı yitiririz. Hutbemin başına yazdığım birinci ayet bunu anlatıyor. “… mallarınız ve çocuklarınız sizi birazcık dahi olsa bize yaklaştırmaz…” Peki ticaret yapmayalım mı? Para kazanmayalım mı? Çocuk yapmayalım mı? Şüphesiz çalışalım ve çocuk yapalım. Peki ayet ne demek istiyor? Ayetin ikinci kısmı cevap veriyor. “…Ancak iman eden ve salih amel işleyenler hariç…” O halde bu sahip olduklarımız bizi Rabbimizle güzel bir münasebet kurdurmalı. Rabbimizle aramıza engel olmamalı. Allah bu iki varlığa değer veren Mekkeli müşriklere canlı bir örnek veriyor. “Yazıklar olsun Ebu Leheb’e, onun malı ve sahip oldukları ona fayda vermedi. Ve onu ateşten kurtarmadı.”(111/1-2). İşte genelde Ramazan ve özelde itikaf bizlere bunu anlatıyor. Varlığınız sizi Allah’a yaklaştırsın, Allah’la aranızda alaka kursun. Sizin salih ameliniz olsun. Onlarla kazanın. Onlarla Allah’a kul olun. Onlarla olgunlaşın. Sizi adım adım Rabbinize yaklaştırsın. Sizi terbiye etsin. Sizi oyalamasın. “Şüphesiz sahip olduklarınızla övünmek sizi Rabbinize yakınlaşmaktan oyaladı. Ve ölüm geldi kapınızı çaldı…”(102/1-2)
Başarılı olmanın yolu muhlis kulluktur
Allah’ın kulu olmayan kimse yoktur. Herkes Allah’ın kullarıdır. Doğru, peki; Allah “benim kullarım” ifadesi ile neyi kast ediyor? İsterseniz bunun cevabını Kur’an’dan dinleyelim.
1- Şeytani güçlerin söz geçiremeyeceği kişilerdir, Allah kulları olmak
2- Firavuni gücün karşısında Musa olmaktır, Allah’ın kulu olmak. (40/44,43/68)
3- Allah’ın kulu olmak namazı ikame etmek ve sevdiklerinden infak etmektir. (14/31)
4- Allah’ın kulu olmak, sorumluluğa geçince Süleyman ev Davud olmaktır. (27/15, 27/40)
5- Allah’ın kulu olmak, her türlü şehevi çirkinlikleri terk etmektir, Yusuf gibi olmaktır(12/33). Güzel ahlakı kirletmemek, çirkinliklerden hicret etmektir.
6- Allah’ın kulu olmak, hayatı onun boyası ile boyamaktır. Tövbe edenler, abidler, hamidler, salihler, iyiliği emredip kötülükten alı koyanlardır. (9/112)
Sevgili kardeşler! İman bir kavgaya başlangıçtır. Onun şahitliği tüm hayatı kapsar. Allah’ın benim kullarım dediği olgunluğa kavuşmak hayatımızın itikaf haline gelmesi ile gerçekleşir. Yoksa sadece namazında itikaf yapmak ve sadece onda Müslüman olmak yeterli değildir. Maalesef bugün Ramazan bu hale getirilmiş.
İtikafı hayata yaymak ve olgunlaşmak. Rabbim bize bu güzel sonucu nasip eylesin.(89/27-28) Hayatımızın her alanını Rabbimize boyun eğme alanı haline getirme bilincini bize nasip etsin. İtikafın bize öğrettiği bu güzel ahlakı son nefesimize kadar götürme bilinci versin.
Emrullah Ayan hocamızın hutbe metni aşağıdadır:
Hutbe: Hayat ve Ölüm İmtihan İçindir
“O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.” (Mülk: 2)
Bir mübarek Ramazan ayını da geride bıraktık. Rabbimiz olan Allah, tutmuş olduğumuz oruçları ve yapmış olduğumuz bütün ibadetlerimizden razı olsun ve kabul etsin inşaAllah.
İnsan, sadece Allah’a ibadet ve kulluk yapmak üzere yaratılmış olup dünyada geçireceği süreyi doldurduktan sonra da ölümü tadacak ve sonunda Allah’a döndürülecektir.
Ölüm ve hayat insanlardan hangisinin daha güzel ameller yapacağını sınamak için yaratılmıştır. O halde hayat anlamsız bir varoluş olmadığı gibi, ölüm de sonu hiçlik olan bir yok oluş değildir.Ölüm, yeni bir hayatın başlangıcı, gerçek ve sonsuz ahiret hayatına uyanış anlamı taşımakta, geçici imtihan dünyasından, ebedî varlık alanına geçişte bir dönüm noktasını teşkil etmektedir. Peygamberimizin (S) ifadesiyle ölüm, aynı zamanda bir uyarıcıdır.
Rabbimiz, dünya hayatının kısa, geçici, az bir geçimlik olduğunu, bir oyun, eğlence, süs, bir öğünme, mal ve evlat çoğaltma yarışından ibaret olduğunu beyan eder. Rabbimiz, tüm bunların ölümle anlamını yitireceğini hatırlatarak bizi uyarmaktadır. Nasıl ki, yağan yağmurla biten ve büyüyüp gürleşerek yemyeşil görüntüsüyle çiftçinin çok hoşuna giden ekinler daha sonra sararıp, solup, çer çöp olup gidiyorsa, insanların peşine takıldıkları ve büyük bir hırsla çoğaltma yarışına girdikleri dünyanın süsleri de sonunda böyle yok olup gidecektir. Akılsızca bu yarışa kendini kaptırıp Allah’ı, ahreti, hesabı ve yaratılış gayesini unutup ihmal edenler, mutlaka ölüp Rablerine geri dönecekler ve tüm bu peşinden savruldukları şeyleri de, kendilerine hiçbir fayda vermemek üzere geride bırakacaklardır. Rabbimiz, “ahiret yurduna gelince, ahiret yurdunun asıl hayat olduğuna dikkat çektikten sonra rahmeti gereği, kullarının bu hakikati bilmelerini ve ona göre davranarak hüsranla karşılaşmamalarını istemektedir. Gerçek hayat olarak nitelediği ahirette, dünyadayken tutulan ve takip edilen, tabi olunan yolların iki karşılığının olacağına dikkat çekerek, merhametli kullarını uyarmaktadır. Dünyadayken tutulup takip edilen yolların ahiretteki karşılıklarından birisi “Allah’ın mağfiret ve rızası”, diğeri ise “Allah’ın şedit azabı”dır.
O halde dünyadayken tuttuğumuz, tabi olduğumuz ve takip ettiğimiz yollara dikkat etmeliyiz. Kur’an’ın ve Rasulullah’ın (S) rehberliğini yaptığı “Nur” ve “Sırat-ı Mustakıym” olarak nitelenen “Hidayet” yolunu takip edenler, hayatlarını bu istikamette değerlendirenler, ahirette Allah’ın mağfiret ve rızası ile muhatap olurlar. “Zulumat” olarak nitelenen batıl, karanlık, “Dalalet” yollarına tabi olanlar, kulluk, ahiret ve hesap bilincinin gereğini yerine getirmeyip dünyayı ve dünyanın süslerini belirleyici kılanlar, imtihanı kaybederek, ahirette Allah’ın şedit azabına muhatap olacaklardır. Bu sebeple, son pişmanlığın fayda vermediği bu son anda, “ah vah” edip, “keşke”lerle kahrolup sızlanmaktansa bizi sürekli takip eden ve her an yakalayabilecek olan ölüm gelip çatmadan hazırlık yapılmalı, kulluk ve itaat sadece Allah’a tahsis edilmelidir. Kulluk merkezli bir hayat düşüncesine sahip olunmalı, adalet ve tevhid yolunda salih ameller yapılarak, imtihan alanı olan dünya hayatı Allah’ın rızasını kazandıracak ölçülerde yaşanmalıdır.
Ölüm, ahiret ve hesap sanıldığı gibi çok uzakta olmayıp her gün ve her an hemen yanımızda bizi takip etmekte, herhangi bir vesileyle de bizi her an kuşatıvermeye hazır beklemektedir. O halde geç kalmadan, sürekli ve istikrarlı bir biçimde, yaratılış gayemize uygun, kulluk merkezli bir hayatı ikame etmeliyiz. “Yaratmanın da emretmenin de Allah’a ait olduğu” bilinciyle hayatımızı, hukukumuzu ve ahlakımızı düzenleyen Allah’ın hükümlerini esas almalıyız. “Namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabb’i Allah içindir” hükmünün şahidliğini teşkil edecek bir hayatı yaşamaya sadakat göstererek, “Sırat-ı Mustakıym”in tavizsiz, sebatkar ve ilkeli müdavimleri olmayı başarmalıyız. Dünya hayatının çok kısa, geçici bir imtihan alanı, asıl ve ebedî hayatın ahiret yurdu, hesabın ise kaçınılmaz olduğuna yakîn bir imana sahip olanların, bu dünyanın geçici nimet ve süsleri uğruna, sonsuz ve kalıcı ahireti feda etme yanılgısına düşmeleri mümkün değildir.
Dünyevîleşme; insanları kuşatıp önüne katan, değerlerini, ölçülerini öğüten, kimliğini, kişiliğini yok edip eriten, Rabbine kulluğu, yani yaratılış gayesini, ahireti, hesabı unutturan, yahut ikinci plana attırıp, ihmal ettiren bir beladır, bir musibettir. Bulaşıcı bir hastalık gibi kolayca sirayet edip yayılan, şeytanın insanları aldatmak maksadıyla en etkin ve en yaygın bir biçimde kullandığı bir saptırma aracıdır.Zenginleşme, iktidar olma, makam-mevki sahibi olma, kariyer yapma ve şöhret, şehvet uğruna, azgın bir ihtirasla, pek çok “Müslüman”, ilke, değer, ölçü ve kimliğini kolayca feda edebilmekte, bunları elde etmeyi birinci plana geçirip, belirleyici kılabilmektedir. Bu dünyevî hedeflere ulaşabilmek için kulluğun pek çok kısmı ihmal edilebilmekte, tabir-i caizse bu dünyevî hedeflere ulaşmayı engellemeyecek kadar Allah’a kulluk yapılmaktadır. Halbuki, mü’minin hayatında, iman ettiği değer, ilke, ölçü ve hükümler belirleyici olmalıdır. Sözü edilen dünyevî beklentiler, hedefler ise, Hududullah çerçevesinde kalarak, yani Kur’an’ın ve kulluğun belirleyiciliğinde ne kadar elde edilebilmesi mümkünse o kadarla yetinilmeli, aşırı gidilmemelidir.
Ölümün bizi yakaladığı o son anda, artık geri dönüşün, hali ıslah etmenin, tövbe etmenin imkansız hale geldiği dünyanın bitiş noktasında, hayatımız bir film şeridi gibi hızla gözümüzün önünden geçtiğinde, “elhamdülillah iyi ki yapmışım” diyebileceğimiz şeyleri yapmaya çalışmalıyız. “Keşke yapmasaydım” yahud “keşke yapsaydım” dedirtecek anlamsız ve sonuçsuz pişmanlıklar içine düşmekten ancak hayattayken yapacağımız doğru tercihlerle kaçınabiliriz. Bu sebeple; Allah’ın rızasını kazanmak niyetiyle, hayatımızı düzenlemek, bizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak üzere indirilmiş Kur’an’ı; anlamak, öğüt almak ve onunla ahlâklanmak için okumalı, Allah’ın vahiyle koyduğu ölçüler içinde kalarak ve Allah Rasulünün güzel örnekliğini rehber edinerek iman-amel bütünlüğü içinde hayatımızı anlamlı kılmalıyız. Allah’a, diğer insanlara, içinde yaşadığımız topluma, kendimize, eşya ve tabiata karşı sorumluluklarımızı, yeryüzünde halife kılınmanın, yüklendiğimiz emanetin ve Rabbimizle aramızdaki ahdin gereklerini geç kalmadan yerine getirmenin cehd ve gayreti içine girmeliyiz.