İLKAV‘DA RAMAZAN BAYRAMI İLKAV konferans salonunu sabahın erken saatlarinde dolduran Müslümanlar bayram namazını kıldıktan sonra bayramlaşma merasimi yaptılar. Bayram namazı öncesi Şeyho Duman hocanın Ramazanda elde ettiğimiz oruç, Kuran, infak, ibadet ve arınma bilincinin sonraki günlerde de devam etmesi gerektiğini, İslam ümmetinin içinde bulunduğu ahvalin, ancak Rabbimizin ipine sımsıkı sarılarak iyiye doğru değiştirilebileceğini ifade etti. Kuran’ın günümüz toplumunda mahcur, garip, sahipsiz, hakkıyla okunup yaşanılmayan bir kitap olarak bırakıldığını, Şeytanın iğvalarına karşı uyanık olunması gerektiğini vurgulayan Duman, şeytanını sağdan soldan ,modern ve geleneksel sapmalar eşliğinde insanları aldatabildiğine dikkat çekti. Duanın önemi ve Rabbimizle olan ilişkimizin iyi tutulmasının gereği üzerine ayetlerle açıkladığı sohbetinden sonra bayram namazı eda edildi. Bayram namazı hutbesini okuyan Emrullah Ayan hutbede şunları söyledi: Hutbe: Takvâ, Hayatın Tümünü Allah İçin Yaşamaktır “…Takvâ elbisesi var ya, işte o daha hayırlıdır…” (A’raf: 26) Takvâ, hayatın tümünü Allah için yaşamaktır. Kur’an’ın anlattığı takvâ, basit bir savunma, sıradan bir korku, kolay bir nefis koruması değil iman ve amelle desteklenen bir aksiyon şeklinde bizzat iman edip Allah’a teslim olmak, imanın gereklerini bilinçli bir korku ve titizlikle yapmak, Allah’a karşı mesuliyet bilinci taşımak anlamındadır. Kur’an’ın takvâ konusunda bizden istediği onun ne olduğunu, nasıl gerçekleştiğini sadece bilmek değil bu bilinen üzerine düşünceyi, ameli, tavrı fiiliyata geçirmek, hayatta tatbikata koymak, görünür kılmak, amele dönüştürmektir. Yoksa takvâ hakkında çok bilgi sahibi olmak insanı muttakî yapmaz A’raf 26. âyette “takvâ, insanı sarmalayan en hayırlı elbisedir” buyurulur ve insan takvâyı kuşanarak kendini korur. Takvâyı kuşanmak ise öğüt olarak Rabbimizin indirdiği âyetlere bağlı tavır geliştirmekle mümkündür. Yani emredilene uymak nehy edilenden kaçınmakla mümkündür. Bizi sarmalayan dışa dönük kuşatmayı biliyoruz. İfsadın sarmaladığı insanlar olarak çevremize bakmak A’raf 26. âyetin bir gereği olarak düşünülebilir. Önce çemberin dışından başlayıp sonra da çemberi daraltarak kendimize gelelim. İnsanlar kendilerini ilahî ölçülerle donatmadıkları için gözleri ve gönülleri aralıksız kirletiliyor. Ardı arkası kesilmez faaliyetlerle yani güzellik yarışmaları, futbol şölenleri, müzik festivalleri, fuhuş gösterileri v.b. insanlar meşgul ediliyor. Rüşvet vermek veya almak, ya da mafyaya iş yaptırmak sıradan hatta özenilen bir durum olmuş ve yağmacılık tüm insanların gözü önünde cereyan ederken eli kolu bağlı olmak bir kader olarak algılanıyorsa orta yerde sakınılması yani ittikâ edilmesi gereken çok şey var demektir. Hele de medya tüm bu olup biteni, çizgi filmlerden tutun konulu filmlerine; tartışma programlarından haberlere kadar adeta bir film gibi sıradanlaştırarak aktarıp zihinleri bulandırıyorsa, sakınmanın boyutları daha bir karmaşık hal almıştır. Şüphesiz “…. Herkes kendi varlık yapısına uygun iş görür/amelde bulunur…” (İsra: 84) peki Mü’minler bu durumda nasıl tavır almalı, bu durumdan nasıl sakınmalılar, ittikâ etmeliler? Bu sorulara verilecek cevap mü’min olma iddiasındaki insanların neye ve nasıl iman ettikleri ile ilgilidir. Takvâ, korku duygusunu da içerisine alan bir çekinmenin bir korunmanın ve saygının ahlâk, davranış ve ibadet olarak gösterilmesidir. İnsandaki korku ve ümit duygusunu işleterek bu duyguların övülen bir sıfat haline gelmesini ancak takvâ bilinci sağlayabilir. Kur’an, insandaki sıradan korku ve sığınma hissini geliştirerek kişinin manevî olarak yücelmesinin yolunu açıyor. Takvâ bilinci, yaratılıştaki korkunun düzene konularak bir korunma ahlâkı, bir yücelme faaliyeti, bir sorumluluk bilinci haline getirilmesidir Takvâ, insanın kendisini Allah’ın koruması altına koyarak Âhiret’te zarar ve acı verecek şeylerden sakınması ya da günahlardan uzak durması ve iyiliklere sarılmasıdır. Kur’an ısrarlı bir şekilde “Allah” fikrini yani O’na ait ulûhiyeti gündeme getirir. Zaten insan için en önemli olay; yaratılışın sebebi, yaratıcının varlığı ve yaratılan insanın bu yaratıcı karşısındaki durumudur. İnsan öncelikli olarak kendini var edeni tanımak ve O’nun razı olacağı bir hayatı yaşamaktan sorumludur. Hayatın ve nimetlerin sahibi olan Allah(c.c.) en sonunda bütün insanları ölümle beraber kendisine döndürüyor. Bu bakımdan insan başıboş değildir ve hayatının hesabını vermek üzere ölecektir. Kur’an âlemlerin Rabbi Allah’ı bütün sıfatlarıyla O’na ait en üstün yücelik ve makamlarıyla tanıtıyor sonra da insanın bu yücelik karşısında kendine çeki düzen vermesini, kendini iyi amellerle korumaya almasını tavsiye ediyor İnsan, her halde kendinden yüce gördüğü ve bir makam sahibi olan kimselerin gözü önünde kötü ve çirkin iş yapmaktan çekinir. Bu çirkin işleri daha çok gizli yapmayı tercih eder. Allah’a kuvvetli bir imanla bağlanan ve O’nun her yerde kendisini gördüğünü bilen, yaptığı her şeyin kayıt altına alındığının şuurunda olan bir kişi, şüphesiz kendine çeki düzen verir. Allah’ın yüce makamı karşısında çekinir ve kendini rezil edecek ya da Allah’tan beklediği rahmete engel olacak amelleri yapmaktan sakınır. İşte takvânın özünde yatan incelik bu iman, denetim ve mesuliyet duygusudur. Allah’ın karşısında kul olduğunun farkına varıp onun gereğini yapma, O’nun Rabbliğine yaraşır bir şekilde O’na itaat etme, yalnızca O’na ibadet etme anlayışıdır. Şüphesiz ibadet takvânın kendisi değil fakat takvâya götüren davranış ya da takvâ bilinci ile gerçekleşen bir faaliyettir. İbadet, ilahî emir ve yasakları yerine getirmek, takvâ ise onları yerine getirme titizliliğidir. Müslüman öncelikli olarak Allah’a ve O’nun indirdiklerine iman ederek yalnızca O’na ibadet ettiğini yani yalnızca O’nun önünde kul olduğunu, kulluğun bütün görüntülerini yalnızca O’na has kılacağını ortaya koyar sonra da bu imanın ilkelerini amel olarak pratikte uygular. O, bunu takvâ bilinciyle yapar, ibadete devam ettikçe de takvâsı artar ve güç kazanır. Takvâsı arttıkça da ilahî ölçüler karşısındaki tavrı güzelleşir, ibadetini daha da bilinçli yapar. Takvâ kuşanıldığında hayata müdahale yönü de ortaya çıkar. Takvâ olumsuz anlamda pasif bir perhizkârlık ya da münzevî bir hayatı tercih etme değildir. O aktif bir şuur, diri bir uyanıklık ve insanı ayakta tutan bir canlılıktır. Ali Şeriatî şöyle dua ediyor: “Allah’ım! Bana imanda «mutlak itaati» bağışla ki, dünyada yanlışa karşı«mutlak isyan» içinde olayım! Rabbim! Bana «kavgacı ve inatçı» bir takvâyı öğret ki, sorumluluğun çokluğu arasında kaybolmayayım. Beni perhizkâr, münzevî takvâdan koru ki, tenhalık ve uzlet köşelerinde gizlenmeyeyim!” 15.06.2018 Hazırlayan: Emrullah AYAN Cemaat bayramlaşma ve çocuklara verilen hediyelerden sonra dağıldı… |