Perşembe, Kasım 21, 2024
Ana sayfa CUMA HUTBELERİ Hutbe: Rabbin için namaz kıl ve kurban kes!

Hutbe: Rabbin için namaz kıl ve kurban kes!

by İlkav Editor
374 👁
A+A-
Reset
https://youtu.be/3q73Qa_FZhw

Hutbe: Rabbin için namaz kıl ve kurban kes!
“O hâlde, Rabbin için namaz kıl ve kurban kes!” (Kevser: 2)
Değerli kardeşlerim, bugün Hicrî Zilhicce ayının 8’i 1445/Cuma
Hayatın her alanında kendisine kulluk isteyen Rabbimiz hutbemize konu âyette bu kulluğun iki türünden söz ediyor: Birisi namaz, diğeri de kurban. Birisi insanın bedenine dair bir görev, ikincisi de malına dair bir görevdir. Namaz, tüm bedenin Allah’a ait oluşunu kabul ve onun üzerinde Allah’ı söz sahibi bilmenin ifadesidir. Namaz, hayatın direği, Allah’a hayatın tekmilini verme ameliyesidir. Allah bizden böyle sadece kendisi için kılınacak bir namaz istiyor. Namaz, Hz. Âdem’den beri bütün Rasullerin hayatında değişmeyen bir ibadettir.   
Ve bir de ey Rasulüm, Rabbinin sana lütfettiklerine karşılık sen de O’nun için kurban kes! Namaz, bedenî bir ibadet, kurban ise malî bir ibadettir. Namaz bedende Allah’ı söz sahibi bilme, kurban da malda Allah’ı söz sahibi bilmenin ifadesidir. Veya namaz bireysel bir kulluk, kurban ise toplumsal bir kulluktur. Namazla bireysel kulluğunuzu Allah’a takdim ederken, kurbanla da toplumsal kulluklarınızı ortaya koyun, Allah için tüm mallarınızdan geçebileceğinizi ortaya koyun demiş oluyor Rabbimiz.
Başkaları, mallarını ve canlarını kendi İlâhları için harcarlar, ama mü’min, bedenini de, malını da onları kendisine verenin yolunda harcar. Bu konu Kur’an’da şöyle ortaya konur: “De ki: ‘Namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm, âlemlerin Rabbi Allah içindir.’ ” (En’âm: 162)
İşte bütün bunları gerçekleştirerek kulluğumuzu sadece Allah’a tahsis edelim. Burada namaz ve kurbanın anlatılmasından anlıyoruz ki Müslüman, kulluk adına bedenini ve malını Allah’a ait kılacaktır. Bireysel planda Allah’a teslim olduğu gibi, toplumsal planda da Müslüman olacaktır. Değerli mü’minler, kurban kesmek, tevhid dininde tek olan Allah’a ibadetin önemli bir sembol ibadetidir. Allah, tevhidi aşılamak için insanların kendisinden başkası adına kurban kesmelerini yasaklamıştır. Bu Allah’tan başkası önünde yapılması yasaklanan diğer şeylerle de uyum içindedir. Mesela; Allah’tan başkası önünde secde ve ibadet etmek, Allah’tan başkasından istianede yani yardım dileğinde bulunmak, Allah’tan başkası adına yemin etmek, Allah’ın belirlediği yerler dışındaki yerleri kutsal kabul edip ziyaret etmek gibi tevhidi bozan inanç ve amellerden uzak durmak.                                                              
Kurban; insanı Allah’a yaklaştıran şey demektir. Bu bir ibadet ve hürmet ifadesidir ki, bu yaklaşma elbette maddi anlamda bir yaklaşma değil, O’nun rızasına ve sevgisine yaklaşmaktır.               
Kurban; bir alış-veriştir. Allah ile kulu arasındaki çok kârlı ticaretin sembolüdür. İstenen can ve mal, karşılığında ödenen ise cennettir. Cennetin de, mal ve canın da gerçek sahibi Allah olduğu halde hükmündeki tasarrufunu göstermek için, bağ bağışladığı kulundan, hikmeti gereği bir salkım ister ki, daha büyük bağlar ve bahçeler yani cennetler ihsan etsin.                                    
Kurban; varlığın sahibine yönelişi sembolize eder. İnsanın emrine verilen maddenin yine O’nun emrine sunulmasıdır. Ya da “o benim kurbanımdı, ben ise Senin kurbanınım” demektir. 

Kurban; fedakârlıktır. Babanın oğlunu, oğulun canını feda etme iradesidir.

Kurban; hayvanın insana verdiği en soylu derstir. Baş koymanın, kendini adamanın ve fedakârlığın dersi… 

Kurban; ebedî olanı geçiciye, âhireti dünyaya, ameli söze tercih etmektir.

Ekitap için tıklayın

Kurban; yaşamak ve yaşatmak için ölmenin öbür adıdır. Allah’a yaklaşmak ancak ihlâs ve samimiyetle yani Allah’ı gereği gibi sevmekle olur.
Kurban; peynir gemileri bile lafla yürümezken, İslâm gemisini lafla yürütmeye çalışanların aksine, karaya oturmuş bu gemiyi yeniden yüzdürmek için denizler akıtmanın, firavunlar için Kızıldenizler peyda etmenin talimidir.

İslâm tarihine baktığımızda kurban ile sembolize olmuş iki isim karşımıza çıkar, Hz. İbrahim ve Hz. İsmail… (bkz. Saffat: 100-108)

Hz. İbrahim çok sevdiği İsmail’ini Allah için feda etme iradesi göstermişti. Sen de kendi İsmail’ini ona en çok bağlı olduğun ve onu en çok sevdiğin zaman kurban etmelisin ki, kurbanın en değerli olsun.

Sen! Kim ve ne olursa olsun beraberinde kurban etmek için İsmail’ini getirmelisin. Hz. İsmail, Hz. İbrahim’in yanında ne kadar sevgiliyse senin yanında da o kadar sevgili olanın olması gerekir İsmail’in yani kurbanın… 

İnancını ne zayıflatıyorsa, küfre, şirke ve tuğyâna karşı mücadele etmekten seni ne alıkoyuyorsa, sorumluluk kabul etmekten ne çekip çeviriyorsa, çağrıyı duymana ve gerçeği itiraf etmene ne engel oluyorsa, kaçmaya ne zorluyorsa, rahatın için bahaneler bulmana ne yol açıyorsa, seni ne kör ve sağır ediyorsa, işte odur senin kurban edeceğin…                                     
Ne zaman ki Habil gibi en güzelini ve en sevdiğini kurban verirsen Rabbe, o zaman onun gibi kurban olmaya hak kazanmışsın demektir. Ve önünde Zekeriya’lar, Yahya’lar, Ebû Bekir’ler, Ömer’ler, Ali’ler, Sümeyye’ler, Yasir’ler, Mus’ab’lar, Hüseyin’ler, Seyyid Kutub’lar, Ahmed Yasin’ler önder olarak duracaktır. Karanlık gecelerini aydınlatan o kurbanların yolunda yürümek için İsmail ol ve düş yollara, sabret ve bekle Rabbinin vereceği emri!
14.06.2024
Hazırlayan: Emrullah AYAN

 

 

3 yorum

Ahmet Özer 14 Haziran 2024 - 19:09

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ وَمَنْ يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُبِينًا
الأحزاب 36
Allah ve Resul’ü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resul’üne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.

Bu ayetler, İslâm anayasa hukukunun temel ilkeleridir. Hiçbir Müslüman fert veya millet, kurum, mahkeme veya parlamento, Allah ve Resulünün hüküm verdiği bir konuda kendi keyfine davranamaz.

يُرِيدُونَ أَن يَتَحَاكَمُواْ إِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُواْ أَن يَكْفُرُواْ بِهِ
النساء 60
Davalarını Tâğut’un mahkemesinde (çözmek) istiyorlar. Oysa kendilerine onu inkâr etmeleri emredilmişti.

أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللّهِ حُكْمًا لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ
المائدة 50
Yoksa onlar (İslâm öncesi) cahiliye idaresini mi arıyorlar? İyi anlayan bir topluma göre, hükümranlığı Allah’tan daha güzel kim vardır?

وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنزَلَ اللّهُ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ
المائدة 44
Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir. Sonraki ayetlerde ise Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler zalim ve fasık olarak anlatılmıştır.

O halde Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler ya kafir, ya zalim, ya da fasık olarak nitelendirilmişlerdir.

Ancak Allah’ın nizamını bırakıp, kendi keyfine, çıkarına ve ideolojisine göre kanun yapıcılar ile kanun uygulayıcıları da aynı değildir.

Reply

Çok güzel

Erol Anlıaçık 15 Haziran 2024 - 13:19

Allah razı olsun kardeşim. Kuran’ı anlattın. Sağolasın

Reply

Çok güzel

Erol Anlıaçık 15 Haziran 2024 - 13:20

Kuran’ı anlattın. Sağolasın

Reply

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar

İLKAV Teknik Komisyon