Hutbe: Kur’an Hakkıyla Okunmalıdır“Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, onu gereği gibi okurlar. İşte bunlar ona inanırlar. Onu inkâr edenlere gelince, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.” (Bakara:121) Kur’an’ı gereğince takdir ederek okumalıyız. Gereğince takdir etmek nedir? Onu zanna ve vehme dayanan beşerî kuruntuların meşrulaştırıcı aracı kılmamaktır. Arınmak ve ma’ruf olanın yaygınlaştırılması için okumaktır. Öğrendikleri ile amel etmeyen veya amel etmek için değil, spekülasyon üretmek için Kitab’a başvuran kimseler belki ilâhî mesajı kısmen anlayabilirler; ama asla engin bir kavrayışla onu idrak edemezler. Dolayısı ile öğrendikleri onları hidayete sevk etmez; ya dalâletlerini ya da vehimlerini derinleştirmekten başka bir işe yaramaz. Meallerini vereceğimiz ayetlerde de belirtildiği üzere, Kur’an, hidayete ermek, arınmak, arındırmak, uyarılmak, uyarmak için okunmalıdır:
“O kitap ki, mü’minler için bir yol gösterici ve bir müjdedir. O mü’minler ki, namazda devamlı duyarlıdır; arınmak için infak ederler, sahip olduklarını Allah yolunda feda ederler ve ahirete de can-ı gönülden iman ederler.” (Neml: 2,3) Kur’an’ı önceki ümmetlerin yaptıkları gibi, gereğince amel etmekten başka maksatları meşrulaştırma aracı kılmamak gerekir. Ona gerçek anlamına uygun bir kavrayışı amaç edinerek, tam anlamıyla uygulamak gayesi ile başvurmak lazımdır.
İlâhî kelamı gereğince okuyup anlayabilmek için, arınma niyeti ile tevazu tacını takmak, takvayı kuşanmak lazımdır. Kur’an’ın mesajındaki derin hikmetleri kavramak için tam anlamıyla nüfuz etmeyi gaye edinen bir okuma yöntemi gerekir. Bu yöntemle İlâhî mesajı kavramak, ona malûmâtfuruşluk için değil uygulama düşüncesi ile başvurmak demektir. Hutbemin başında okuduğum âyet, İlâhî mesajı gereğince okumanın gönülden teslim olanlarca yapılabileceğini beyan etmektedir: Hikmetin temel kaynağı olan Kur’an’ın rehberliğinde oluşmamış her tür yorumlama şekline mesafeli yaklaşmak zorundayız. Değil mi ki, hayatı ve içinde yer alan her tür olguyu İlâhî vahyin kılavuzluğunda anlamlandırmak gerekir. Öyleyse anlayışlarımızı, bütün anlama çabalarımızı, tüm tefekkür gayretlerimizi de İlâhî vahyin biricik korunmuş kaynağı olan Kur’an’ın yönlendirmesine açık tutmak boynumuzun borcu olsa gerek. Bu bağlamda Kur’an’ın ruhundan onay alması mümkün olmayan tarihselcilik şeklindeki yorumlama yönteminin hiçbir değeri yoktur. Anlamı metnin dışında arayan tarihselciliğin en önemli açmazı, merkeze insanı koymak bakımından aşağıdan yukarıya doğru bir yorumlama usûlü ile konuları ele almasıdır. Kısaca Kur’an’ın denetiminde, İlâhî vahyin rehberliğinde oluşmayan tüm geleneksel ve modern yorumlama biçimleri neticeleri itibarıyla asıl olan furûât, belirleyici olması gerekenin belirlenen, etkin olması gerekenin edilgen olması gibi zulümlere yol açmıştır; açmaya da devam etmektedir. Bir imtihan alanı olan dünyada, tabiî ki denenme konularımız arasında İlâhî vahyin insanlara iletilmiş tek korunmuş kaynağı olan Kur’an’a, hayatımızda nasıl bir yer verdiğimiz de vardır. Her mü’minin, Kitapla ilişkisini bu bilinçle kurması da beklenmesi gereken bir şeydir. Kur’an’ı doğru anlamının yolu, tefsir usûlünün de doğru olmasına bağlıdır. Yöntemin Kur’ânî olması gerektiği de “hikmet” çerçevesinde değerlendirilmelidir. Buraya kadar aktarmaya çalıştığımız gibi, Yüce Allah’ın biz insanlara bahşettiği bir bilgi, inanç-bilinç ve eylem kılavuzu olan Kur’an’da tefsir yöntemine dair temel yaklaşımlarımızın neler olması gerektiği açıkça beyan edilmiştir. Bu köşe taşları oturtulmadan girişilen tefhim, tefsir, tefakkuh çabaları vehâmetle sonuçlanmaktan kendini kurtaramayacaktır. Tabii ki, Kur’an tek kaynak değil temel kaynaktır. Onaylı gönderme yapılarak bize önemsetilen Sünnet ve ilk muhataplarla mesajın bağlantısını koparmak, Kur’an’ın doğru anlaşılmasını mümkün kılacak yolların kapanmasına neden olacaktır. Bu sebeple her tür ikincil derecede kaynağın, her tür bilgilenme aracının Kur’an’ı temel alarak değerlendirmeye tutulması gerekir. Kıpır kıpır, capcanlı, ilginç bir kitap olan Kur’an’dan orijinal, duyulmamış, şaşırtan bilgiler çıkarmak için yararlanmak mümkündür. Ancak elde edilen bu ma’lûmât, mesajın bütünlüğü ve gayeleri göz önünde tutulmadan kullanılmaya kalkıldığında bir işe yaramayacaktır. Asıl amacı insanlardan takva sahiplerine hidayet etmek olan İlâhî vahyin kalpleri aydınlatan, gönülleri ısıtan mesajına salt bir ma’lûmât muamelesi yapmak doğru değildir. Özetle; küfrün karanlığında kalarak ölüme terk edilmiş kalpleri, ışık saçan bir meş’ale gibi aydınlatarak yeniden hayat veren Kitabımızı, “sorunlarımızın nihâî çözüm kaynağı” gözü ile okumalıyız. İlâhî kökeni unutmadan, beşerî yöntemlere bel bağlamadan okumamız gereken İlâhî vahyin can veren mesajlarını günlük hayatımızın her anında varoluşumuzun gayelerini hatırlamak ve hatırlatmak için okumalıyız. Kur’an’ı belli bir plan ve program içinde, duyarlı bir şekilde, takvâyı kuşanmış bir yüreğin duyarlılığını taşıyarak okumalı, Rabbimiz olan Allah’ın katından “indirilmiş” Kitab’a gönül vermeli, ona başvurmalı, onun
03.03.2017 |