Salı, Aralık 3, 2024
Ana sayfa CUMA HUTBELERİ Hutbe: Hicret ve Kerbelâ’nın anlattıkları

Hutbe: Hicret ve Kerbelâ’nın anlattıkları

by İlkav Editor
627 👁
A+A-
Reset
Hutbe: Hicret ve Kerbelâ’nın anlattıkları
“İman edip hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad eden kimselerin mertebeleri, Allah katında daha üstündür. İşte onlar, başarıya erenlerin ta kendileridir.” (Tevbe: 20)
Kardeşlerim, bugün Hicrî Muharrem ayının 7’si 1444/ Cuma, 
Yeni bir hicri yıla girdik, mübârek olsun ve Rabbimiz rızasına uygun olarak değerlendirmeyi bizlere nasip etsin. 
Hicret; bir yerden başka bir yere göç etmek, bir insanın başkasından bedenen, dille veya kalben ayrılması ve uzaklaşmasıdır. Peygamber (S) ve ashabının İslâm devletini kurmak üzere M. 622 tarihinde Mekke’den Medine’ye göç etmeleri/hicret etmeleridir. İslâm’ı hâkim kılmak için bir hareket stratejisi olan hicret, İslâmî hareketin önemli merhalelerinden birisidir.
Batıl düzenler, gerçekten Hakka inananlara hayat hakkı tanımak istemezler. Onlar gerektiğinde bütün zulüm mekanizmalarını mü’minlerin aleyhine çalıştırmaktan geri durmazlar. Çünkü yarasanın ışıktan ürktüğü gibi, onlar da mü’minlerin gerçekleri ve mutlak doğruları gözler önüne sermelerinin neticesinde kendi menfaatlerinin ortadan kalkmasından, ilahlık davalarının sahteliğinin ortaya çıkmasından, sömürü çarklarının durmasından endişelenirler, korkarlar. 
Tarih boyunca mü’minlere zalim düzenler eliyle yapılan zulüm, baskı ve şiddetin asıl nedeni budur. Bugün yeryüzünün her bölgesinde Müslümanlar üzerindeki bunca baskı ve terör bundan kaynaklanmaktadır.
Yeryüzü iman-küfür mücadelesinin alanıdır. Bu mücadelede kimi zaman iman bazen de küfür egemen olmuştur. Mü’minler İslâmî kimliklerini yitirdikleri, imanî zaaflara düştükleri, İslâmî ilimlerin yeterince tahsil edilemediği ve cahiliyenin yaygınlaştığı dönemlerde küfür İslâm’a galip gelecektir. İslâmî ilimlerin çok iyi bilindiği, İslâm’ın yaşandığı, imanın kalp atışlarında bile hissedildiği dönemlerde ise kuşkusuz İslâm egemen olacaktır.
İslâm’ın ve küfrün egemenliği ya da şeytana zaman zaman fırsat verilmesi insanın ve yeryüzünün kanunu hükmündedir. Dolayısıyla mü’minler İslâm’ın egemen olmadığı toplumlarda yaşama durumunda kalabilirler. Bundan dolayı hicret zaman zaman gündeme gelebilir. Hicret dönemi asla kapanmaz. Hicret tarihin belirli bir dönemine ait bir olay değildir. Hicret süreklilik arz eder ve kıyamete kadar kâimdir. Bu anlamda hadislerde de hicretin sürekliliğinden söz edilmektedir:
“Kâfirlerle savaşıldıkça hicretin sonu gelmeyecektir.” (Şevkani, Neylü’l-Evtar, VIII, 27)
“Hicretten sonra hicret olacaktır. Yeryüzünün en hayırlıları, Hz. İbrahim’in hicretini kendine örnek alanlardır” (Ebu Davud, Cihad)
Allah Teâlâ için yapılan her hareket, tavır ve sözün karşılıksız kalması mümkün değildir. Allah için bulunduğu yeri, bin bir zorluk altında terk eden ve bununla İslâm’ı daha iyi yaşamayı, Allah’a daha mükemmel bir şekilde kullukta bulunmayı amaçlayan bir kimsenin eli boş döndürülmesi düşünülemez. 
Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de, hicret edenlere müjdeler vermektedir:
“Muhakkak iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenler, işte onlar, Allah’ın rahmetini umabilirler” (Bakara: 218, Tevbe: 20)
Muharrem ayı, hicret ayı olmakla beraber İslâm dünyasında çok büyük bir facianın da gerçekleştiği bir aydır. Hicri 61. yılın Muharrem ayının 10’unda gerçekleştirilmiş bir facia, Kerbelâ faciasıdır.
Hilafet ve saltanat bahsinde önemli bir yeri olan Hz. Hüseyin’in şehadeti hadisesini nübüvvet ve saltanat arasındaki mücadelenin bir devamı olarak ele almak gerek. Bu tarihî olaylar dün olduğu gibi değişik zaman ve mekânlarda farklı isimler arasında bugün de aynen yaşandığı gibi kıyamete kadar da yaşanacaktır. Önemli olan bu tarihî karşılaşmada kimin kimlerin safında yer aldığıdır.
Kerbelâ olayı aynı zamanda bir semboldür. Aynı inancın sahipleri arasında çıkan iki farklı çizginin ilk çarpıcı örneği… Bu çizgi, nübüvveti temsil eden Hüseynî çizgi ile saltanatı temsil eden Yezidî çizgi. 
Birincisinin özelliği; mazlumiyeti, muhacerâtı, fedakârlığı, adaleti, şehadeti, cesareti, izzeti, kıyamı temsil etmesi, İkincisinin özelliği de; saltanatı, zulmü, hileyi, zulme rızasıyla müstekbirliği temsil etmesidir.
 Hz. Hüseyin, Kur’an’ı savunurken, hicret yolunda, vahye şahidliğin zirvesindeyken, Kur’an için can feda ederek şehid oldu. Onu şehid edenler ise, tersine bir hicreti yaşayarak, dünyevî hırslarına kapılıp Kur’an’ı mehcur (terk edilmiş) bırakanlardı. 
İşte bugün bizler de doğru istikamette bir hicretle Kur’an safında yer almalı, Kur’an’a hicret edip vahyin şahidliğini üstlenerek, Rasulullah (S) ve torunu Hz. Hüseyin’le yollarımızı bütünleştirmeliyiz. İslâmî kimlik ve ilkelerimizin tavizsiz savunuculuğunu yaparak, her türlü zulme, ifsada, adaletsizliğe ve emperyalizme Allah için birlikte karşı durmalıyız.
05.08.2022
Hazırlayan: Emrullah AYAN 

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar

İLKAV Teknik Komisyon