Hutbe: Bir babanın putperest âyinlerine itirazı
"Hani o (İbrahim), babasına ve kavmine, 'Ne bu tapınıp durduğunuz heykeller?' demişti." (Enbiya: 52)
Kardeşlerim, bugün Hicrî Rabiu’l-Âhir ayının 16’sı 1444/Cuma
Bu haftaki hutbemizde, Mehmet Pamak ağabeyin bundan 20 sene önce yaşadığı ve hâlen de yaşanmakta olan ve bu topluma dayatılan putperest ayinler benzeri törenlere dair hatırasını ve itirazını günün anlam ve önemine binaen hutbemize konu yaptık.
20 yıl önce ilkokulda okuyan oğlum Ömer’e sınıf öğretmeni “Atatürk”ü övüp yücelten bir şiiri ezberlemesini ev ödevi olarak vermişti. Gidip öğretmenle görüştüm ve bizim “Müslüman olduğumuzu, Atatürk’ü sevip yüceltmemizin, ona tâzimde bulunulan törenlere katılmamızın akîdemize aykırı olduğunu, bu sebeple oğlumun bu ev ödevini yerine getirmeyeceğini” ifade ettim.
Mustafa Kemal ve Kemalistler İslâm’ı reddedip pozitivizmi, sekülerizmi, ulusalcılığı dinleştirip benimsemişler, hatta İslâm’ı reddetmekle kalmayıp aşağılayarak İslâm şeriatını düşman ilan etmişler ve onunla savaşmışlardır. Bu kadarla da yetinmeyerek kendi bâtıl Batı taklidi dinlerini Müslüman halklara ve çocuklarına da 100 yıldır zorla dayatmışlar ve bu zulmü hâlâ sürdürmektedirler.
Bu sebeple, “Bundan sonra da Müslüman çocuklara Atatürk’e dair bir dayatma yapmaması, şiir ezberletecekse böyle ideolojik olmaması gerektiğini” söyledim. Aksi takdirde “çocuğumun hukukunu korumak için her türlü mücadeleyi yapacağımı ve asla resmi ideoloji dayatılmasına müsaade etmeyeceğimi” de ekledim.
Aradan birkaç yıl geçti ve 10 Kasım 2002’de bu sefer Türkçe öğretmeninden aynı dayatma geldi. Üstelik bu sefer oğluma karşı düşmanca bir baskıya girişildi. Bunun üzerine okul Müdürü ve öğretmene hitaben 11 Kasım 2002 tarihinde bir mektup yazarak kapsamlı bir itirazı gündemleştirip onları düşündürmeye ve kendilerini vicdanen sorgulamalarına vesile olmaya çalıştım. Ama gerekirse hesaplaşmaya ve mücadeleye hazır olduğumu da bildirdim.
Bugün hâlâ aynı sorunun devam ettiğini, üstelik on yıllardır süregelen putun önünde rükû etme safhasından son yıllarda artık çocukları puta secde ettirme safhasına geçildiği bir süreçten geçtiğimizi ibretle gözlemliyoruz.
Bu vesileyle bütün eğitimcilere, öğretmenlere ve insanî erdemlerini biraz da olsun korumayı başarabilenlere bir daha seslenerek diyoruz ki; Biz Müslümanlar nasıl hiç kimseye dinimizi zorla kabul ettirmeye çalışmıyor ve dinimize göre yaşamaya zorlamıyorsak ki Yüce Rabbimiz bunu yasaklamıştır, bize de hiçbir dinin/ideolojinin dayatılmasına ve bizi başka dinlerin ilahları, putları önünde tazimde bulunmaya, onların dini törenlerine katılmaya hiçbir güç zorlama hakkına ve yetkisine sahip değildir ve biz bunu asla kabul etmiyoruz. Ama on yıllardır ve halen bu zorbalığı ısrarla yapmaya devam eden zalimler tağuttur ve tağutları reddetmek ise imanî sorumluluğumuzdur.
Babadan Öğretmene 10 Kasım Mektubu:
Sayın okul Müdürü!
Sayın öğretmen!
Ben öğrencilerinizden Ömer Faruk Pamak’ın babasıyım. Sabredip okumanız temennisiyle, oğlumun durumu ve sizin tutumunuzla ilgili bazı görüşlerimi, açık yüreklilikle paylaşmak istiyorum.
Geçmişte bulunduğum konumlar sebebiyle genelde tüm egemen sistemin, özelde ise eğitim sisteminin nasıl dayatmacı ve baskıcı olduğunu, ülke insanını nasıl ezdiğini, bunalttığını, resmi ideoloji baskısının oluşturduğu kaotik ortamda, bu ideolojiyi kamuflaj malzemesi olarak kullanan çıkar ve güç odaklarının iş birliği ile halkın kaynaklarının nasıl talan edildiğini, az bir kesimin bu soygunlarla lüks bir hayatı yaşadığı bu ülkede, geniş kitlelerin nasıl sefalete itildiğini, bu sömürü çarkını devam ettirmek uğruna insanların özgürlük ve şahsiyetlerinin nasıl tüketildiğini, anketlerin verdiği sonuca göre halkın % 85 inin, özgürlük ve ekmek için ülkesinden kaçmayı arzuladığı bir çöküntüye nasıl sürüklenildiğini çok iyi tespit edip, bu halden çıkış için mücadele edenlerden birisiyim.
Bu ülkede yaklaşık 80 yıldan bu yana, seküler bir resmi ideoloji, baskı ve zor yöntemine başvurularak ve çok canlar yakılarak egemen kılınmıştır ve bu yöntemle devam edilmektedir. Ülkemiz insanına, toplum mühendisliği yapılarak zorla “Kemalist” ideoloji istikametinde şekil verilmeye, eğitim siteminde baskı ve şiddet kullanılarak, korku salınarak tek tip insan yetiştirilmeye çalışılmaktadır. Bu konuda o kadar ısrarcı, tavizsiz ve hoşgörüsüz davranılmaktadır ki, militarizm ilkokuldan üniversiteye kadar âdeta terör estirmekte, faşizm egemen kılınmakta, insanlarımıza, çocuklarımıza, hakları, özgürlükleri şahsiyetleri yok eden bir vahşet yaşatılmaktadır.
Okullarda, körpecik ruhlarda ve zihinlerde, vicdanlarda fırtınalar koparacak derecede ciddi tahribatlar yapılmakta, tertemiz fıtratlara müdahale edilip kirletilmekte, insanlarımızın, çocuklarımızın özgür olması gereken iradeleri ve şahsiyetleri yok edilip, ipotek altına alınmaktadır. Başlangıçta tertemiz olan fıtratlar, bu baskıcı, dayatmacı eğitim sonucunda ve diğer baskıya dayalı toplumsal süreçlerde bozulmakta, insanlarımız niteliksiz ve şahsiyetsiz yığınlar haline dönüştürülmektedir. Çıkarlar ve korkular belirleyici hale gelmekte ve insanlarımız “olduğu gibi, inandığı gibi görünmek” halinde başlarına gelecek zulmü iyi bildikleri için, ikiyüzlülüğe, sahtekârlığa, yalana sığınmak mecburiyetini hissetmektedirler. Bir süre sonra bu tercih kalıcı hâle gelmekte ve insanlar bu bozgun halini kanıksamakta ve bu ikiyüzlülüğü, yalancılığı doğal bir hal gibi yaşamayı sürdürmektedirler.
Sonuçta bu ülke insanının çok büyük ekseriyeti, niteliksiz, şahsiyetsiz ve ikiyüzlü hâle gelmeye zorlanmış, büyük çoğunluk yalan söyler, ikiyüzlülükle birbirine karşı sürekli rol yapar hâle getirilmiştir. İlkokuldan parlamentoya kadar, insanlar çoğunlukla ikiyüzlülüğü ve yalan söylemeyi, korku sebebiyle ve çeşitli hesaplarla tercih etmekte, inanmadıkları değerlere bağlılık “yemin” ve “and”ları içmektedirler. Bizim gibi nadiren çıkan, “olduğu gibi görünmek, inandığı gibi konuşmak ve yaşamak” isteyenler ise sürekli zulme maruz bırakılmakta, sürekli mahkemelerde yargılanmaktadırlar.
İşte bütün bunları gören, yakînen tespit eden biri olarak yaklaşık on beş yıldır, çifte standartsız bir insan hakları savunuculuğu yapmaktayım. İnsanlarımızı özgürleştirecek, iki yüzlülükten kurtarıp, onurlu ve erdemli hâle gelmelerini sağlayacak, zorbalığı sona erdirip, iradeler üzerindeki ipotekleri kaldıracak ve toplumu şahsiyetli insanlar toplumu haline dönüştürecek özgür ortamların doğması için mücadele etmekteyim.
Çok bedeller ödedim ama hiç yılmadım. Adalet, hürriyet ve Hak’ka dair doğru taleplerimden hiç vazgeçmedim ve hiç geri adım atmadım. Allah’ın ömrümü bitirmesine kadar da, bu Hak (tevhid) ve adalet mücadelemi, kimliğimi ve ilkelerimi koruma duyarlılığımı inşâAllah sürdürmeye çalışacağım.
11.11.2022
Not: Bu hutbe, Mehmet PAMAK’ın 10 Kasım ile ilgili olarak yapılan putperest ayinlere dair yaptığı itirazı dile getiren mektup ve makalesinden hazırlanmıştır.