Pazartesi, Ağustos 25, 2025
Ana sayfa CUMA HUTBELERİ Hutbe: Allah, İslâm’dan başka din kabul etmez!

Hutbe: Allah, İslâm’dan başka din kabul etmez!

by İlkav Editor
78 👁
A+A-
Reset

Hutbe: Allah, İslâm’dan başka din kabul etmez!
“Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o âhirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.” (Âl-i İmran: 85) 
Kardeşlerim, bugün Hicrî Safer ayının 28’i 1447/Cuma
İslâm, teslimiyet, boyun eğiş, itaat; emre, düzene, sisteme, ilkeye bağlılıktır. Âl-i İmrân: 83. âyette, “Yoksa onlar Allah’ın dininden başka bir din mi arıyorlar. Oysa göklerde ve yerde bulunanların tümü ister-istemez O’na teslim olmuşlardır ve O’na döndürüleceklerdir”buyrulur.
İslâm’ın bu şekilde belirtilmesi ayrı bir anlam taşımaktadır. Açıktır ki, evrensel olan İslâm; emre boyun eğiş, düzene uyma ve yasaya itaattir. Buradan da, Allah’ın yardımı her fırsatta İslâm’ın anlam ve gerçeğini belirtmesiyle ortaya çıkmaktadır ki böylece hiç kimse İslâm’ı, dille söylenen bir söz, pratik etkileriyle Allah yoluna teslimiyet ve hayat realitesinde bu yolu gerçekleştirme eylemleri anlamına gelmeyen ve sadece kalpte yer etmiş bir tasdikten ibaret sanmasın.
Bu, gerçekten önemli bir uyarıdır. Sağlam ve kapsamlı açıklamaya geçmeden önce ona yer vermektedir: “Kim İslâm’dan başka bir din ararsa o din ondan kabul edilmez ve âhirette hüsrana uğrayanlardan olur.”
Âl-i İmran suresinin bu birbirini izleyen âyetleri varken İslâm’ın gerçeğini saptırmaya yol yoktur. Âyetleri eğip bükerek ve anlamlarından saptırarak İslâm, Allah’ın tanımladığı şekilden başka bir tarzda tanıtılamaz. Bu, tüm evrenin boyun eğdiği İslâm’dır. Evren; Allah’ın belirlediği ve idare ettiği nizama boyun eğerek bu İslâm’a uymaktadır. Öyleyse anlam ve gereğini yerine getirmeden “Allah’tan başka ilah yoktur” şehadetine uymadan bu şehadeti söylemek asla İslâm değildir. Şehadetin anlam ve gerçeği, ilahlığı ve hâkimiyeti, “Tek”e indirgemek, kulluk ve yönelişte tekliği sağlamaktır. “Muhammed, Allah’ın Elçisidir” şehadetinin anlam ve gereği olmadan da İslâm olmaz. Bu şıkkın manâsı ve hakikati, Allah’ın ilahlığından kaynaklı, Rasulün hayat için getirdiği sisteme bağlılık, Allah’ın gönderdiği yasaya uymak, kullara Rasulün getirdiği kitabı hakem kabul etmektir. Öyleyse, ilahlık, gayb, kıyamet, Allah’ın kitapları ve rasullerinin gerçekliğini kalp ile tasdik etmenin yanında bu tasdikin pratiği ve belirttiğimiz realiteye dayalı hakikat olmadan İslâm’dan söz edilemez. Dinî motifler, şeklî ibadet ve dualar yahut ahlâkî bir eğitim veya yol gösterme İslâm olmayacaktır. Bunlarla beraber pratik etkileri Allah’a bağlı bir hayat sisteminde somut olarak görülmelidir. İbadetler, dînî motifler ve dualarla kalpler Allah’a yönelmeli, korkusundan titremeli, uslanıp Sırât-ı Mustakîm’e girmelidir. Tüm bu etkinlikler insanların tertemiz, apaydınlık çerçevesinde yaşadığı sosyal bir düzende pratik olarak aktarılmadığından hepsi etkisiz kalır. İnsan hayatında hiçbir fonksiyonu kalmaz.
Herhangi bir nesil ve ırk tarafından, beşerî arzular doğrultusunda şekillendirilen bu sözde İslâm’a itibar edilmez! İslâm’ın açığını kollayan İslâm düşmanları ve onların taşeronlarının arzularına göre biçimlenen din, gerçek İslâm’dan uzaktır. İslâm’ın mahiyetini tanıdıktan sonra Allah’ın dilediği şekliyle İslâm’ı kabul etmeyenler ve onu içtenlikle benimsemeyenler, âhirette hüsrana uğrayanlardır. Allah onlara hidayet vermeyecek ve onları bağışlamayacaktır.
İsrailoğulları, “Âlemlerin Rabbi”ni, “ırklarına has Rab” ilan ettiği için Yahudileşti. İslâm’ı “ulusal din” haline dönüştürme hastalığı; günümüzün salgın manevî hastalıklarının başında gelmekte, Emevîlerin ırkçı tutumuyla Arapçılıkla başlayıp Türklerle devam eden İslâm’ı “millîleştirme” sapması hatta “millî” olanı da İslâmlaştırmakla çifte cinayet işlemektedirler.
“Necip millet”, “şanlı tarih”, “kutsal devlet, devlet-i ebed müddet”, “kutsal bayrak” gibi sloganlarla başlayıp dinin “millîleştirilme”siyle sonuçlanan mantık silsilesinde, son noktalardan biri Allah’a “Müslüman olduk” diye fatura çıkarıp Allah’ı minnet altına almak istemektir. Bu tavırlara Allah’ın cevabı çok nettir: “Müslüman olmalarını bir lütufta bulunmuş gibi sana hatırlatıyorlar. De ki: ‘Müslüman olmanızı bir lütuf gibi bana hatırlatıp durmayın. Tam tersine eğer doğru kimselerseniz sizi imana erdirmesinden dolayı Allah size lütufta bulunmuş oluyor.’ ” (Hucurât: 17)
“Çıkarsa bizden çıkar, başka yerden adam çıkmaz”, “biz İslâm’ın bayraktarıyız”, “biz olmasaydık İslâm böyle yayılamazdı!” vb. ırkçı cahiliye mantığıyla kafasını naylon ülkelerin cetvelle çizilmiş sınırlarının içerisine gömenler, Allah Teâlâ’nın Mâide: 54. âyetindeki, “Eğer yüz çevirecek olursanız, yerinize başka bir toplum getirir (emaneti sizden alıp onlara verir) de onlar sizin gibi yapmazlar.” uyarısı üzerinde iyice düşünsünler.
22.08.2025
Hazırlayan: Emrullah AYAN


 

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar