Perşembe, Kasım 21, 2024
Ana sayfa CUMA HUTBELERİ Hutbe : Bir Kur’an kavramı olarak hicret

Hutbe : Bir Kur’an kavramı olarak hicret

by İlkav Editor
300 👁
A+A-
Reset
https://youtu.be/lC8tBxcm-UI

Hutbe : Bir Kur’an kavramı olarak hicret

“İman edenler, hicret edenler ve mallarıyla canlarıyla Allah yolunda cihat edenler, Allah yanında pek büyük mertebelere sahiptirler. İşte bunlar kurtuluş ve başarıya erişenlerin ta kendileridir.” Tevbe : 20

Kıymetli müminler bugün Hicri Muharrem ayının 6‘sı 1446 Cuma. Rabbimiz yeni hicri yılımızı insanlık için, hususan İslam dünyası için hayırlara vesile kılsın. Müslümanlara bilinç ve şuur versin, bizleri zilletten kurtarsın. Bir yılı daha geride bıraktık. Gene Müslümanların kendilerinden kaynaklı gaflet, zaaf ve müstekbirleştirdikleri güçlere sığınmaları sonucu kan ve gözyaşının hakim olduğu bir yılı daha geride bırakmış olduk. Tüm dünyaya örnek model olması beklenen ümmet kendi değerlerinden bi haber dünya zalimlerine sığınma ve taklit ile büyük bir savrulma göstermektedir. Rabbimiz “Böylece sizi, insanların üzerine şahit olmanız ve peygamberin de sizin üzerinize şahit olması için orta bir ümmet kıldık.”2/143 buyurmasına rağmen.  

Hicret önemli bir Kur’an kavramıdır. Siyer kaynaklı bilgiler bizlere detayları ile Rasulün Ebu Bekir ile olan Mekke’den Medine’ye olan yolculuğunu anlatır. Tarihi bilgi olarak tashih edilmesi gereken, ders çıkarılması gereken yerler vardır. Ve Müslümanlarca takvim yılı başı olarak bilinir. Ancak gerek bu tarihi bilgilerden gerekse Kur’an’da geçen hicretin başka manalarından hareketle doğru bir hicret anlayışı ve perspektifi ortaya konulmalıdır.

Hicret sözlükte “terketmek, ayrılmak, ilgisini kesmek” anlamına

gelen hecr (hicrân) masdarından isim olan hicret “kişinin herhangi bir şeyden bedenen, lisânen veya kalben ayrılıp uzaklaşması” demektir; ancak kelime daha çok “bir yerin terkedilerek başka bir yere göç edilmesi” anlamında kullanılır. Terim olarak genelde gayri müslim ülkeden (darülharp) İslâm ülkesine göç etmeyi, özelde ise Hz. Peygamber’in ve Mekkeli Müslümanların Medine’ye göçünü ifade eder. Medine’ye göç eden Müslümanlara muhâcir, Resûl-i Ekrem’e ve muhâcirlere yardım eden Medineli Müslümanlara da ensâr unvanı verilmiştir.

Ekitap için tıklayın

Kur’ân-ı Kerîm’de hicret kelimesi yer almamakla birlikte yirmi yedi âyette otuz bir defa “hecr” kökünden gelen çeşitli türevlerin geçtiği görülür. Bunlar kullanılışlarına göre “Kur’an’ı terketmek” (el-Furkān 25/30), “bir kişiden veya gruptan ayrılmak” (en-Nisâ 4/34; Meryem 19/46; el-Müzzemmil 73/10), “kötü şeyleri terketmek” (el-Müddessir 74/5) ve terim anlamına uygun olarak “Allah uğrunda başka bir yere göç etmek” (meselâ bk. el-Bakara 2/218) anlamlarına gelmektedir. “Hicret eden kimse” anlamında muhâcir ve çoğul

olarak muhâcirîn, muhâcirât kelimeleri de Kur’ân-ı Kerîm’de kullanılmakta (meselâ bk. en-Nisâ 4/100; et-Tevbe 9/100, 117; en-Nûr 24/22; el-Mümtehine 60/10) ve bu âyetlerin çoğunda Mekke’den Medine’ye göç eden Müslümanlar kastedilmektedir.

Hicretin Müslümanın hayatında öncelikle zihinsel bir anlamı vardır. Yani mümin öncelikle şirkten ve uzantılarından fikri ve zihni anlamda uzaklaşacak devamında tevhide sığınacaktır. “ Tağut’a kulluk etmekten kaçınan ve Allah’a içten yönelenler ise; onlar için bir müjde vardır, öyleyse kullarıma müjde ver.” Zümer/17 Bu vb ayetlerde uluhiyeti kendisinde gören canlı cansız tüm otoritelerden kaçınıp sığınmayı Allah’a yapanlara müjde olduğu ifade ediliyor. Ayette kelime olarak hicret geçmemekte ancak mana olarak taguttan hicret edilmesi vurgulanmaktadır. Yani her türlü akidevi sapma olarak ifade edilen anlayış, vehim ve kuruntudan Allah’ın çerçevesini belirlediği doğru sahih bilgilerle akait oluşturulmalıdır. Kulaktan dolma bilgiler, israiliyat denilen ehli kitap anlayışları, Yunan ve Hint felsefesince ortaya atılan hurafeler, çağdaş ve modern dünya görüşleri her birisi kendilerinden hicret edilmesi gereken sapkın anlayışlardır. Hayatımızdaki tüm Kur’an dışı itikat ve anlayışlardan teberri etmeli, uzak durmalıyız. “Hak, Rabbindendir. Öyleyse şüpheye düşenlerden olma!” 2/147 ayeti ilkemiz olmalı.

Dini birkaç emir ve yasaktan ibaret görüp, eğitimden ticarete, savaştan barışa, zalimlere itaatten adaletin hayata hakim kılınmasına, evlilikten boşanmaya, mülkün tamamının Allah’ın olduğu gibi hükmünde ancak Allah’a ait olması gerektiği bu vb tüm konularda Allah’ı tek yetkili kılmalıyız. “Her türlü pislikten(şirkten) uzak dur.” 74/5 hakikati temel ölçümüz olmalı. Allah hayat karışması gereken tek ve en yetkilidir. 

Hicretin ikinci aşaması ameli boyuttur. Yani yaşantıya dair cahili yapı ve toplumların yapıp ettiklerinden uzaklaşıp Kur’an’ın ortaya koyduğu salih ve sahih amellere sarılmak. Bu şahitlik, fedakarlık, insanlara iyiyi emredip kötülükten sakındırmanın örnekliğini ortaya koyma, tüm cahiliye adet ve geleneklerinden uzak kalmanın somut örneklerini ortaya koyarak yapılan hicrettir. İlk Kur’an neslinin yaptığı gibi. Cahiliyeye ait tüm bilgi birikim ve uygulamanın hemen terk edilmesi şeklinde bir teslimiyet.  

Hicretin üçüncü aşaması ise alternatif yapının oluşturulup geliştirilmesidir. Rabbimiz birçok ayetinde topluca Allah’ın ipine sarılmaktan, emri bil marufun yerine getirildiği toplumsal yapıdan bahsetmektedir. Bu ümmet nüvesinin bir küçük örneğidir. Asr-ı saadette dar’ul erkam diye bilinen yapıya benzer yapıların oluşturulması şirkten, hurafeden, yozlaşmadan kirlenen bireylerin eğitim ve arındırma faaliyetlerinin yürütüldüğü ensar muhacir kardeşliğinin tesis edilmeye çalışıldığı arınma merkezlerinin çoğaltılmasıdır. 

Hicret dördüncü aşaması ise mekânsal hicrettir. Bu da yaşadığı bölgede Allah’ın dininin yaşanmaz hale gelmesi zulmün boyutlarının çekilmez hal alması sonucu başka yaşam alanları aramaktır. Rasul ve Ebu Bekrin yerine getirdiği tarihi olaydır. Yani gerekirse doğup büyüdüğü, ticaret yaptığı ve sahip olduğu her şeyden gerektiğinde Allah için vazgeçme halidir. Vatan dahil hiçbir şey kutsal ve vazgeçilmez değildir. Allah’ın dinini yaşamada neresi daha müsait ise her şeylerini terk etme pahasına göç etmektir.

Kısaca hicret bir kaçış, bir geri çekiliş, bir korkaklık, bir yok oluş değil tam tersine daha yükseklere sıçramak için, daha verimli çalışmak için, umut dolu yarınlar için yeniden ayağa kalkmak, dirilmek, silkinmek ve mücadeleye artırarak devam etmektir. Arınmak ve direnmek için tevhitte kıyamda güç birliği yapmaktır.

Selam olsun tüm dünyanın ve Gazze’nin dirençli ve muvahhitlerine. Veyl olsun gücü olduğu halde bu zulme sessiz kalarak destek veren sinsi siyonistlere..

Hazırlayan : Hayati İSAOĞLU

12.07.2024

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar

İLKAV Teknik Komisyon