Perşembe, Ekim 31, 2024
Ana sayfa CUMA HUTBELERİ 22.02.2013 Cuma Hutbesi

22.02.2013 Cuma Hutbesi

by İlkav Editor
2,6K 👁
A+A-
Reset

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

وَالْعَصْرِ (١)إِنَّ الْإِنسَانَ لَفِي خُسْرٍ (٢) إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ (٣)

Aziz ve muhterem din kardeşlerim! Bugünkü hutbemizin mevzuu “İMAN, AMEL VE MÜ’MİN KİŞİLERİN TİCARETİ” üzerine olacaktır.

İman; sözlük anlamı olarak birinin sözünü tasdik etmek, onaylamak, kabullenmek, itimat etmek, gönülden benimsemek, güvenmek, güvenilmek anlamlarına gelir. Mü’min ise, sözüne güvenilen, insana eminlik telkin eden dürüst kişi manasına gelmektedir. Yani Mü’min kişi Allah (cc)’u Teala’nın emirlerini yerine getirerek, Onun (cc) güven çemberine girmek, ayetleri kabul edip bağlanmak ve bunları eyleme, tatbikata, yani amele dökerek “yaşamaya çalışan” kişidir. İman kalpte mahkûm olan zavallı bir akide, dilde söylenen kuru bir iddia ise hiç değildir. İman, hayatın merkezine Ahireti almaktır. Hayatın merkezine Ahireti almayanlar patır patır dökülürler.

Ekitap için tıklayın

İmanı kuvvetlendiren, sağlamlaştıran, onu çepeçevre sararak koruyan insanın salih amelleridir. Bu bakımdanAmel; iman ağacının meyvesi, Mü’minlik iddiasının isbatı, vahyin hayata dönüşmesidir. Amel aynı zamanda şeytanın ve nefsin daha doğrusu tağutun iktidarını yıkarak, iktidara geçtiğinin, yani muktedir olduğunun ifadesidir. İman olmadan güzel davranışların hiçbir önemi olmadığı gibi, amel olmadan da kuru bir imanın tadı olmaz. Allah (cc)’u Teala’nın emirlerini uygulayıp, bunları kendi nefislerinde yaşayarak toplumda yerleşmesi için çalışmanın adıda amel-i salihtir. Kur'an-ı Kerîm’de sâlih amelden söz eden ayetler genellikle, önce imana değinerek başlarlar. Bunların hep “İman edip salih amel işleyenler…” şeklinde oldukları görülmektedir. Bu da iman ile amelin, bir bütünün ayrılmaz parçaları olduğunu ortaya koyar.

Nitekim Allah (cc)’u Teala “Asr” suresinde kurtuluşa erebilecek kimseleri şöyle beyan buyuruyor: “Asr'a yemin olsun ki, hiç şüphesiz insan hüsrandadır. Ancak iman edip, salih amel işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna” Bu ve bunun gibi birçok ayetlerden anlaşıldığı gibi imanın yanında mutlaka ama mutlaka salih amel gerekir. Ameli salih aynı zamanda İslâm'ın emir ve yasaklarının yeryüzünde uygulanması, insanların hayatına hakim kılınması için gereken bir tebliğ vazifesi görür. Onun içindir ki Rasulullah (sav)’in sahabeleri (r.anhum) toplanıp ve dağılırken biribirlerine “Asr” suresini okurlardı.

Mü’min kişinin ticareti ve hayatı vahye göre şekillenmelidir. Alış-verişte malın durumunu olduğu gibi söylemek, varsa kusurlarını gizlememek veya yalan beyanda bulunmamak temel ilkedir. Mü’min kişi ticaret hayatında müşterinin bilgisizliğinden faydalanıp, onu aldatmanın İslam ahlakına uygun olmadığını bilir ve dolayısıyla Mü’min tüccar, işçisinin hakkını ve emeğinin karşılığını hesap ederken, müşteriye mal satarken, tezgâhının başında çalışırken, doğruluk ve dürüstlükten asla ayrılamaz. Dürüstlük imanla doğrudan ilgilidir. Zaten buda Mü’min Tüccarın lisanı ile ve göstermiş olduğu hal ve tavırları ile, müşterisine “İslam dinini” tebliğ metodunun bir şeklidir. Dolayısıyla doğru sözlülük, Allah (cc)’ın izniyle her zaman ticarette ve kazançta bereket vesilesi olur. Peygamber efendimiz (sav), kendisinden güzel bir nasihat isteyen kişiye: “Allah'a inandım de, sonra da dosdoğru ol” buyurmuştur. (Müslim, imân-13)

İslâm dini çalışarak kazanma yolunu teşvik etmekle birlikte, İş ve ticaret hayatında akitlere ve verilen söze bağlılığı emretmiş, aldatma, ölçü ve tartıda hile, faiz, rüşvet, karşı tarafın sıkıntıda olmasından faydalanarak elde edilen kazancıda yasaklamıştır. Ayrıca başkasının pazarlığı devam ederken fiyat vermek, müşteri kızıştırmak caiz görülmemiştir. Karşısındakini aldatarak, malın ayıbını gizleyerek, daha doğrusu Yalan söyleyerek para kazanmak mü’min kişinin tavrı değildir. İslam dininin kesinlikle söküp attığı cahiIiyet devrine ait özelliklerdir. Rasulullah (sav) bir hadisi şerifte şöyle beyan buyurmuştur “Ayet’ül Münafıgı…” Yani Münafıklığın alemeti üçtür: konuştuğu zaman yala söyler, söz verdiği zaman sözünden cayar, emanete hıyanet eder.

Muhterem din kardeşlerim hal böyle iken günümüzde özellikle Mü’min kişiler arasında bile bu kapitalist sistemde ticaret çok daha vahim bir yol almış, miras kavgaları artmış, zekât müessessi rafa kaldırılmış, Salih amel unutulmuş “daha çok, daha çok kazanayım” “Haram helal ver Allah’ım, garip kulun yer Allah’ım” diyenlerle ticaret yapılamaz bir konuma gelmiş, çek ve senetler havalarda uçuşmaya başlamış, mahkemeler kalabalıklarla dolup boşalmıştır. Acaba neden nefislerimizi, egolarımızı, rütbemizi, şanımızı şöhretimizi malımızı, mülkümüzü Mü’min kardeşlerimizden daha çok severek, birbirimize düştük? Neden tağutun mahkemelerine düştük? Acaba hiç düşündük mü?

Aziz cemaat ben küçükken af buyurun ahırımızda ipe bağlı bir hayvanımız vardı. Bir gün su vermek için hayvanımızın yanına vardığımda, sırtında kocaman yumruk derinliğinde bir yara gördüm. O zaman babacığıma sormuştum “babacığım” demiştim, bu hayvanın sırtındaki kocaman yara nedir? Oğlum demişti “Fare deldi” babacığım nasıl olur demiştim? Fare bu hayvanın etini kemirirken nasıl fark etmedi, hiç mi kuyruğunu sallamadı, hiç mi tepinmedi, hiç mi acıdan bağırmadı dediğimde ise, babacığım bana ne dedi biliyor musunuz “oğlum” dedi “Üflüye-üflüye, Üflüye-üflüye yedi” dedi. Evet, bu kapitalist sistemin, bu tağuti sistemin kanun ve kuralları ile beyinlerimizi üfleye-üfleye uyuşturdular. Bizlerinde nefsi arzularımız doğrultusunda hareketle, vahyi hayatımızdan uzaklaşmamız sonucu bu hallere düştük. Bunun başka izahı da yoktur sanırım.

Sonuç olarak; hayatımız boyunca her aldığımız nefeste unutamayacağımız en büyük gerçek ölümdür. Allah (cc)’u Teala biz kullar için hayatımıza koyduğu kanunları ile bir Müddet yaşadıktan sonra her canlı gibi mutlaka ölümü tadacağız. Bu bakımdan Bizler Müslümanlar olarak, ölüm gelip çatmadan, gerek ailevi, gerekse de birbirimizle olan ekonomi, ticari ilişkilerimizi tekrar gözden geçirmeliyiz. Nefsimize ağır gelen herhangi bir konu olsa bile Allah (cc)’u Teala’nın emirlerini ön planda tutarak, insanlara söz ve amellerimizle, tebliğ vazifesi yapar gibi, güler yüzlü ve yumuşak davranmamız gerekmektedir. Çünkü akılIıların dini birdir. O da İslam dinidir. Rabbimiz, aile hayatımızda, iş ve ticaret hayatımızda, bizleri emirlerinden ayrılmayan imanı salih ve ameli salih kullar sınıfına idhal eylesin. Müslümanlar olarak can vermeyi bizlere nasip etsin. Amin…

Şahin ÖZDAŞ

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar

İLKAV Teknik Komisyon