Perşembe, Kasım 21, 2024
Ana sayfa CUMA HUTBELERİ 20.09.2013 Cuma Hutbesi

20.09.2013 Cuma Hutbesi

by İlkav Editor
2,6K 👁
A+A-
Reset

 

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

 

أَمْ لَهُمْ شُرَكَاء شَرَعُوا لَهُم مِّنَ الدِّينِ مَا لَمْ يَأْذَن بِهِاللَّهُ وَلَوْلَا

Ekitap için tıklayın

 

كَلِمَةُ الْفَصْلِ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ وَإِنَّالظَّالِمِينَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ

 

“ Yoksa, Allah’ın dinde izin vermediği bir şeyi onlara kanun kılacak ortakları mı var? ” (Şura: 21)

               Yolun tümünü bilenden başkası, yol güzergahının tümünü çizemez. Bir dakika sonrasını bile göremeyen insan, bu yolu kavrama yeteneğinden yoksundur. Çünkü insanla ilerisi arasına perde çekilmiştir. Bir adım ötesini bile göremez. Öyleyse insan, bu meçhul yolun planını kesinlikle çizemez. Bu durumda iki çaresi vardır insanın… Ya çarpılmayı, sapıtma ve serseriliği göze alacak, ya da kainatın yaratıcısından alınan sisteme dönecektir. Allah’ın hiçbir yaratığı –kim olursa olsun-  Allah’ın izin verip koyduğundan başka bir kanun koyamaz. Kulları için kanun koyma hakkı sadece Allah’a aittir. Çünkü bu kainatın tümünü yaratan; noksanlıklardan münezzeh olan Allah’tır. Seçimini kendi yaptığı evrensel yasalara göre kainatı yöneten de O’dur. İnsanlığın hayatı ise, bu büyük kainat tekerleğinin bir yönünden başka bir şey değildir. Öyleyse bu hayata hükmedecek kanun, evrensel yasalarla çelişmemelidir. Şu halde hayat kanunlarını koyma hakkı da evrensel yasaları ilmiyle kuşatan kimse, ona aittir. Bu sonsuz bilgiyse sadece Allah’ındır. Allah’tan başka her şeyin eksik olduğu; tartışma götürmez bir gerçektir. İnsanlık için hayat kanunlarını koyma görevi, eksikliğe mahkum olanlara verilemez. Bu gerçek günışığı gibi meydandadır. Buna rağmen pek çok kimse bu konuda tartışmakta veya bununla yetinmemektedir. Kanunlarını;  Allah’ın belirlediği kaynağın dışından alan bu kimseler, halklarının iyiliğini düşündüklerini ve yaşam şartlarının gereğini yaptıklarını iddia ediyorlar. Oysa ki, Allah’tan daha alim ve adilmişler gibi veya Allah’tan izinsiz yasa koyan ilahi ortaklarmış gibi kendi yanlarından kanun üreten bu kimselerden daha zavallı, Allah’a karşı daha cüretkar hiçbir canlı yoktur.

“ Yoksa, Allah’ın dinde izin vermediği bir şeyi onlara kanun kılacak ortakları mı var? “ 

               Allah’ın beşer için koyduğu kanun, hiç kuşkusuz fıtrat ve yapısıyla uyumlu olacağını bildiği kanundur. Bu kanunla insan ve büyük evrensel yasalar arasında gerçekleşen mükemmel uyumun nedeni budur. Bunların tümünde ana ilkeleri koyan Allah’tır. Gelişen hayatın getirdiği yenilikler nesbetinde; ama temel ilke ve genel yasaları aşmadan, cüz’i (içtihadi) hükümler çıkarmayı ise insanlara bırakmıştır. Eğer bu konularda da bir anlaşmazlık olursa, onu Allah’a havale edip çözümlerler. Yani Allah’ın insanlar için koyduğu söz konusu temel ilkelere başvururlar. Çünkü asıl ölçü odur. Beşerin, cüz’i (içtihadi) hüküm ve uygulamalarını ölçeceği esas odur. Bu yolla, yasama kaynağı birlik ve değişmezliğini koruyup, hüküm sadece Allah’a ait olmaktadır. Çünkü O, en iyi hakimdir. Bu sistemin dışında kalmak ise, Allah’ın şeriat ve dinine isyandan başka bir şey değildir. Bundan dolayı da en büyük emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i an’il-münker görevini yaşatmak gerekiyor. En büyük emr-i bi’l-ma’ruf, Allah’ın hayat nizamını ve egemenliğini tanımaktır. En büyük nehy-i an’il münker ise, Allah’ın hayat sistemi ve uluhiyetini tanımayanları reddetmektir.  Temel atmadan bina yapmaya imkan yoktur. Öyleyse dağınık güçler; binaların üzerinde yükseltildiği temeli kurmak için toplanıp bir araya gelmelidir.

               Doğrusu Müslümanın toplumsal hayatının dayanağı olan temel çökmüşken, olanca güçleriyle ayrıntıların emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i an’il münkeriyle uğraşan bazı iyi niyetli kimselere, insanın zaman zaman hayıflanıp ağlayası gelmektedir. Çünkü “asıl toplumsal hayatın dayanağı olan” temel konusunda emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i an’il-münker yapmak lazımdır. Mesela, ekonomisinin bütünü faize dayalı olup malının hepsi harama dönüşmüş ve bireylerinin helalinden yemesine imkan kalmamış bir toplumda insanları haram yemekten sakındırmanın ne kadar anlamı olur ki? Bir kere bu toplumun ekonomik düzeni de, toplumsal düzeni de Allah’ın şeriatine aykırıdır. Çünkü ilahi şeriati reddeden bir toplum, Allah’ın uluhiyetini peşinen reddetmiş demektir.

 20.09.2013 – Cuma

Emrullah AYAN

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar

İLKAV Teknik Komisyon