Perşembe, Kasım 21, 2024
Ana sayfa CUMA HUTBELERİ 19.10.2012 Cuma Hutbesi

19.10.2012 Cuma Hutbesi

by İlkav Editor
3,1K 👁
A+A-
Reset

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

 

حُنَفَاء لِلَّهِ غَيْرَ مُشْرِكِينَ بِهِ وَمَن يُشْرِكْ بِاللَّهِ فَكَأَنَّمَا خَرَّ مِنَ

 

Ekitap için tıklayın

السَّمَاء فَتَخْطَفُهُ الطَّيْرُ أَوْ تَهْوِي بِهِ الرِّيحُ فِي مَكَانٍ سَحِيقٍ

 

“Allah’a yönelen, O’na ortak koşmayan kimseler (oldun). Kim Allah’a ortak koşarsa, sanki gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgâr onu uzak bir yere sürüklüyor gibidir.” (Hacc: 31)

Okuduğum ayet imanın yüksek zirvelerinden yuvarlanan müşriklerin halini tasvir eden olağanüstü bir ifadedir. Dayandıkları ana kaidelerini kaybetmek suretiyle yokluğun içine gömülüp giderler. Tevhid kaidesi yok olunca bu sonuç kaçınılmaz olur. Kendilerini güvencede hissedecekleri bir sığınakları yok. Heva ve hevesler her tarafta sarmış onları. Evhamlar onları parçalayıp oraya buraya savuruyor. Kopmaz bir ipe bağlanmamışlardır. İçinde bulundukları varlıkla ilgili değişmez bir temele dayanmak suretiyle istikrar bulamazlar.

Tek olan Allah’a kul olmak, insanı hevanın ve kulların kulu olmaktan korur. Heva ve hevesine ve Allah’tan başkasına kul olmaktan kurtulmadıkça, kendisi için takdir edilen yüksek mertebeye asla ulaşamaz insan…

Yalnız Allah’a kul olmaktan kaçınan çeşitli mercilere kulluk yapmak zilletine düşerler. Onların heve ve heveslerine , şehvetlerine arzularına ve himayesine kul köle olma durumuna düşerler. İnsanı diğer canlılardan ayıran Allah’ın bahşettiği iradelerini kaybetmek suretiyle alçalırlar.Bu halleriyle canlıların en aşağısı hayvan konumuna gelirler, hatta ondan da aşağıya. Daha önce Allah’ın yarattığı en güzel suretteyken alçakların alçağı bir duruma gelirler. Böylece Allah’a kul olmaktan kaçınanlar, kendi hemcinslerine kul olmak suretiyle kula kulluk şerefsizliğini tadarlar. Cehaletlerinden , heva ve heveslerine tabii olmak suretiyle yükselmek uğruna hayatlarını onların hevalarına , görüşlerine ve yönelişlerine göre düzenlemeye başlarlar. Allah’a kul olmaktan kaçınanlar, kabul etmekten ve boyun eğmekten başka seçenekleri olmaksızın tartışılmaz çeşitli “dogma”ların kulu olurlar. “Tarihi dogmalar” …”Değişim dogmaları” gibi insanı her yönden bağlayan ve boynuna kulluk zinciri vuran , korkunç derecede alçaltıcı , zalim ve daha bir sürü materyalist dogmalar…

Yalnızca Allah’a itaat etme suretiyle dini Allah’a has kılmak akide alanında düzen ve anarşizm arasındaki yol ayrımıdır. İnsanların, evham , hurafe ve haksız sultalardan yani çeşitli rablerin arzularına kulluktan , Allah yanında kullarından vasıtalar edinmekten uluhiyetin en başta gelen özelliği de gasp eden , krallar başkanlar ve egemenlerden ,onların rububiyetinden iktidarlarından ve egemenliklerinden kurtulmasıyla bunların tümüne birden kul olması arasındaki yol ayrımıdır.

Tevhid bu şekilde inceden inceye ve bütün boyutlarıyla zihinlerde yer etmedikçe hiçbir toplumsal, siyasi, iktisadi, ahlaki ve uluslar arası düzen, heva ve heveslerden, kasıtlı sapmalardan arınmış olarak, açık, ayrıntılı ve sabit temellere dayanamaz.

Yüce Allah , rububiyette , otoritede , saltanatta ve hakimiyette tek olarak kabul edilmedikçe ve kurallarda bu özelliklerden tamamen soyutlanmadıkça , beşeriyet alçaklıktan, korkudan ve sıkıntıdan kurtulmaz ve Allah’ın ihsan ettiği gerçek şerefi de tatması mümkün değildir.

Yüce Allah , bu yüzden şirkten nehyediyor:

“ Allah ile beraber başka bir ilah edinme! Sonra yerilmiş ve yardımsız bırakılmış olursun.” (İsra 22)

Şirkten nehyetmek ve sonucundan sakındırmak genel bir mesele olduğu halde herkesin konuyu kendisine has ve şahsı için sadır olmuş bir hüküm olarak algılamak için özel bir hitap şeklinde sunulmuştur. Çünkü akide , herkesi bizatihi sorumlu kılan özel bir meseledir. Tevhidden yüz çevirenleri bekleyen akıbet, davranışları yerilmiş ve yardımcısız olarak terk edilmektir. Allah’ın yardım etmediği kişi, ne kadar çok yardımcısı olsa bile terk edilmiş yapayalnız bir kişidir.

Bunun için yüce Allah, tevhidi emrediyor:

“ Rabbin kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretti.” (İsra 23)

Şirki reddettikten sonra gelen tevhid emri…Hüküm suretinde bir emir. Hükmün kesinliği gibi kesin bir emir. Bundan sonra Yüce Allah , muvahhid bir kul ile müşrik bir kulu tasvir eden bir sahne sunuyor.

“ Allah birbiriyle zıtlaşan birçok efendisi olan bir adamla bir tek efendisi olan diğer bir adamı örnek veriyor. Bu ikisi bir olur mu? Hamd Allah’a mahsustur.Buna rağmen onlardan çoğu bilmez.” (Zümer 29)

Yüce Allah, muvahhid bir kul ile müşrik bir kulun durumunu tasvir için birbiriyle çekişen birden fazla efendinin arasında gidip gelen değişen direktifleri ve emirleri arasında şaşkına dönen, bir türlü istikrarlı bir yol tutturamayan değişik hevaları, farklı arzuları ve türlü yönelişleriyle bir türlü efendilerini razı edemeyen bir köle ile bir tek efendisi olan , diğer bir köleyi örnek veriyor. Bu köle efendisinin isteklerini ve emirlerini biliyor, dolayısıyla belli bir program dahilinde efendisine rahatlıkla hizmet ediyor. Bunların ikisi elbette bir olamazlar. Bir tek efendiye hizmet eden , enerjisini ve dikkatini toplar, programını belirler, bundan sonra yakini bilgi ve istikametin nimetinden yararlanır. Birbiriyle çelişen birçok efendiye hizmet edene gelince, sürekli sıkıntı içinde azap çekmekte ve bir türlü bir istikamet tutturamamaktadır.Bütün efendilerini hoşnut etmek bir yana birini dahi hoşnut edemez.Hidayet üzere olmayan müşriğin halini çok güzel tasvir ediyor bu örnek…

’’Yüzü koyun sürünen mi daha doğru yoldadır, yoksa düpedüz doğru yolda yürüyen mi?’’ (Mülk 22) Bu ayette birincilerin durumu, Allah’ın yolundan sapan, bedbahtların halidir.Allah’ın değişmez fıtri yasalarıyla çelişen, doğru yoldan mahrum olanların yoludur.Onlar yürürken kainat kanunlarının tersine bir yol tutarlar.Bu yüzdende sürekli bir çatışma, devamlı kayma ve ebedi bir yorgunluk ve sapıklık içinde kalakalırlar.

İkincilerin durumu kendisini Allah’ın yoluna veren, Allah’ın hidayetiyle yol alan, düzgün ve mamur yollarda değişmez ilahi yasalar doğrultusunda yol alan mesut kişilerden oluşan iman kervanının halidir.Bu yol canlı cansız, varlık kervanının katettiği yoldur. Şurası kesindir ki iman hayatı, kolaylık, istikamet ve doğruluktur.Şirk hayatı ise, zorluk, düşkünlük ve dalalettir.

Hangisi daha doğru yoldadır?Gerçekten cevaba gerek var mıdır?Hayır.Bu soru, cevabını da içinde taşımaktadır.

Şüphesiz şirk, kullarının Allah ile bağlarının kesilmesi halidir.Müşrilerin mağfiret ümidi yok demektir; bu dünyadan müşrik olarak ayrıldılarsa…Çünkü Allah ile bağları kopuktur.Evrenin safhalarında ve Rasullerin öncülüğünde bulunan tevhid delilleri, önünde bulunduğu halde, şirk koşan ve şirkten tevbe etmeden; muvahhid bir hayata dönmeden dünyadan ayrılan kişi birçok iyi özelliklere ve yaralı davranışlara sahip olsa bile fıtratı bozulmuş bir kişi olarak cehennemi boylayacaktır. Bu büyük ve açık günahtan başka , bu korkunç zulümden hariç diğer bütün günahlar, tevbe etse de – bazı rivayetlere göre- etmese de af olunacaktır. Ancak kul Allah’ın mağfiretinden ümidini kesmedikçe, O’nun rahmetinin günahından çok daha geniş olduğunu bildikçe…

Tevhid çağrısı, bütün şekilleri ve anlamıyla hayata çağrılır.

“ Ey iman edenler, size hayat verecek şeye davet ettiklerinde Allah’a ve Rasulüne icabet edin.”

Şüphesiz Rasulullah (s.a.v) onları , kalplere ve akıllara hayat veren bir akideye tabi olmaya çağırıyor.Ancak bu çağrı sayesinde, cehalet ve hurafenin evhamından, efsanelerin baskısından, görünen sebeplere ve kahredici dogmalara kulluk alçaklığından , şehvetlere ve Allah’tan başkalarına kul olma zilletinden kurtulurlar.

19.10.2012

Emrullah AYAN

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar

İLKAV Teknik Komisyon