F Tipi tabutluklarındaki tecriti protesto etmek için 265 Gündür ölüm orucunda olan Behiç Aşçı’nın durumunu görüşmek üzere Behiç Aşçı’nın ailesi, Özgür-Der, Mazlumder, İHD ve Hukukçular Derneği 26 Aralık günü TBMM Başkanı Bülent Arınç’la görüşecek.
Hürriyet Gazetesi'nde yayınlanan haberin metni: Avukat Behiç Aşçı'nın F Tipi cezaevlerindeki koşulları protesto amacıyla başladığı ölüm orucu 265'inci gününe girerken, TBMM Başkanı Bülent Arınç, eylemin sona ermesi için girişim başlatıyor. Arınç, önce Avukat Behiç Aşçı'nın ailesini kabul edecek, sonra da kendisiyle telefonda görüşerek eylemi bırakmasını önerecek.
Elde edilen bilgilere göre Bülent Arınç telefonla Behiç Aşçı’yı arayarak ve bu konuda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Adalat Bakanı Cemil Çiçek ile görüşeceğini söylemesi bekleniyor.
Efendisi de bir hukukçu olan Arınç, Aşçı'nın da bir hukukçu olduğunu, sorunları konuşarak ele alabileceklerini dile getirecek.
Arınç daha sonra Erdoğan ve Çiçek ile görüşerek F tipi cezaevlerinde bazı düzenlemelerin yapılması talebinde bulunacak.
Geçen hafta, Bülent Arınç'a Özgür-Der Genel Başkanı Hülya Şekerci, İLKAV Başkanı Mehmet Pamak, Hukukçular Derneği Başkanı Hüsnü Tuna, İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım, Mazlum-Der Genel Başkanı Ayhan Bilgen, Medeniyet Derneği Genel Başkanı Ömer Küçükağa, AKABE Vakfı Başkanı Hasan Hafızoğlu, AKDAV Başkanı Fikret Özdemir, Tüketiciler Birliği Genel Başkanı Bülent Deniz, Öğretmen-Sen Genel Başkanı Yusuf Tanrıverdi, İHADER Başkanı Osman Karahan'ın da aralarında bulunduğu 17 sivil toplum örgütü ile Abdurrahman Arslan, Abdurrahman Dilipak, Ahmet Varol, Ali Bulaç, Hakan Albayrak'ın aralarında bulunduğu 23 yazar ve aydın, ortak bir mektup gönderdi.
“F Tipi Sorununa Duyarlılık ve Sorumluluk Çağrısı” adı verilen mektupta, ”F tipi cezaevlerinde uygulanmakta olan tecrit sorununun, son yılların önemli gerilim maddelerinden biri olarak ülke gündeminde yer aldığı” belirtildi.
Mektupta, Aralık 1999 tarihinden bu yana F tipi cezaevlerinde başlatılan tecrit uygulamasına karşı gerek içeride tutuklular tarafından, gerekse dışarıda tutuklu yakınları tarafından sürdürülen eylemlerde ölümlerin sürdüğü anlatılarak, bugüne kadar 122 insanın ölümüne yol açan bu sorunun çözümü ve toplumsal gerilim odaklarından biri haline gelen bu sıkıntının giderilmesi noktasında sorumluların herhangi bir somut çabasının görülmediği savunuldu.
“Cezaevlerinde süregelen tecrit dayatmasına karşı itirazları, tepkileri, talepleri görmezden gelmenin, gerek hukuk ilkeleri, gerekse de insan haklarıyla çelişen bir tutum olduğu” belirtilen mektupta, şu görüşlere yer verildi:
"Açıktır ki hapis cezası bir hak mahrumiyetidir ve en temel hak olan özgürlüğün kısıtlanmasını içerir. Tecrit ise ceza içinde ikinci ceza olmaktadır. Tecrit, hukuki boyutuyla karşı çıkılması gereken bir uygulama olduğu gibi, siyasi açıdan da tavır almaya gerektiren bir sorundur. Ölümlere yol açan bir soruna, 'bitmiştir, kapanmıştır' tarzıyla yaklaşmak, olsa olsa siyasetin ve toplumsal sorumluluğun ölümüne işarettir. Ölümlere yol açan ve vicdanlarda derin kırılmalar meydana getiren tecrit sorununa karşı hükümetin basit bir düzenleme yapıp, kanayan bu yarayı iyileştirme çabasına girmekten kaçınmasını anlamak mümkün değildir.”
Mektupta, “avukat Behiç Aşçı'nın tecrit dayatmasına karşı aylar önce başlattığı ölüm orucu direnişinde tehlikeli bir sona doğru ilerlediği” vurgulanarak, “Müvekkillerinin hukukunu korumak, bir türlü duyulmak, görülmek istenmeyen taleplerini seslendirmek için bir avukatın ölüme yatması şimdiden bu ülkenin insan hakları sicilini lekeleyen bir görüntü doğurmuştur” denildi.
Mektupta ayrıca, Aşçı'nın eyleminin yetkililerden olumlu bir yaklaşım sadır olmazsa ölümle sona ereceği, bunun ise toplum için ağır bir yük ve vebal anlamı taşıdığı vurgulanan mektupta, şu görüşler dile getirildi:
“Bizler İslami duyarlılık sahibi şahıslar ve kuruluş temsilcileri olarak ülkemiz cezaevlerinde yaşanan tecrit sorununun zannedildiği gibi sadece sol muhalif kesimlerin gündemleştirmeye çalıştığı bir konu olmadığına, sorunun temelinde insan hakları ve elbette İslami değerler açısından ciddi bir sorun olduğuna inanıyoruz. Ülkeyi geren, huzursuz eden sorunlar demetinden birisi olarak algıladığımız bu sorunun adalet ve hakkaniyete uygun bir tarzda çözülmesinin toplumsal barışa katkıda bulunacağını düşünüyor, bu soruna dair yapılacak bir düzenlemenin olumlu yankılar getireceğine inanıyoruz. Bu kaygılar ve temennilerle, kendilerini toplumsal sorunlar konusunda sorumlu bireyler olarak gören insanlar olarak yeni bir ölüm vakasının daha gerçekleşmemesi için yetkilileri harekete geçmeye çağırıyoruz.”