Kudüs günlerinde mutlaka ve en fazla Kur’an ve ümmetin Kur’an’la ilişkisi üzerinde durulmalıdır.
İslam coğrafyasının birçok bölgesinde Ramazan ayının son cuması düzenlenen Kudus günü etkinlikleri çerçevesinde, İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı’da İLKAV Konferans Salonunda bir etkinlik düzenlendi. Kuran-ı Kerim okunarak başlayan program, Kudus ve Filistin direnişi hakkında yazılmış birbirinden güzel ezgilerle ve şiirlerle devam etti. İzgilerin ardından Filistin İslami direnişinin seyrini görüntülerle ve fotoğraf kareleriyle anlatan, bir sinevizyon gösterisi yapıldı. Sinevizyon gösterisinin her karesinde her gün birkaç evladını şehid vererek güne başlayan, buna rağmen azgın vampirlerden korkmadan direnen, onurlu yiğitler, izzetiyle bu yolda canını vermiş şehidler anıldı.
Programa konuşmacı olarak katılan Mehmet Pamak; direnişin kalbi, küresel intifadanın fiili merkezi Kudus’ün ve mescidi aksanın önemine değinerek başladı. “Kudüs’ün ve Mescid-i Aksa’nın önemi, Kur’an’da çevresinin mübarek kılındığının ifade edilmesinden, ilk kıblemiz olmasından ve Kudüs’ün Peygamberler şehri olmasından kaynaklanmaktadır. Bu sebeple Filistin’in ümmetin sorunlarının içinde merkezi bir konuma sahip olması ve Filistin’de yarım asrı aşkın zamandan beri yaşanan büyük ıstıraplar, acılar, katliamlar, soykırımlar Kudüs günlerinin önemini ve ciddiyetini ortaya koymaktadır. Kudüs gününün Ramazan’ın son Cuma günü olarak ilan edilmesi anlamlı bir konuya da dikkat çekmektedir ki, o da Ramazan’ın, insanlığı karanlıklardan aydınlığa çıkaracak mesajı taşıyan ve insanlığa şeref kazandıracak olan Kur’an’ın inzalinin başladığı ay olmasıdır. O halde Kudüs günlerinde mutlaka ve en fazla Kur’an ve ümmetin Kur’an’la ilişkisi üzerinde durulmalıdır. Çünkü ümmetin bu halde olmasının, Kudüs’ün işgal altında bu kadar uzun zaman kalmasının da en önemli sebebi, ümmetin Kur’an’dan uzaklaşarak Allah’ın yardımını hak eden konumunu kaybetmiş olmasıdır.”
Konuşmasında ümmetin Kudüs’ü kaybetmesinin sebebleri üzerinde duran Pamak, “ Ümmet, vahiyden koparak cahiliye karanlığına sürüklendiği için onurunu ve Kudüs’ü kaybetti. Ümmet vahiyle yeniden izzet kazanmadan Mescid-i Aksa kurtulmaz ” dedi. Pamak şöyle devam etti: “Bugün halkı Müslüman ülkelerin başkentlerinin çoğunluğu Vahye aykırı yönetimlerin hâkimiyetinde, ülkelerini ve toplumlarını tevhide aykırı, ümmet bilincini dışlayan cahili ulusalcı sistemlerle yönetiyorlar. İşte tüm bu cahili devletler bugün İsrail terör devleti ve hâmisi ABD ile şu veya bu biçimde işbirliği içindedirler. Türkiye ise, terör devleti İsrail’i ilk tanıyan devletlerden birisi olup, o gün den beri ABD – İsrail ekseninde İslam karşıtı çizgide bulunuyor. Hâlâ Filistinli kardeşlerimize bomba ve füze yağdıran İsrail’in katil uçakları Türkiye semalarında eğitiliyor. TSK’nin silahları ve uçakları İsrail’de modernize ettiriliyor. Askeri ihaleler İsrail’e veriliyor. Askeri istihbarat ve eğitim işbirliği anlaşmaları var. MOSSAD Türkiye’de MİT’le işbirliği içinde operasyon bile yapabiliyor. AKP döneminde de, göstermelik kimi çıkışlara rağmen tüm bunlar sürüyor. Üstelik İsrail bayrağındaki iki çizgi Nil ve Fırat’ı temsil ediyor. İsrail, Fırat’a kadarki Türkiye toprağının “Arz-ı Mev’ud” (vaat edilmiş Topraklar) olduğunu ve bu bölgeyi alacağı iddiasını sürdürüyor. Türkiye’yi bölmek iddiası da, gücü de olmayan mazlum Kürt halkını, bu paranoya ile yıllardır baskı ve zulüm altında tutanların, Türkiye’yi bölme iddiası da, buna yetecek gücü de olan ABD ve İsrail ile stratejik ortaklık kurup, bu konudaki iddia ve haritalar açıkça ortada dururken de bu işbirliğini ısrarla sürdürmeleri, utanmazca bir tutum ve ikiyüzlülük içinde olduklarının göstergesidir. Bu durum, Türkiye’ye egemen oligarşi ve yönetimlerin bölünme korkusu konusunda samimi ve ahlaklı olmadıklarını da göstermektedir.”
Konuşmada Filistin halkının direniş mücadelesinde bizim üzerimize düşen sorumluluklara da değinildi. “Yarım asrı çok aşan bir süreden beri, ahlaksız ve vahşi bir işgale, soykırıma karşı direnen mazlum Filistin halkının mücadelesi gerçekten bizi çok yönlü ilgilendirmeli ve hemen çok yönlü bir biçimde harekete geçirmelidir. Bize düşen asgari sorumluluk şudur: Bir yandan, Filistin’deki onurlu direnişi sahiplenip çok yönlü desteklemeliyiz. Hepimizin sorumluluğu olan bir davayı Filistin’in fakir mazlum halkının ve tanklara taşla karşı koyan çocuklarının zayıf omuzlarına bırakmaktan utanarak sorumluluklarımızı üstlenmeliyiz. Öncelikle, bizden alınan vergilerle İsrail’e destek veren işbirlikçi yönetimlere ve ülkemize zorbalıkla egemen olan oligarşiye itiraz edip hesap sormalıyız. Bizden alınan vergilerden, Filistinli kardeşlerimizi katleden katillere fon aktarılmasına karşı çıkıp, bu tür desteklerin kesilmesi için ciddi mücadeleler yapmalıyız. İsrail terör devletinin vahşetlerini anlatıp kamuoyu oluşturmalıyız. Dua ve yardımlarımızla Filistinli kardeşlerimizin yanında yer almalıyız.”
Konuşmanın son bölümünde Ümmetin kurtuluş reçetesi üzerinde duruldu“Allah’ın yardımına müstahak olmadan galibiyet ve kurtuluş yoktur” şeklinde konuşan Pamak, aşağıdaki ayetleri hatırlatarak konuşmasına son verdi.
“Sizin dostunuz (veliniz), ancak Allah, O'nun elçisi, rüku' ediciler olarak namaz kılan ve zekatı veren mü'minlerdir. Kim Allah'ı, Resûlü’nü ve iman edenleri dost (veli) edinirse, hiç şüphe yok, galip gelecek olanlar, Allah'ın taraftarlarıdır (Hizbullahtır).” (Maide 55-56)
“Allah size yardım ederse, size galip gelecek yoktur. Eğer sizi yardımsız bırakırsa, o zaman sonra size kim yardım edebilir? Mü'minler, ancak Allah'a tevekkül etsinler.” (Ali İmran 160)
Konuşmanın ardından program, Kudüs civarında imanın libasını giymiş Filistinli kardeşlerimiz için yapılan dualarla ve Cuma namazının kılınmasıyla sona erdi.