“Sözde “Cumhuriyet”in 85. Yıldönümünde
Askeri Saltanat Devam Ediyor”
Askeri vesayet rejiminde sultanlık yapan asker bürokratların ve yardımcıları kimi yargıç ve savcıların konumları ve cüretkârca gerçekleştirdikleri hukuksuzluklar, bu ülkede asker ve yargı bürokratlarının öncülüğünde ve sömürücü büyük sermayedarlar ile besledikleri medyanın desteğinde bir bürokratik diktatörlüğün “Cumhuriyet” diye yutturulduğunu apaçık ortaya koymuyor mu? Bu yüzden, “Resmi İdeolojinin Bayramı” olarak kutlanan 29 Ekim’ler, bir avuç egemen azgın beyaz azınlığın, kendilerine iktidar ve rant sağlayan sistemin oluşumu bakımından sevinç günü iken, bu oligarşi tarafından ezilen, sömürülen, horlanan, aşağılanan, itilip kakılan, kaynakları hortumlanıp sefalete mahkum edilen, hak ve özgürlükleri gasp edilen, keyfi ideolojik uygulamalarla, baskı ve yasaklarla hizaya sokulmaya çalışılan, kendisi olmasına ve kendisini gerçekleştirmesine fırsat verilmeyen, İslami ve kavmi kimlikleri tehdit-düşman ilan edilerek inkarcı-asimilasyoncu politikalarla yok edilmeye çalışılan, onuru kırılan, şahsiyeti yok edilmeye çalışılan büyük kitlelerin ise hüzün ve ıstırap günleri olmayı temsil etmiyor mu? O halde geniş kitleler için böyle acı bir anlamı olan günleri, üstelik “Cumhuriyet” kavramını da istismar ederek bayram olarak dayatmak yeni bir zulüm olmuyor mu?
Resmen saltanatın kaldırılmasının ilanına rağmen, Kemalist kadrolar “halka rağmen halk için” sloganıyla, modern bir saltanat oluşturmuşlar, halkı/cumhuru ve halkın değerlerini, kültürünü aşağılayarak kendi tercihleri olan Batılı emperyalist devletlerin seküler kültürünü bütün halka dayatan bir politika izlemişlerdir. Batının seküler hayat tarzını, kültürünü, kıyafetini ve düşüncesini esas alan resmi ideoloji, zamanla bireysel ve toplumsal hayatın bütün alanlarını kuşatıp dönüştürmesi gereken bir “din” haline getirilmiştir. İşte bu uygulama “Cumhuriyet”i rafa kaldırmış, oligarşiyi ülkenin efendisi modern sultanlar, halkı da köle haline dönüştürmüştür. İlkokuldan üniversiteye kadar, emperyalist Batının paganist seküler kültürünün ulaşılması gereken çağdaş kültür olarak empoze edilmesi, pozitivist Batı düşüncesinin eğitimi, kültürü ve insani olan her alanı kuşatması, insanımızı kendine ve Rabbine yabancılaştıran eğitim/öğütüm programlarının uygulanması, özgün kültür alanında yozlaşmaya, batılı da, kendisi de olamayan niteliksiz ve kimliksiz nesillerin ortaya çıkmasına ve sonuçta toplumsal çürümeye yol açmıştır. İnsanın hayvandan geldiğini iddia eden Darwinizm’in “yaratılış inancı” yerine ikame edilmesiyle gerçekleştirilen, insanın tanımı ve konumu hakkındaki büyük sapma sonucunda insani ve fıtri erdemlerde kirlenme ve çürüme yaşanmış, insanlık onuru ayağa düşürülmüştür. Akıl ve ilim devre dışı bırakılıp, batının seküler paradigmasının ve ideolojik önyargılarla kuşatılıp kirletilerek selim olma vasfını kaybetmiş aklının ürünü olan basit ve sapkın anlayışlar dogmalaştırılarak dayatılınca, tıpkı Batıdaki gibi “insan insanın kurdu” haline dönüştürülmüş ve yaşanmakta olan büyük yozlaşma kaçınılmaz bir sonuç olarak ortaya çıkmıştır.
Askeri vesayet rejiminde sultanlık yapan asker bürokratların ve yardımcıları kimi yargıç ve savcıların konumları ve cüretkârca gerçekleştirdikleri hukuksuzluklar, bu ülkede asker ve yargı bürokratlarının öncülüğünde ve sömürücü büyük sermayedarlar ile besledikleri medyanın desteğinde bir bürokratik diktatörlüğün “Cumhuriyet” diye yutturulduğunu ve halka da zorbalıkla dayatıldığını apaçık ortaya koymuyor mu? Bu yüzden, “Resmi İdeolojinin Bayramı” olarak kutlanan 29 Ekim’ler, bir avuç egemen azgın beyaz azınlığın, kendilerine iktidar ve rant sağlayan sistemin oluşumu bakımından sevinç günü iken, bu oligarşi tarafından ezilen, sömürülen, horlanan, aşağılanan, itilip kakılan, kaynakları hortumlanan, sefalete mahkûm edilen, hak ve özgürlükleri gasp edilen, keyfi ideolojik uygulamalarla, baskı ve yasaklarla hizaya sokulmaya çalışılan, kendisi olmasına ve kendisini gerçekleştirmesine fırsat verilmeyen, İslami ve kavmi kimlikleri tehdit-düşman ilan edilerek inkarcı-asilimilasyoncu politikalarla yok edilmeye çalışılan, onuru kırılan, şahsiyeti yok edilmeye çalışılan büyük kitlelerin ise hüzün ve ıstırap günleri olmayı temsil etmiyor mu? O halde geniş kitleler için böyle acı bir anlamı olan günleri, üstelik “Cumhuriyet” kavramını da istismar ederek bayram olarak dayatmak yeni bir zulüm olmuyor mu? 27 Mayıs bu yüzden “Resmi Bayram” olmaktan çıkarılmadı mı?