Hutbe: Mü’minler! Kendinizi ve Ailenizi Ateşten Koruyunuz.
“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakacağı insanlar ve taşlar olan cehennemden koruyun.” (Tahrim: 6)
Bir mü’min, kendisinin hidayeti ve kalbinin ıslahıyla mükellef olduğu gibi aile ve evinin de hidayet ve ıslahıyla mükelleftir.
İslâm, aile dinidir. Bu bakımdan âyet-i kerime, mü’minin ailesi ve evine karşı sorumluluk ve görevlerini ifade etmektedir. Çünkü “Müslüman ev”, Müslüman cemaatin çekirdeğidir. Cemaati oluşturan hücrelerden biridir. Canlı bir varlık durumunda olan İslâm toplumu, işte bir araya gelen bu hücrelerin ürünüdür.
Mü’min bir ev, bu akîdenin bir kalesi demektir. Şu halde bu kalenin kendi içinde sağlam ve sarsılmaz bir yapıya sahip olması gerekir. Her bireyin kendi tarafını koruması ve gedik açılmasına müsaade etmemesi gerekir. Aksi takdirde saldırgan bir düşmanın bu kaleyi içten vurup dağıtması zor olmayacaktır. Bu bakımdan mü’minin görevi; en başta aile ve evini davet etmektir. Bu kalenin iç güvenliğini sağlamaktır. Daveti dışarıya götürmeden önce evin içindeki gedikleri kapatmaktır. Bu görev için Müslüman bir annenin de bulunması gerekir. Çünkü Müslüman baba, tek başına kalenin güvenliğine yetmez.
Demek ki, bir baba ve bir annenin varlığı kız ve erkek çocukları korumak için şarttır. Çünkü sadece erkeklerden meydana gelen bir toplulukla İslam toplumunu kurmaya çalışmak boşuna bir iştir.
Kadın, bu toplumun vazgeçilmez bir gereğidir. Çünkü kadın, yeni neslin koruyucusudur. Yeni nesil ise, geleceğin tohum ve meyvesidir. Bundan dolayı Kur’an, hem erkeklere, hem de kadınlara inmiştir. Evlerini İslâmî programa göre düzenleyen mü’minlere hem kendi nefislerinin, hem de ailelerinin sorumluluğunu yükleyen Kur’an diyor ki:
“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi cehennemden koruyun.”
İslam davetçilerinin bu noktayı çok iyi anlamaları gerekir.
Çabanın başlangıcı eve; zevceye, anaya, çocuklara ve bundan sonra da tüm aileye yönelik olmalıdır. Müslüman kadın yetiştirmeye fazlasıyla önem verilmelidir. Çünkü bu, “Müslüman bir yuva” oluşturmanın vazgeçilmez bir gereğidir. “Müslüman bir yuva” kurmak isteyen kimse, öncelikle Müslüman bir hanım bulmak zorundadır. Aksi takdirde Müslüman cemaatin kuruluşu gecikip uzayacaktır. Çünkü Müslüman hanımı olmayan bir evin, pek çok boşluk ve gediği olacaktır.
İlk İslâm cemaatinin işi, bugünümüzle kıyaslanmayacak kadar kolaydı. Medine’de kurulan İslâm toplumuna egemen olan; İslâm’dı. Beşer hayatına ilişkin arı-duru düşüncesiyle ve bu düşüncenin ürünü olan şeriatıyla İslam’dı. Kadının da erkeğin de başvurduğu merci, Allah ve Rasulüydü. Allah ve Rasulünün hükmüydü. Bir hüküm indiğinde bu nihaî karardı. İşte böyle bir toplumun varlığından ve bu topluma İslâmî düşünce ve geleneklerin egemen oluşundan dolayı kadının yetişmesi gerçekten kolaydı. İslâm’ın istediği şekilde yetişmesi için kolaydı. Kocalar açısından da kolaylık vardı. Çünkü gerek hanım ve gerekse çocuklarını kolayca İslâmî metodun doğrultusunda eğitip yetiştirebiliyorlardı.
Ne var ki, günümüzde tamamen değişik bir konumdayız. Çünkü bir cahiliyenin içinde yaşıyoruz. Toplumu cahilî, kanunları cahilî, ahlakı cahilî, gelenekleri cahilî, nizamı cahilî, edep ve kültürü cahilî olan bir ortamda yaşıyoruz. Tabiatıyla kadın bu cahilî toplumla etkileşim içindedir. İslâm’a icabet etmek istediği anda bu toplumun ağırlık ve eziciliğini ensesinde hissetmektedir. Kadının kendi kendisine İslâm’ı bulması veya kocası, kardeşi ve babası vasıtasıyla tanımış olması bu gerçeği değiştirmez.
Dünün erkeği de, kadını da, toplumu da bir tek düşünce, bir tek hüküm ve bir tek önderliğe başvuruyordu. Ama günümüzde böyle mi? Erkek, pratik hayatta hiçbir geçerliliği bulunmayan mücerred bir dünya görüşüne başvurmaktadır. Kadın ise, bu dünya görüşüne ezdirilmektedir. Yani, İslâm’a düşmanlık ilan eden serkeş cahiliye toplumunun baskısı altında ezilmektedir. Şurası şüphesizdir ki, kadının cahilî toplum ve geleneklerden gördüğü baskı, erkeğinkinden kat kat fazladır. Bundan dolayı mü’min erkeğin görevi de kat kat artmaktadır. Çünkü böylesine ezici bir baskı ve korkunç bir saplantı ortamında hem kendisini hem de ailesini ateşten korumak zorundadır. Bu bakımdan mü’min erkek, görevinin ağırlığını kavramalıdır. Bunun için, kat kat çaba sarfetmesi, yani ilk Müslüman cemaatindeki kardeşinden kat kat fazla çalışması şarttır.
Öyleyse bir yuva kurmak isteyen kimsenin en başta gelen görevi; evini koruyacak bir hanım aramaktır. Kendisiyle aynı kaynaktan, yani İslâm’dan gelen düşünceyi paylaşacak bir hanım… Tabii ki bu uğurda bir takım fedakarlıkları göze alacaktır. Yani kadının yalancı güzelliğini önemsemeyecektir. Etli, kanlı ve zengin olmasından feragat edecektir. Cahiliye toplumunu süsleyen göz kamaştırıcı cilveleri istemeyecektir. Neden? Dindar birini bulmak için. Müslüman bir yuva ve kalenin kurulmasında kendisine yardımcı olacak birini bulmak için… İslâmî dirilişten yana olan mü’min babaların vazgeçilmez görevi ise, bu dirilişi sağlayacak canlı hücrelerin ellerinde bulunduğunu bilmektir. Ve bu hücreleri, henüz başkaları el atmamışken İslâmî davetle eğitmek, hazırlamak ve yetiştirmektir. Çünkü mü’min babalar, kendilerine seslenen Yüce Allah’a icabet etmek zorundadırlar.
“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi cehennemden koruyun.”
25.12.2020
Hazırlayan: Emrullah AYAN