Hutbe: Gerçek ticaret
“Ey iman edenler, sizi acı bir azaptan kurtaracak bir ticareti haber vereyim mi? Allah’a ve Rasulü’ne iman edersiniz, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Bu, sizin için daha hayırlıdır; eğer bilirseniz.” (Saff: 10, 11)
Kıymetli müminler, bugün Hicri zilhicce ayının 1’i 1445/Cuma. Rabbimiz bizleri razı ve memnun olacağı günleri, ayları yaşatsın, ömrümüze bereket versin. Bugünkü hutbemiz ticaret üzerine olacak.
Ticaret kar elde etmek amacı ile emek ve çaba harcamak, kazanmak için terlemek diye tarif edilebilir. Ve ticaret konu olduğunda hemen akla dünyevî anlamda kazanmak veya kaybetmek gelmektedir. Oysaki gerçek ticaret ve yatırım âhirete ilişkin olan uhrevî yatırım ve ticarettir. Dünyevî ticarette kişi zarar etse bile geçicidir, telafisi mümkündür. Ancak âhirete müteallik yapılması gerekenlerin yapılmaması veya yanlış yapılması, eğer tevbe edilmemişse böylesi bir hayatın telafisi mümkün değildir, dönüşü yoktur.
İşte Rabbimizin teğabun, (aldanma günü) dönüşü olmayan gün diye tarif ettiği “o gün” gelmeden Kur’an’ın uyarılarına kulak vermek gerekmektedir. Rabbimiz lutfetmiş, merhamet etmiş biz kullarına âhiretin acı azabından kurtulmanın yollarını göstermiştir Kitabında. Hutbemin başında okuduğum âyetler öğüt alanlar için bir müjde hüviyetinde iken, âyetlere masal muamelesi yapanlara da uyarı mahiyetindedir. Bu muamele ister inkâr, ister kabul kaynaklı olsun sonuç değişmemektedir.
Saff suresi 10. âyetinde hayatın bir ticaret olduğundan haber vermektedir. İnsana verilen sağlık, zaman, aile, çocuk, malî imkânlar birer ihsan, birer nimettir. Rabbimiz tüm bu verilenlerin vahyin denetimi ile büyük kazanımlara vesile olabileceğini haber vermektedir. Bu uyarıya kulak verilmemesi durumunda ise kişiyi acı bir azabın beklediğini de bildirmektedir.
11. âyet ise kurtuluşun özet bir reçetesini müjdeliyor. “Allah’a ve rasulüne iman edersiniz, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz.” âyetin birinci bölümü imanı ikinci bölümü ameli ortaya koyarak tarihteki akâid tartışmalarının aksine İslâm’ın birçok âyette vurgulandığı üzere özetini sunuyor. (2/6, 31/7, 36/10) Yani o günün dehşetinden ve âhiretin acı azaptan kurtuluş, ancak kitabî bir Allah ve kitabi bir rasul telakkisi ile mümkündür. Burada dikkat edilmesi gereken husus bilgisiz kalabalıkların veya ana babadan intikal eden Allah ve Rasul imanı değil burada bahsedilen. Böyle bir iman Rasulullah’ın döneminde cahiliye Araplarında da mevcut olan bir iman idi. Ancak bu Allah’ın kabul edeceği bir iman değildi. Yani yücelerde, göklerde dünyaya ve hayata karışmayan bir ilah anlayışı, edinilen putların sevgisinin inanç unsuru olarak görülen atalardan intikal etmiş olan inanç ve âdetlerin dinleştirildiği bir din telakkisi.
Kur’an 13 yıl Mekke’de Allah’ı, sıfatlarını, isimlerini, tevhidi, şirki ve ilkelerini anlattı. Allah’ın rabliği ve ilahlığı geçmişte Firavun, Nemrut ve benzer kişi ve kurumlarla paylaşmadığı gibi şimdi ve kıyamete değin de hiçbir kişi ve kurumla da paylaşmayacağını kafalara kazıdı. Allah’ın yanı sıra ilah edinilen şahısların velev ki salih insan veya peygamber olsun âhirette insana hiçbir yararının olmayacağını açık bir şekilde beyan etti. Allah’ın hayatın her alanına dair hükümlerinin bulunduğunu günün veya gecenin başka sahibinin olamayacağını, melikliğin ve mülkiyetin hiçbir cüzünün bir başkasına verilemeyeceğini net ifade ve örneklerle anlattı.
Rasule imanın çerçevesi de Allah tarafından Kur’an’da detaylı olarak belirmiştir. Âyet böyle bir rasule imanı şart koşmaktadır. Bu doğrultuda risalet bütün detayları anlatılıp yanlış rasullük algısı örneklerle izah edilip reddedilmiştir. Kur’an, yiyip-içen, çarşı-pazar gezip dolaşan, acıkan, susayan, üzülen yani insan bir resulden bahseder ve onun örnek alınıp itaat edilmek için görevlendirildiğinden bahseder. Vahiy alan onun ötesinde yerden ve gökten mucizeler fışkırtmayan, gaybı, kıyametin ne zaman kopacağını bilmeyen, kendisine bile fayda ve menfaat temin edemeyen, yani doğan, yaşayan ve bir süre sonra ölen bir rasulden ve ona imandan bahseder.
“Biz her peygamberi ancak Allah’ın izni ile kendisine itaat olunmak için gönderdik.” (Nisa: 44)
Kurtuluşun gerçekleşmesi için sahih bir Allah ve rasul imanından sonra, mal ve canın Allah yolunda sarf edilmesine gayret göstermek. Zaten Allah’a ait olan emaneten bizlere verilmiş olan imkânların nimetlerin yine O’na ve O’nun yoluna sunulması. Bunun en güzel müşahhas örneğini bugünlerde Gazze’nin küçüklü-büyüklü, kadınlı-erkekli, yiğitlerinde görüyoruz. Bu sabır ve direnişi Doğu Türkistan’da, Keşmir’de, Arakan’da görüyoruz. Onların mucizevî mücadelesini ibretle Müslüman olmayan erdemli batı gençliğinin ve insanlığının canhıraş desteği ile Müslüman halklar izlemekte yöneticiler de çok sert sloganlar atarak bu mücadeleye sözüm ona büyük destekler vermekte ve büyük fedakârlıklar yapmaktadırlar. (!)
Böylesi büyük bir kurtuluş ve mükâfaat Allah’a ve rasulüne inanıp, salihât nevinden namaz, oruç, ufak tefek infak, birkaç basın açıklaması ve bazı sosyal medya etkinliği ile elde edilebilecek ucuzlukta değildir. Bu kurtuluş maldan ve candan fedakârlık ister, dertlenmek ve bu dert ile Kur’ânî hakikatleri çevresine söz ve fiil ile aktarma gayreti ister. Ne yapalım Gazze’ye gidip savaşacak halimiz mi var? demek yerine tüm yeryüzünde Allah’ı ve Rasulünü hayatın dışına iten, atan anlayış ve ideolojilerle, batının çürümüş yaşam tarzına aşağılık kompleksi ile özenen taklitçi zihniyet ile vahyin ışığında aralıksız mücadele ister. Selam bu mücadeleyi Kur’an’ın gölgesinde yılmadan, usanmadan yerine getirenlere olsun.
07.06.2024
Hazırlayan: Hayati İSAOĞLU
Hutbe: Gerçek ticaret
https://youtu.be/JYPoA86VUQA
291