“Allah’tan daha çok ahdine vefâ gösterecek olan kimdir? O halde, akdettiğiniz şu biattan dolayı size müjdeler olsun, işte o, fevz-i azim (büyük ve ebedî kurtuluş) budur.” (Tevbe: 111)
Bir mübarek Kur’an ayı Ramazan’ı daha geride bıraktık. Rabbimiz Allah, tutmuş olduğumuz oruçları ve yapmış olduğumuz bütün taat ve ibadetlerimizi kabul buyursun.
Başarı, yeryüzünde iddia sahibi herkesin ulaşmak isteyeceği bir sonuçtur. Ancak, bir mü’mini diğer insanlardan ayıran, hedeflediği sonuçların dünya ile kayıtlı olmayışıdır. Mü’minler için her durum ve zamanda hiç değişmemesi gereken tavır, tevhid ve adaletten ayrılmamaktır. Kalbinde iman yer etmiş olanlar, günübirlik kazanımlar için ilahî vahyin evrensel ilkelerinden taviz vermezler.
Birçok mü’minin görece dünyevî başarılar karşısında büyülendiği, bazen savrulduğu bir dönemde neyin gerçek başarı, neyin sahte kazanım olduğunu belirlemek daha da bir önem arz etmektedir. Bu hutbemizde Kur’an’ın yaklaşık otuz ayetinde geçen fevz-i azîm, fevz-i mübîn ifadelerini izah etmeye çalışacağız. Genelde ayetlerin sonunda kullanılan fevz kavramı, kurtuluş ve başarı, kazanç anlamlarına gelmektedir. Terkîbin diğer kelimeleri olan azîm, büyük anlamına; mübîn ise apaçık, kesin anlamına gelmektedir. Fevz-i azîm, büyük başarı, büyük kurtuluş ve büyük kazanım şeklinde ifadesini bulmaktadır.
Fevz-i azîm terkîbi, Kur’an’da genellikle ahirette mü’minlere verilecek ödüllendirmeler için kullanılmakta olup dünyanın geçici nimetlerine aldanmama konusunda mü’minlere uyarılar içermektedir. İman edip salih amel işleyenler, büyük başarıya erenlerdir. Onlara Allah’ın ikramı, en genelde kendi rızası ve cennet yurtlarıdır. İşte gerçek kurtuluş da budur. Sırf ahirette cehennemin azabından kurtulmak bile büyük bir başarıdır. Altlarından ırmaklar akan, sayısız nimetler sahibi cennetlere girmek ise bambaşka bir zafer, bambaşka bir fetihtir.
“Her nefis ölümü tadıcıdır. Kıyamet günü elbette ecirleriniz eksiksizce ödenecektir. Kim ateşten uzaklaştırılır ve cennete sokulursa, artık o gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı aldatıcı metadan başka bir şey değildir.” (Al-i İmran: 185)
Büyük başarı, aldatıcı bir meta olan dünya nimetleriyle makam, mevki elde etmek değil, çaba sarf etmeye değer gerçek bir ödüllenme, inkâr, boş söz ve tartışmalardan temizlenmiş cenneti kazanmak, Allah’ın rızasını elde edip ateşin azabından kurtulmaktır. Cennete girecek eylemler peşinde koşmak büyük bir iştir. Çünkü cennet, mü’minlerin kısacık hayatlarında yaptıkları en kârlı ticarettir. İsterse bu ticaret, onların hayatlarına mal olsun. Sonunda güzel bahçelerde güzel konaklar ve sayısız nimetlere kavuşmak vardır.
Fevz-i azîm, yeryüzüne firavunlar gibi kazıklar çakmak, çağdaş zalimler gibi gökdelenler dikmek değil, izzetli, ilkeli bir dünya hayatı yaşamakla elde edilen ahiret hayatının kurtuluşuna kavuşmaktır:
“Allah onlar için, temelli kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırladı. İşte büyük kurtuluş (fevz-i azîm) ve mutluluk budur.” (Tevbe: 89)
Büyük başarı, zulüm çarklarını işletmek için görev üstlenmek değil, zulme karşı savaşmak, Allah’a itaatin gereği olan ilkelere göre hareket etmektir. Arkasından bir başka ödül (fetih, zafer ve iktidar) gelmese de açık, hedefe ulaştırıcı, güven ve huzur kaynağı doğru bir yolda yürümek başlı başına büyük bir kurtuluştur. Ayrıca Allah’a ve elçisine itaat etme eylemi, özünde kendi ödülünü de taşımaktadır. Allah’a kayıtsız şartsız itaat etmek, hesaplaşma gününden ve cennetteki sınırsız nimetlerden önce elde edilen büyük bir başarıdır. Ahiretteki nimetler ise itaat edişten dolayı verilen ödülün kat kat artırımıdır.
Gönüllerini iman ile dolduranlar, ürünü erken toplanan ham meyvelere değil, sabırla hasat zamanı beklenen meyvelere talip olmalıdırlar. Kurtuluş, iman etmek, hicret etmek ve cihad etmek gibi zorluk, meşakkat ve özveriye dayalı eylemlere talip olmaktadır. Yoksa mal yığmak, dünyanın geçici kazançlarıyla şımarıp böbürlenmek, kendini müstağni ve ölümsüz addetmekte değildir. Büyük başarı, yaptıkları zulümlerle sevinen, yapmadıkları şeyleri sahiplenerek övünen müstekbirlerden olmamak, Allah’ın kendi sınırlarından çıkmayanlara vereceği ebedî barınaklar karşılığında canlarımızı ve mallarımızı satarak onun yolunda cihad etmek ve bu uğurda ölmektir:
“Getirdikleriyle sevinen ve yapmadıkları şeyler nedeniyle övülmeden hoşlananları (kazançlı) sayma. Onları azaptan kurtulmuş olarak sayma. Onlar için acıklı bir azap vardır.” (Al-i İmran: 188)
Büyük başarı, cehennemliklerin uzun uzun azarlanıp rezil edildiği, her pisliklerinin teşhir edilip çeşit çeşit sıkıntılara uğratıldıkları bir zamanda dünya hayatında haktan ayrılmadığı, sabırla direnmeyi tavsiye ettiği için tevhîdî ilkelerde sebattan dolayı sıkıntılardan kurtulup bitmez tükenmez kaynaklara haiz nimet yurtlarına girmektir. Şüphesiz Allah, korunanları başarılarıyla kurtarır, onlara kötülük dokunmak ve onlar üzülmeyeceklerdir de.
Büyük başarı, Allah’ın velisi olmak, inanmak, sakınmak, kafirlerin boş sözlerine kulak asmamak, istikamet üzere yürümek, bundan dolayı ilk ölümden başka ölüm tatmamak, Allah tarafından hiçbir azaba uğratılmamak, toplantı günü kötülükleri örtülen ve ebedî cennetlere girenlerden olmaktır.
Büyük başarı, Allah’tan sadece mü’minlere erişen ve kafirleri kıskandıran nimetlere kavuşmaktır. Allah’a verdikleri sözlerinde durmanın ve temiz kalışlarının karşılığı olarak verilen nimetler, yeryüzünün kısa vadeli isteklerinden, lüzumsuz ağırlıklarından ilahî bir ağırlama ile dünyada tadılan güzellikleri gölgede bırakan, unutturan bir nitelik taşır.
Allah’a, dünyada iken sahip olduklarından güzel borçlar vermek, iman edip salih ameller işledikleri için ilahî lütufla kötülüklerinin örtülmesi, aşağılayıcı sonuçlardan korunmak, ateş halkından değil, cennet halkından olmak… İşte büyük başarı, büyük kurtuluş, büyük kazanım, büyük zafer budur.
Yerkürede geçici bir sürede imtihan için bulunduğumuzu unutup dünyevî başarılar peşinde koşmak, var oluşumuzun anlamından bizi koparacaktır. Rabbimiz, bizi neden bir fetih gerçekleştiremediğimizden, iktidara gelemediğimizden değil, kulluk görevimizi yapıp yapmadığımızdan, tevhid ve adalete uygun bir hayat tarzı sürdürüp sürdürmediğimizden muaheze edecektir.
Büyük kazanımın ne olduğuyla ilgili Rabbimizin bildirimleri bize öğretmektedir ki, kalıcı başarı için kalpleri uyandırıp dirilten, güzel âkıbeti hedefleyen bir ruh hali içinde davranışlarımızı düzenlemeliyiz. Mü’minler Allahu Teâlâ tarafından, geçici, dünyevî başarılara benzemeyen, elden çıkmaz, tükeneceğinden korkulmaz, arkasından ölümün gelmediği ve azabın da zaafların da hastalıkların da tehdit etmediği bir sonuca yöneltilmektedir. İşte büyük başarı, böyle bir nimet için çalışmaktır. Ardından koşulması gereken ödül, ilahî rızadır. İnsanoğlunun yeryüzünde ömür tükettiği kazançlar, ebedî mutluluklar ile kıyaslandığında hem çok önemsiz hem de değersizdir. O halde, dünyanın geçici menfaatleri karşılığında cennetten vazgeçmek değil dünyanın aldatışlarına kapılmadan canlarımız ve mallarımızla Allahu Teâlâ’dan cenneti satın almamız gerekir. En güzel sonuç muttakîler içindir. İşte büyük başarı, işte gerçek kurtuluş budur!
25.06.2017
Hazırlayan: Emrullah AYAN