Pazar, Eylül 8, 2024
Ana sayfa CUMA HUTBELERİ Hutbe: Dünya Hayatı ile Muttakiler ve Ömer Abdurrahman

Hutbe: Dünya Hayatı ile Muttakiler ve Ömer Abdurrahman

by İlkav Editor
1,8K 👁
A+A-
Reset

          Hutbe: Dünya Hayatı ile Muttakiler ve Ömer Abdurrahman

          “ Dünya hayatı, oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Ahiret yurdu ise muttakiler için daha hayırlıdır. Aklınızı kullanmaz mısınız? “ (En’am:32)

           İslam akîdesinin temel meselelerinden biri de ahiret yurdundaki diriliş, hesap ve ceza ile mükafat meselesidir. İslam’ın getirdiği inancın gereği budur. Bu ilahlık vahdaniyetinden hemen sonra gelen İslami akidenin bir dayanağıdır. Bu dinin akidesi ve düşüncesiyle, ahlak ve davranışıyla, şeriat ve nizamıyla ancak kendisi ve kendisiyle kaim olduğu bir esastır.
Kur’an-ı Kerim’de buyrulduğu gibi Allah’ın kemale erdirdiği, mü’minlere verdiği nimeti onunla tamamladığı ve kendilerine din olarak seçtiği bu din; hakikati açısından mükemmel bir hayat nizamı, kuruluşu açısından da uyumlu ve dörtbaşı mamur bir yapıdır. Bu dinin itikadi düşüncesi, bu dinin ahlaki değerleri ve yönetimle ilgili kanunlarıyla tam bir uyum ve mükemmellik içindedir. Ve bunların hepsi de ilahlık ve Ahiret hayatı hakikatlerinde ifadesini bularak bir tek esasa dayanmaktadır.
İslam’a göre hayat, ne bir ferdin, ne bir insan neslinin ve ne de bütün insanlığın sadece bu dünyadaki ömürlerini temsil eden şu kısacık, sınırlı ve görünen dönemden ibaret değildir. Çünkü İslam’a göre hayat, Ahiret yurdunu hesaptan çıkarıp ona inanmayan kimselerin yaşadığı, eğlendiği ve tattığı şu kısacık dönemle asla kıyaslanamayacak kadar daha uzun, geniş, derin ve çeşitlidir. Zaman bakımından uzun, ufukları daha geniş, daha derin alemlere kök salmış ve hakikatte de çok çeşitlidir.
Mü’min bu hayatın kalkınması, enerji ve güç kaynaklarının kullanılması için çalışan ve bunu ilahi hilafetin bir gereği sayarak yapan kimsedir. Çünkü o bu işiyle şerre, fesad ve zulme karşı savaşan kimsedir. Çünkü o bu işiyle Ahiret’e hazırlanmaktadır. Dünyanın Ahiret tarlası olduğunu, Ahiret’e giden yolun dünyadan geçtiğini ve dünyanın küçük, önemsiz ama Ahiret’te kavuşulacak büyük nimetin basamağı olan ilahi bir nimet olduğunu bilmektedir.  
Dünyanın değeri Allah’ın şaşmaz terazisine göre Ahiret’in değeri yanında sadece bir oyun ve eğlencedir:
           “ Dünya hayatı, oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Ahiret yurdu ise muttakiler için daha hayırlıdır. Aklınızı kullanmaz mısınız? “
İşte dünya hayatının da Ahiret yurdunun da Allah’ın şaşmaz terazisindeki değerleri budur. Bu küçük gezegende geçecek her an, Ahiret’in ebedi sonsuz ve geniş mülküyle kıyaslandığında kesinlikle başka türlü olamaz. Yine bu dünyada yapılan kulluk faaliyetinin değeri bile büyük Ahiret âleminin erişilmez ciddiyetiyle kıyaslandığında oyun ve eğlenceden başka bir şey olamaz. Bu tartışma götürmez mutlak bir değerlendirmedir. Ama İslam düşüncesine göre bu değerlendirme; dünya hayatını ihmal etmeye veya onu bir kenara itmeye yahut ondan kopuk bir hayat yaşamaya kesinlikle neden olmaz. Sonra özellikle kimi tasavvuf ve zühd hareketlerinde söz konusu olan bu türden ihmal, kopukluk veya uzlet anlayışı, kesinlikle İslami düşünceden kaynaklanıyor değildir. Çünkü bu durum İslam âlemine, kilise mistisizminden, fars felsefesinden ve kimi malum grek damgalı işrâkî felsefelerden geçmiştir.
İslam düşüncesini, en mükemmel biçimiyle yaşayan en büyük örnek sahabe nesli, ne uzletçi, ne de hayattan kopuk kimselerdi.
Bu sahabe nesli ki, hem kendilerine iğva ve vesvese veren şeytanı, hem de o gün için etraflarında bulunan egemen yeryüzü düzenlerini yenmişlerdir. Kula kul olmaya dayalı imparatorlukları yıkmışlardır.
Sahabe nesli ki, hayatın içinde bunca faaliyetlerde bulunup bunca büyük eserler gerçekleştirmek suretiyle Ahiret’e yönelik işler yapmış ve böylece Allah’ın terazisinde ağırlığa uygun olarak dünya hayatının gerçek değerini kavramıştır. Bu hayatı pek çok canlı yönleriyle büyük bir dinamizm ve coşkun bir enerjiyle yaşamışlardır.
Onlar, işte dünya hayatı ve Ahiret yurduna ilişkin bu Rabbani değerlendirmelerinden dolayı, dünyaya asla köle olmadılar. Dünya onlara değil, onlar dünyaya bindi. Onlar dünyayı hizmetkâr yaptılar. Ama Allah için ve Allah’ın hâkimiyeti için râm kıldılar dünyayı.
Onlar hilafet görevini gereğine uygun olarak yerine getirdiler. Dünyayı imar edip ıslah ettiler. Ama bu hilafetleriyle onlar sadece Allah’ın rızasını arıyorlardı. Ahiret yurdunu umuyorlardı. Bundan dolayı da dünya halkını dünyadayken geride bıraktılar. Sonra Ahiret’te de aynı şekilde onları geri bırakmış oldular.
İslam nizamındaki her tür ayrıntıya Ahiret hayatına iman açısından bakılabilir. Ahiret hayatının düşünceye bahşettiği güzellik, yücelik ve enginlik açısından, ahlaka verdiği üstünlük, arılık ve hoşgörü bakımından hak ve takva konusundaki sıkı tavsiyelerden ve insani faaliyetlere bahşettiği samimiyet, güven ve düzenlilik zaviyesinden bakılabilir. İşte bütün bunlardan dolayı Ahiret’e kesin bir şekilde inanılmadan İslami bir hayatın istikamet bulmasına imkân yoktur. Ve işte Kur’an-ı Kerim’de Ahiret gerçeğine ilişkin olarak sık sık uyarı yapılmasının nedeni de budur.
İşte, dünyaya dünyaca değer veren ve ahireti önceleyen, muttakî olarak yaşayan ve bu şekilde de vefat eden örnek bir alim:
            Zindanların susturamadığı âlim Ömer Abdurrahman ABD’de tutulduğu zindanda vefat etti. ABD’de tutuklu bulunan Mısır’daki Cemaat-ı İslamiye’nin kurucusu ve manevî lideri Şeyh Ömer Abdurrahman 79 yaşında ABD’deki zindanda, 18.02.2017 tarihinde hayatını kaybetti. Allah rahmetiyle muamele etsin.
Ömer Abdurrahman kimdir? 1938 Mısır doğumlu olan Ömer Abdurrahman küçükken geçirdiği bir hastalık yüzünden gözlerini kaybetti. Abdurrahman, el-Ezher’de öğrenim gördü ve bu üniversiteden profesörlük ünvanı almıştı. Abdurrahman, 1969 yılında devlet başkanı Cemal Abdunnasır için kullandığı firavun benzetmesi yüzünden tutuklanmıştı. Ancak 1971’de dönemin Cumhurbaşkanı Enver Sedat’ın emri üzerine serbest bırakılmıştı.
Ömer Abdurrahman, Mısır’ın modern firavunlar dönemi diye isimlendirilen Cemal Abdunnasır, Enver Sedat ve Hüsnü Mubarek dönemlerinde tavizsiz bir şekilde hakkı haykırmış, gözlerinin görmemesine rağmen bunu bir engel olarak kabul etmemiş, akademisyen olarak rahat bir hayat yaşayabilecekken ömrünün her safhasında hakkı haykırmış, mücadeleden kaçmamış ve bedelini ödemekten çekinmemiştir. Bütün ömrünü tevhîdi anlatmak ve cihada teşvik etmekle geçirmiş bir âlimdir. Taviz vermeyen bu duruşundan dolayı ömrünün büyük bir bölümünü zindanlarda geçirmiştir.
Ömer Abdurrahman, 1990 yılında ABD’ye giderek yerleşti ve Brooklyn’de dersler vermeye başladı. Daha sonra ABD’yi baştanbaşa dolaşarak tevhid akîdesine davet eden konferanslar verdi. İslamî davet çalışmaları ABD için tehdit olmaya başlayınca 1995 yılında hapsedildi. O tarihten itibaren de vefatına kadar sabırla bu hapis hayatını yaşadı yine bu hapishanede de vefat etti. Allah rahmet eylesin.


                                                                                                                              24.02.2017
                                                                                                               Hazırlayan: Emrullah AYAN                                                                                                                                                            

  

 

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar

İLKAV Teknik Komisyon