Hutbe: Allah katında hak din İslâm’dır
“Kim İslam'dan başka bir dine yönelirse onun dini kabul edilmeyecektir. O âhirette de hüsrana uğrayanlardan olacaktır.” (Âl-i İmran: 85)
Değerli Müminler bugün Hicrî Cemaziye’l-Âhir ayının 7’si 1444/Cuma
Rabbimiz bizleri razı ve memnun olacağı istikameti benimseyip onu bihakkın yaşayan bahtiyarlardan eylesin.
Hutbemizin konusu Allah’ın kabul edeceğini beyan ettiği Hak Dinin mahiyetine ilişkin olacaktır.
Din insanlık tarihi kadar eski bir kavramdır. Dini tarif edersek; “Hayatı çepeçevre kuşatan, belirli kural, emir ve yasakları bulunan, bu bağlamda dindarlık perspektifleri sunan, dindarlarına değişik/çeşitli direktifler veren ve sınırları bazen esnek bazen sert bir şekilde çizilmiş bir yaşam tarzı, bazen statik bazen dinamik hayat döngüsü sunan, değişik yaşam alanlarında davranış biçimleri öngören öğretiler bütünüdür.”
Bu çerçeveyi Allah belirlemişse bu din hak din İslâm’dır. Karma bir belirleme ile oluşturulmuş ise batıl bir din, tamamen beşerî oluşumdan kaynaklı ise bu da beşerî din adını alır. Yani ilk nebiden son nebiye inzal olunan bütün sistemin tamamı bozulmamış halleri ile hak din yani İslam’dır.
Kur’an’ın değişmeyeceğini, değiştirilemeyeceğini Rabbimiz; “Kur'an'ı şüphesiz biz indirdik. O'nu koruyacak olan da şüphesiz biziz.” (Hicr: 9) buyurarak onu koruyacağını tekeffül etmiştir. Bu hüküm elbette kıyamete kadar Kur’an’ın metninin korunması anlamına gelmektedir. Ancak gerek Müslümanların Kur’an’a usulsüz yaklaşımları gerek şeytan ve dostlarının saptırması, gerekse de modern ve geleneksel yaklaşımlardaki zaaflar rasulün yaşayıp ümmetine emanet bıraktığı hak din İslâm bugün içeriği ile bozulmaya çalışılmış, ulaşılamaz, bilinmesi imkânsız bir gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır.
Bu dini anlamak için hoca, medrese talebesi, akademisyen olmak, Arapçayı çok iyi bilmek, binlerce hadis ezberlemek, fıkhı sular-seller gibi okumuş olmak gibi şartlar yoktur. Birçok tarihi rivayetin haber verdiğine göre mesele sahabenin yaptığı gibi yapmaktır. Yani okuma yazmaları olmasa da iyi niyetle, samimi olarak âyetleri anlamaya çalışmaktır. Onlar bunu on âyeti öğrenip, içselleştirip hayatlarına uygulama kararlılığı göstermek sureti ile gerçekleştirmişlerdir. Din bu kadar samimi niyetle, gayretle yaşanması gereken bir olgu iken bugün müntesiplerinin yanlış anlayış ve uygulamaları sonucu toplumların ilgisini çekmeyen, bazılarınca dışlanan, reddedilen, köhne geçmişin masalları denilen bir anlayış durumundadır.
Bugün Müslümanlık iddiasında bulunan insanların birçoğu Kur’an’ı rafa kaldırmış, sadece cenazeler için ve hatim yapıp, ölenlere hediye etmek amacı dışında kitaba yaklaşmamaktadırlar. Bu insanlar dinin kaynağı olmasına rağmen Kitab’ını merak edip Rabbim ne demiş diyerek Kitap’larını okumamakta ısrarcıdırlar. Bunların dinle irtibatları kulaktan dolma bilgiler, atalarından duydukları ya da cami kürsülerinden anlatılanlardan öteye geçmemektedir.
İnsanlar eğer din hakkındaki bilgilerini çocukluk yıllarında okullarda anlatılan resmî ideoloji doğrultusundaki bir anlayıştan öteye götürmezler ise bu din onları kurtuluşa değil hüsrana götürür. Elbette atalardan intikal eden ve devlet görevlilerinden edinilen dini bilgiler bunun ötesine geçemez. Bu kitlelerde hâkim olan anlayışa göre; dinin siyasal bir görüşü de yoktur, olmamalıdır. Din yalnız âhireti ilgilendirir. Dünyanın yönetimi ve imarı laiklik gereği partilerin kabulleri ve uygulamaları ile şekillenmelidir. Yani mensubu oldukları dinin herhangi bir hususa ilişkin hükmü yoktur varsa da tarihseldir. Milliyetçilik, ulusçuluk da bunların önemli bir ritüelidir. İnsanlar dinlerini meşruiyetini yaşadıkları ülkenin yönetiminden alan Diyanetten öğrenilmeli ve uygulamalıdırlar.
Bu yönetim isterse batıcı, kominist, sosyalist olsunlar fark etmez. Hepsi de ulu’l-emirdir, itaat gereklidir. Bunların temel başucu kaynakları ise gelenekten intikal eden ilmihal, fıkıh menkıbe ve tasavvuf kitaplarıdır.
Bir başka camia ise geleneğin olumsuzluklarından din adına rahatsızlık duyarak yeni çağdaş modern yorumlarla dinini yaşama gayreti ile kendilerini avutmaktadırlar. Geleneğin tam aksine dini çağdaşlaştırma adına yorumlayarak gerçek dinin bu şekilde davranmakla mümkün olacağı iddiasını dillendirmektedirler. Gelenekten gelen tüm anlayışları dışlamak, tamamına alternatif yeni hükümler ihdas etme, yönetimden, eğitime, ekonomiden, siyasete tüm alanlarda yeni modern dünyanın arzuladığı ılımlı, barışçıl bir anlayışı temsil etmek gerçek dindarlıktır.(!)
Başka bir anlayış ise kendi anlayışlarının dışında herkesi ve her kesimi dışlayan tekfir eden tebliğ ve tevhidden önce tekfir silahını çeken kendi dünyasının haricinde hiçbir anlayış ve yorumu kabul etmeyen hemen her konuyu tekfir hükümlerine getiren zihniyet. Meseleleri hikmetle anlamak istemeyen kısır, mutaassıp, bir çeşit çağdaş selefi düşünce, gayr-i Müslimlere gösterdiği anlayış ve hoş görüyü Müslümanlara göstermeyen hatta onları bir an evvel tekfir edip katletmeyi mubah gören illetli anlayış. Özellikle son yıllarda teknolojinin de gelişimi ile bu sosyal medya âlim ve müctehidleri çokça yaygınlaştı veya yaygınlaştırıldı.
Oysaki Rabbimiz, insanlara kolaylık olsun için dinini yani yaşam rehberini inzal buyurmuştu. Ancak âyetlerde de ifade edildiği gibi insanlar zulmetmeleri, bağyetmeleri, azgınlıkları ve kıskançlıkları yüzünden doğru bilgide Kitap’ta tefrikaya düşüp kendilerini hüsrana götürecek uydurulmuş, bozulmuş, oluşturulmuş, batıl ideoloji ve dinlere tabi olmaktadırlar. Ve bu sebepten yaptıklarını yani hayatlarını boşa çıkarmaktadırlar.
Rabbimiz bizleri hayatları boşa giden amelleri batıl olan güruhtan eylemesin, yegâne ve hak din olan İslâm’ın izzeti ile yaşayanlarda eylesin. Amin..
30.12.2022
Hazırlayan: Hayati İSAOĞLU