Perşembe, Kasım 21, 2024
Ana sayfa KONFERANSLAR Geleneksel cahiliyyeden ayrışma zorunluluğumuz

Geleneksel cahiliyyeden ayrışma zorunluluğumuz

by İlkav Editor
2,7K 👁
A+A-
Reset

İlkav'da Alternatif eğitim konferansları devam ediyor.Bu hafta "Geleneksel cahiliyyeden ayrışma zorunluluğumuz" konusunu anlatan Emrullah Ayan dinleyicileri farklı ufuklara götürdü.

 
Ayan, sunumunda şu görüşlere yer verdi: " Gelenek; eskiden devralınan ve toplum hayatının çeşitli yönlerinde yerleşen düşünce, iş ve davranış tarzlarıdır diyebiliriz.
 
İslam açısından sahip olduğumuz geleneği tarif etmek istediğimizde ise bunu şöyle tarif edebiliriz; Gelenek, kendisini vahye nisbet etmekle birlikte, Onun hidayetinden büyük oranda uzaklaşmış hatta Onun ilkelerini baş aşağı çevirmiş, İslam tarihi boyunca çeşitli etkenlerce şekillendirilerek oluşmuş beşeri bir kültürdür.
 
Cahiliye ıstılahı olarak Allah'ın indirdiği hükümleri ve bilgileri kabul etmeyip bunların yerine insanlar tarafından konulan hükümlere, düşüncelere ve sistemlere inanmaktır. Nitekim Kuran'da da bu anlamda kullanılmış " onlar hala cahiliye devrinin hükmünümü arzu ediyorlar? Şüphesiz doğru bir kanaate sahip olanlar için, hükmü Allah'tan daha güzel olan kim olabilir.(Maide:50) buyurulmuştur.
Allah'ın koyduğu hükmü, hududu dikkate almayan bütün sistemler, cahiliyyeye dayanmaktadır. Helal ve haram hudutlarını önemsemeyen bütün ekonomik kuruluşları, cahili sermayeye dayanmak durumundadır. İnsanları Allah'ın dinine göre eğitmeyen bütün eğitim sistemleri de cahili eğitim durumundadır. Cahiliye kavramı, hakka ve hakikate dayanmayan her türlü itikadi ve ameli unsurları içine alan bir kavramdır.
 
Cahiliyenin dayandığı çürük temel; atalar yolu; Tarihin esasına nakle ve ancak ilmi kaynakların tesbit edeceği birçok asırların tecrübelerine, daha doğrusu Allah'ın tayin edip indirdiği delillere bağlı olan hükümlerde geçmişi büsbütün atmak ve ondan habersiz olarak hep yeni şeyler aramak doğru değildir. Bununla beraber, körü körüne geçmişe taparcasına sevgi beslemek, ne olursa olsun atalar yolunu tutmak ve özellikle ilimden, dinden nasibi olmayan, hatta ve sapıklıkları açık ve Allah tarafından beyan edilmiş bulunan ataları taassupla taklit etmek de onları, Allah'a eş ve ortak tutmak, cehalet ve sapıklıkta boğulup kalmaktır.
 
"Onlara "Allah'ın indirdiğine uyun" denildiğinde onlar, "Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız dediler." Ya ataları bir şey anlamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler."(Bakara 170)
 
Cahiliyyenin belli başlı temel özellikleri şunlardır; Puta tapmak, içki içmek, kumar oynamak, faiz yemek, zina etmek, kadına hakkını vermemek, bazı yiyecekleri kadınlara haram kılmak, kız çocuklarını diri diri toprağa gömmek, ekin ve hayvanlarından putlarına pay ayırmak, fal okları, yas tutma âdeti, uğur ve uğursuzluk olduğuna inanılan şeyler, v.s
 
Cahiliye, tarihte olduğu gibi yine Kur'an'la yok edilecektir. Bütün mucizelerinin yanında Kur'an, tarihin akışını değiştirmiş, en köklü değişiklikleri gerçekleştirmiş, en sağlam nizamı oluşturmuş pratikte muhteşem meyvelerin görüldüğü, her isteyene nimetlerini sunan bir ağaçtır. Kendisine yönelenlere sırlarını açan, hazinelerini saçan, gökten inen muazzam bir sofradır. Göklere doğru tırmanmak, yükselmek isteyenlere Allah'ın uzattığı kopmaz bir iptir. Tarihin şahit olduğu en büyük devrim, Kur'an'ın gerçekleştirdiği inkılâptır. Kur'an, kişileri kısa zamanda, tepeden tırnağa değiştirdiği gibi, toplumları da nuruyla ihya etmiş, diriltmiş, değiştirmiş, dönüştürmüştür.
 
İslama göre toplumlar, İslam ve İslam dışı olmak üzere ikiye ayrılır. İslam toplumu, Allah'ın kitabında özelliklerini belirtmiş olduğu toplumdur. Kur'an'ın çizdiği toplum mealine uymayan toplumlar ise cahiliye toplumlarıdır.
 
Seyit Kutup, bir sosyal bilimci olarak cahiliye kavramına geniş bir muhteva kazandırmış ve cahiliyyenin bir model olduğunu, tarihin seyri içinde gelmiş geçmiş bir yaşayış tarzı olmadığını, her devirde cahiliye hayatı yaşayan toplumlar bulunduğunu belirterek, cahiliye ve İslam'ın bir birinin karşıtı iki ayrı dünya görüşü, hayat sistemi ve medeniyet anlayışı olduğunu açıklamakta ve ikisinin hiçbir şekilde birleşemeyeceğini ifade etmektedir.
 
Çünkü Tevhid ayrı bir yoldur, şirk ayrı bir yol… Ve ikisi asla birleşmez. Tevhid insanı varlıklarla birlikte Allah'a yönelten, eşi ve benzeri bulunmayan Rabb'e tevcih eden bir yoldur. İnsanın inancını, değer ve ölçüsünün, gideceği yolun, edep ve ahlakının, hayat ve varlık hakkındaki bütün tasavvurlarının kaynağını kesin olarak belirten bir nizamdır. Müminin her şeyini aldığı bu kaynak, eşi ve benzeri bulunmayan Allah'u tealadır, bunun içinde, iman hayatı bütünüyle bu esaslara dayanır. Dedi.
 
 

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

Geleneksel Cahiliyyeden Ayrışma Zorunluluğumuz

by İlkav Editor
2,5K 👁
A+A-
Reset

PAMAK:"Halkın Sahip Olduğu Cahili Değerleri Islah Etmek Kadar Sistemin Yaygınlaştırdığı Zorla Dayattığı Cahili Değerlerlede Mücadele Etmeliyiz."

Özgür-Der’in düzenlediği “Neyi Hedefliyoruz?” başlıklı müzakereli seminerler serisinin, Mehmet Pamak’ın tebliğci olarak katıldığı “Geleneksel Cahiliyyeden Ayrışma Zorunluluğumuz” konulu oturumu dün akşam Zübeyde Hanım Kültür merkezinde yapıldı.
Seminere İzmir Özgür-Der Başkanı Nurcan Büyük ve Haksöz dergisi yazarlarından Arif Çifci müzakereci olarak katıldılar.
Mehmet Pamak, ilk peygamber Hz. Adem’le birlikte tevhidin başladığını, zaman içerisinde bozulan tevhidî anlayışın ise gönderilen peygamberlerle yeniden ikame edildiğini belirtti. Hem tevhidî hem de cahilî gelenekten bahseden konuşmacı, tevhidî değerlerde olduğu gibi cahilî değerlerin de tarihte köken arayışı içerisinde olduğunu belirtti.

Hz. Peygamber döneminde cahiliyyeden, önce zihinsel sonra fizikî olarak hicret edilerek tevhidî toplumun oluşturulduğunu belirten Pamak, daha sonraki dönemlerde ise Furkan suresinde Peygamberin dilinden şikayetle belirtildiği gibi ümmetin Kur’an’ı terk edilmiş bıraktığını söyledi.
İslam topraklarının hızla genişlemesi ve insanların kitleler hâlinde Müslüman olmasının, İslam’ı doğru anlayıp amelleştirenleri azınlık haline getirdiğini söyleyen Pamak, Müslüman olan insanların eski kültür ve dinlerinde olan bazı inanç ve değerlerinin İslam toplumuna sızarak İslam kılıfında egemen kültürü oluşturduğunu söyledi.
Kur’an temelli din algısının, tevhidî bir gelenek olarak bugüne kadar ulaştığını ancak geniş kitlelerin Kur’an’dan uzak bir din anlayışına sahip olduğunu belirten konuşmacı, medreselerde yüzyıllarca okutulan kitapların, halkın ve ulemanın din algısını gösteren ilginç örnekler olduğunu söyledi.
Mehmet Pamak konuşmasını özetle şu şekilde tamamladı: Tarihî dönem içerisinde edinilen ve Kur’an’la sağlaması yapılmayan din anlayışına her yerde rastlıyoruz. Bu anlayışın sahipleri akrabalarımız, komşularımız, arkadaşlarımızdır. Çoğu zaman da samimi bir şekilde din adına bu değerleri savunmaktadırlar. İlişkileri bozmamak adına bunlara ses çıkarmamak, var olan yanlışlarını ıslah etmemek, ne bizim ne de onların hayrınadır. Ebedî kurtuluşa ulaşmak ancak Kur’ani ilkelere inanıp ona göre amel etmekle mümkündür. Hem kendimizin hem de çevremizdeki insanların Allah’ın rızasına ulaşmasını istiyorsak tıpkı Hz. İbrahim gibi son derece yumuşak bir üslupla tevhidi tebliğ etmek zorundayız.
Halkın sahip olduğu cahili değerleri ıslah etmek kadar sistemin yaygınlaştırdığı, zorla dayattığı cahili değerlerle de mücadele etmeliyiz. Kimileri; halkın sahip olduğu hurafe ve bidatlere savaş açarken sistemin, modernizmin hurafe ve bidatlerini, cahili değerlerini görmezden gelmektedirler. Kimileri de sistemin değerlerine karşı gelirken halkın sahip olduğu cahili değerleri aynen benimseyebilmektedir. Oysa İslami tavır, kimden gelirse gelsin tüm cahili değerleri, ifsadı yok etmeye; tevhidi, adaleti ikame etmek için çalışmayı gerektirir.
Müzakereci Arif Çiftçi ise gelenekçiliğin 19. yüzyılda Louis Massignon gibi Batılı bilim adamları tarafından üretildiğini ifade ederek Batılı değerlerle çatışan anlayışların ötekileştirildiğini, bunun yerine uzlaşmacı anlayışların yerleştirilmeye çalışıldığını ifade etti. Geleneğin hem olumlu hem de olumsuz değerleri barındırdığını söyleyen Çifti, olumsuzlukları ayıklamamız gerektiğini söyledi.
Son müzakereci Nurcan Büyük ise tarihi ve sosyal nedenlerle saf İslam anlayışının tüm toplumu kuşatacak şekilde sürdürülemediğini, Hz. Peygamber örneğinde olduğu gibi İslami kimlikten taviz verilmeden bütün imkan ve araçların kullanılarak tevhidi anlayışın ikame edilmesi gerektiğini söyledi.
Cahili kültürün geleneksel kalıntılarından örneklerin sunulduğu seminerde, aynı zamanda cahiliyenin geçmişten bugüne statükoyu temsil ettiği, ıslah, ihya ve tecdide izin vermediği, devrimci ruh ve anlayışlara düşman olduğu, şirkin her türlüsünü içinde barındırdığı ve siyasal iktidarların bekasını temsil ettiği üzerinde duruldu. Modern ve geleneksel cahiliyye unsurlarının çatışır gibi görünmekle birlikte aslında aynı değer yargılarının karşısında yer aldıklarının da altının çizildi.

Ekitap için tıklayın




Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar

İLKAV Teknik Komisyon