Salı, Aralık 3, 2024
Ana sayfa BASIN AÇIKLAMALARI Basın Açıklaması 20 Kasım Pazar 2005

Basın Açıklaması 20 Kasım Pazar 2005

by İlkav Editor
2,3K 👁
A+A-
Reset

İslami Kimlik ve Kürt Kimliği Özgür Olmalı

İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı İlkav tarafından Ankara Sıhhiye Abdi İpekçi Parkında, İslami Kimliğe, başörtüsüne ve Kürt kimliğine yönelik baskı ve yasaklarla, Susurluk/Şemdinli çetelerini protesto amaçlı bir basın açıklaması yapıldı. Yağmurlu havaya rağmen Ankaralılar başörtüsü, AİHM kararları, Paris isyanı ve Şemdinli olaylarına ilişkin tepkilerini dile getirdiler.

 

Taşınan Pankartlar, afişler :

Ekitap için tıklayın

AHİM = “Avrupa Hakları İhlal Mahkemesi”

“Sömürge Mahkemesi AİHM’e Hayır”

“Canımızı Güvenlik Güçlerinden Nasıl Koruyacağız”

“Oligarşi Çete Üretmeye Devam Ediyor”

“İslami kimlik ve Kürt Kimliği Özgür Olmalı”

“Kürd Halkı Çetelere Yem Yapılmamalı”

“Avrupa’da, Şemdinli’de Aynı Faşizm, Faşizme Geçit Vermeyeceğiz”

“Susurluk Şemdinli’de Sürüyor; Çeteci Yapılanma Dağıtılsın”

“Irkçı Despotizme Hayır; Yaşasın İslami Kardeşlik ve Adalet”

“Çetecilerin Hedefi Darbe Düzeni”

“JİTEM Dağıtılsın!”

“Provokasyonlara Hayır, Kürt Sorununa Adil Çözüm”

“Susurluk Ruhu Şemdinli’de Yaşıyor”

“Başörtüsü Onurumuz Koruyacağız”

İslami Kimlik, Onurumuz Çiğnetmeyiz, Koruruz”.

 

Atılan sloganlar

“Uyan diren özgürleş”“Başörtüsü onurumuz koruyacağız”

“İslami Kimliği, Koruyacağız”

“İslami Direniş, Engellenemez”

“İslami Eğitim, Hakkımız Bizim”

“Zulüm Karanlık, Kur’an Aydınlık”

“Engizisyon Hortladı, hakları yasakladı”

“İktidar Uyuyor JİTEM Vuruyor”

“Zalimin Farkındayız, Şemdinli’nin Yanındayız”

“Başörtüsü Onurumuz Koruyacağız”

“Başörtüye Uzanana Eller Kırılsın” “Direniş Adalet Özgürlük”

“JİTEM Çetesi Dağıtılsın, Çetebaşları Yargılansın”

“Çetelerin Hedefi Darbe Düzeni”

“Çeteci Paşalar Hesap Versin!”

“Şemdinli Çamuru: İşte Devlet Bu!”

“Yaşasın İslami Kardeşlik!”

“Çeteci Irkçılık Yenilecek, İslami Kardeşlik Kazanacak!”

Ahdimiz Var Allah’a Bağlıyız Biz İslam’a”

“Hayatım, Ölümüm, Allah İçindir”

“Başörtü Onurumuz Çiğnetmeyiz Koruruz”

“Tevhid, Adalet, Özgürlük”

“Başörtü Ayettir, Onurumuzdur”

“Müslüman Uyan, Direnişe Devam”

Tekbir, Lâ İlahe İllallah,

“Haklıyız, Haktayız, Zalimlerden Korkmayız”,

“Hak, özgürlük, Adalet, Bitsin Artık Bu Zillet”,

“Zulme Karşı Direneceğiz”,

İslami Eğitim, Engellenemez, Başörtüsü Onurumuz, Koruyacağız”,

“Kürtler, Türkler kardeştir, haklarında özdeştir”,

“Hak, adalet gelecek, zulüm, zillet bitecek”

 

Basın açıklamasında şu görüşlere yer verildi :

“Emperyalist devletlerin koruması altında Müslüman halkın başörtüsüne uzanan el ile Şemdinli’de Kürt halkının kanını döken el aynıdır”. “Baskıcı zihniyet, Batının seküler ve ulusçu modern paradigmasına dayanmaktadır. Egemen oligarşi vahye, İslam’a ve İslami kimliğe savaş açmıştır. Böylece, farklı kavmi kimliklere sahip halkları kardeşleştiren ortak değerlerin kaldırılması, Türk’lerden sonra en fazla nüfusu oluşturan Kürt halkının potansiyel bir tehdit olarak algılanmasına; inkâr, asimilasyon ve zulüm politikalarına muhatap kılınmasına ve sonuçta Kürt sorununun doğmasına yol açmıştır.”

Kadın-erkek kalabalık bir kitlenin katılımıyla gerçekleşen Basın açıklaması şiddetli yağmur altında devam ettiği halde kimsenin ayrılmaması dikkat çekiciydi, katılanların azmi ve samimiyeti bakımından takdire şayandı.

İlkav Genel Başkanı Mehmet Pamak’ın yağmur ve rüzgarın etkisiyle okumayı güçlükle sürdürdüğü basın açıklamasında, temelde İslami Kimliğe ve resmi ideolojinin dışladığı diğer alt kimliklere, bu arada özellikle Şemdinli olaylarıyla birlikte yeniden gündeme oturan Kürt Kimliğine yönelik ayrımcılıklar, ötekileştirme ve düşmanlık politikaları eleştirilerek halkların kardeşliği dile getirildi.

 

Şemdinli Olaylarına ilişkin şunlar kaydedildi:

“Şemdinli’de, halkın ortaya koyduğu irade hükümet tarafından da ortaya konmalıdır. Sorumlular açığa çıkarılmalı; bürokratik oligarşi kışlaların ardına da sığınsa yerinden sökülmelidir. Jandarma Genel Komutanı ve K.K.Komutanının yargıyı ve soruşturmayı etki altına alıcı müdahaleleri de, öteden beri süregelen söylem, uygulama ve ilişkileri tartışmalı “Adalet” ve İçişleri Bakanlarının tutumu da ibret vericidir. Bu tutumu sergileyen komutanlar ve söz konusu bakanlar istifa etmedikçe ya da görevden uzaklaştırılmadıkça, soruşturmanın selameti ve bağımsızlığı nasıl sağlanacaktır?” “İktidar ve çıkar hesaplarıyla Susurluğun üstüne gitmeyenlerin, sonuçta hem iktidarlarını, hem de onurlarını ve halkın güvenini kaybettikleri unutulmamalıdır.”

“Susurluk, Şemdinli ve tüm çetelerin beslendiği kaynak, asker ve sivil bürokratların oluşturduğu oligarşik yapıdır. Bataklık burasıdır. Kalıcı bir çözüm arzulayanlar evvela bu bataklığı kurutmaya çalışmalıdırlar.” “İşte tüm sorunlara kaynaklık eden, oligarşinin tahakkümündeki bu çürümüş yapı lağvedilip, adalet ve hukuk temelinde yeni bir yapılanmaya gidilmedikçe hiçbir sorun çözülemez. Fransa bu dönüşümü yapmayıp, vatandaşlarının bir kısmını ötekileştirmeyi, sefalete mahkum etmeyi sürdürdüğü için, bugün mazlum kesimlerin isyanıyla bedel ödemektedir.

Basın açıklaması şu sözlerle noktalandı:

“Bizler, zayıfların, ezilenlerin, mazlumların, hakkın ve adaletin yanında yer alarak, zulme, zalime, adaletsizliğe itiraz ediyoruz. Tevhid, adalet, insani erdemler ve özgürlükler adına, zalim oligarşinin yüzüne hakkı haykırmaktan onur duyuyoruz.

Sizin, tıpkı Fransa’daki gibi isyan etmeyi ve şiddete başvurmayı teşvik eden, hatta bunu çetelerinizle provoke eden zalimce tutumunuza, kışkırtıcı, tahrik edici yönteminize rağmen, bizler bu oyuna gelmeyeceğiz.

 

Bizler, bu ülkenin zulme uğrayan insanları, Müslümanları olarak, ısrarla merhameti ve adaleti temsil etmeye ve siz de dahil olmak üzere tüm insanların kurtuluşuna vesile olacak mesajı topluma taşımaya devam edeceğiz. Çünkü biz sizin gibi dünyanın hırsları, çıkarları, tahakkümleri adına insanları kolayca katledebilen bir azgınlığı değil, tam tersine sadece Allah’ın rızası ve ahiretin güzelliği adına, tüm insanları Kur’an’da diriltmeyi, cennete daveti, adaleti ve merhameti temsil ediyoruz.

“Evet, insanca, Müslüman’ca ve özgürce yaşayabileceğimiz adalet sistemi kurulana kadar, İslami kimliğimizi, onurumuz olan başörtüsünü savunmayı ve tüm bu konularda onurlu duruş ve direnişimizi ısrarla sürdüreceğiz. Devlet içi çetelerin tüm provokasyonlarına rağmen, ülkemizdeki halkların birbiriyle çatışmasını engelleyici uyarılarımızla, kanlı oyunlarınızı bozmaya devam edeceğiz. Tıpkı tarihte olduğu gibi, Kürtlerin ve Türklerin İslam kardeşlik hukuku içinde bir arada ve barış içinde yaşayabilecekleri adalet sisteminin oluşması için çalışmalarımızı etkinleştirerek sürdüreceğiz.”


Basın açıklamasının tam metni :

 

BASIN AÇIKLAMASININ TAM METNİ

20 Kasım 2005

Bismillahirrahmanirrahiym


Sayın Basın Mensupları!

Değerli Kardeşlerimiz, Aziz Müslümanlar!

20. yüzyıl başlarında ülkemizi işgal eden emperyalist devletler, sözde ülkemizden kovulduktan sonra, onların yapmaya cesaret edemeyecekleri şeyler, onların kültürü adına yerli kadrolarca yapıldı. Batının pozitivist kültürünü benimsemiş kadrolar, halkımızı kendi öz kimliğinden koparıp, dönüştürme projelerini şiddete dayalı yöntemlerle dayattılar. Batının ve batıcıların temel düsturu olan bir stratejiyi esas aldılar. “Kur’an’ı kapatın, kadını açın”. On yıllardır uygulana gelen, batılılaştırma projeleri işte bu çizgiyi sürdürmekte, sürekli Kur’an kapatılmaya kadın açılmaya zorlanmaktadır. Bu dayatmayı temsil eden laik militarist sistem ise Batı tarafından desteklenmektedir.

İşte bu ülkenin, en temel sorununu bu zihniyet oluşturmaktadır. Halka rağmen kurulan Batıcı ulus devlet, Batının seküler değerlerini esas alan Türk ulusalcılığını resmi ideoloji haline getirerek bir din gibi kurgulayıp zorla kabul ettirmeye çalışmıştır. Bu sebeple, resmi ideolojiyle bağdaşmayan tüm farklılıklara düşmanca saldırılmış, yasaklarla, baskılarla ülkemiz yaşanmaz hale getirilmiştir.

Zulme Karşı Direneceğiz

“Uyan diren özgürleş”

İşte bu resmi ideolojinin gereği olarak, emperyalist devletlerin koruması altında Müslüman halkın başörtüsüne uzanan el ile Şemdinli’de Kürt halkının kanını döken el aynı eldir. Çünkü egemen oligarşi başından beri İslami kimlikle Kürt kimliğini ötekileştirerek düşman ilan etmiştir.

Fransa’da mazlum halkları isyan ettiren, AİHM’de İslam düşmanlığı yapan ve Türkiye’deki yasakçı, darbeci zihniyete arka çıkan emperyalistlerle, Türkiye’deki başörtü yasakçıları aynı zihniyetin temsilcileridirler. Şemdinli’de, Paris’te, Brüksel’de, Filistin’de, Afganistan’da, Irak’ta, Guantanomo’da, Türkiye’de ve tüm dünyada; insani erdemlerin, hak ve adaletin düşmanları İslam’la ve insanlık onuruyla savaşmaktadır.

“Özgürlük ve insan hakları getiriyoruz” yalanı arkasına sığınarak, Allah’ın arzında en kapsamlı bozgunculuğu gerçekleştiriyorlar. Devlet otoritesini kullanarak insanları birbirine kırdırıyor, her türlü kin ve düşmanlığı tahrik ediyorlar.

Ama asla başarıya ulaşamayacaklar. Çünkü Allah; zalimler istemeseler de nurunu tamamlayacak ve zulüm ilelebet payidar olamayacaktır. Yeter ki bizler, sorumluluk bilinciyle onurlu tevhid ve adalet mücadelemizi layıkıyla yerine getirelim. Yeter ki bizler, İslami kimliğimize, Allah’ın kurtarıcı ipine, hukuk ve adalete topluca sarılalım.

İslami Kimliği, Koruyacağız

Egemen oligarşi, Batının seküler kültürünü dayatan modernleştirme projeleriyle, vahye, İslam’a ve İslami kimliğe savaş açmıştır. Farklı kavmi kimliklere sahip halkları kardeşleştiren bu ortak değerlerin kaldırılması da, Türk’lerden sonra en fazla nüfusu oluşturan Kürt halkının potansiyel bir tehdit olarak algılanmasına; inkâr, asimilasyon ve zulüm politikalarına muhatap kılınmasına ve sonuçta Kürt sorununun doğmasına yol açmıştır. Bu sebeple, Kürt sorununun da temel, kalıcı, sahici ve adil çözümü için, öncelikle ve mutlaka İslami kimlik sorununun çözülmesi, bütün kavimleri adaletle kucaklayıp, eşit haklara sahip kardeşler kılan İslami adalet sisteminin kurulması gerekmektedir.

Kürtler, Türkler kardeştir, haklarında özdeştir

AİHM’nin adaletsiz kararı ve yol açtığı hukuk ihlali, aynı İslam düşmanlığının Avrupa’daki tezahürüdür. Haklar alanındaki bu çarpıcı çifte standart, Avrupa değerlerinin evrensel ölçüler ortaya koyamamasından kaynaklanmaktadır.

Ülkemizde başörtüsü yasağını sürdürmek üzere darbe ürünü bir kuruluş olan YÖK görevlendirilmiştir. Hırsızlık ve yolsuzluk iddialarını örten, üniversiteleri kışlaya çevirerek, ilim yapmayı ve özgür eğitimi resmi ideolojiye kurban eden YÖK, başörtüsü ve İslami kimlikle savaşmaktadır. Başörtüsüne karşı gösterilen büyük tepki ve düşmanlık, aslında Kur’an’a ve Allah’a karşı düşmanlıktan kaynaklanmaktadır. Yasağın hedefi doğrudan İslam’dır. İslam kurallarının hayata taşınmasını engellemektir. İşte bu savaşta biz, başörtüsünün, Kur’an’ın, Allah’ın tarafında yer almayı, Firavunların ödeteceği bedel ne olursa olsun, gönülden tercih ediyoruz. Ve bu tercihimizle şeref kazandığımıza inanıyoruz. Çünkü, Kur’an’ın beyanıyla biliyor ve inanıyoruz ki, şerefin tamamı Allah’ın yanındadır. Herkes şunu iyi bilmelidir ki, yine Kur’an’ın beyanıyla, bir Allah’ın, bir de Şeytanın tarafı olmak üzere iki taraf vardır. Dinde zorlama yoktur. Dileyen dilediği tarafta yerini alsın ve ahiretteki karşılığına katlansın. İşte bu yol ayrımında, bizler şeref duyarak Allah’ın tarafını tercih ediyor ve bize bu güzel tercihi yapma iradesini lütfeden Rabbimize hamd ediyoruz.

Allahuekber

İslami Kimliği Koruyacağız

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Dairesi, başörtüsü yasağını insan hakları ihlali saymamakla, yasakçı YÖK’ün militarizmini onaylamış, insan hakları ihlalinde darbecilerle aynı safta yer almıştır. AİHM’i bu kararıyla, İslam söz konusu olduğunda, geçmişlerinde yer alan “engizisyon mahkemesi” gibi hüküm vermekten çekinmeyeceğini açıkça ortaya koymuştur.

Bu karar, Avrupa’nın İslam’a karşı geçmişte Haçlı Seferleri ve Sömürgecilik şeklinde sürdürdüğü savaşın, bugün de laiklik adına kesintisiz biçimde devam ettirildiğinin bir göstergesidir. Söz konusu kararın, emperyalizme bağımlı ülkemiz egemenleri arasında büyük bir sevinçle karşılanması da gayet doğaldır.

Bilinmelidir ki, başta Ahmet Necdet Sezer, YÖK ve CHP olmak üzere bu kararla birlikte artık başörtüsü sorununun gündemden kalkması gerektiğini söyleyenler sadece kendilerini kandırmaktadırlar. Başörtüsü şu veya bu mahkemenin veya kimi despotların kararlarıyla gündemden çıkartılabilecek düzeyde basit bir sorun, bir alışkanlık ya da moda değildir. Başörtüsü, alemleri yoktan var eden ve her şeyin hakimi olan yüce Rabbimizin açık bir emridir. Dolayısıyla Allah’a teslim olmuş Müslümanlar var oldukça, başörtüsü Müslüman kadınların iffetinin ve özgürlüğünün simgesi olmayı sürdürecektir. Örtümüz, hicabımız, tesettürümüz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden de, Avrupa’dan da ve taklitçisi Kemalist sistemden de daha eskidir ve daha köklüdür. Ve yine bilinmelidir ki, konjonktürel gelişmeler neticesinde tesis edilmiş mahkemeler, kuruluşlar, sistemler bir gün tarih sahnesinden silinecek ama Rabb’imizin emri olan örtümüz yaşayacaktır.

 

Başörtüsü Onurumuz, Koruyacağız

Yasakçıların AİHM kararına sevinmeleri onlara yakışmaktadır. AKP yönetimi ise, Hükümet adına yapılan savunmada başörtüsü yasağının insan hakkı ihlali olduğunu ifade etmek cesaret ve dirayetini gösteremediği halde, AİHM kararını eleştirmekle çok büyük bir çelişki içine düşmüştür. Kendi ülkelerinde ilkokuldan üniversiteye ve tüm kamu alanında başörtü yasağı uygulanırken, sadece devlete bağlı orta dereceli okullarda yasak uygulayan Fransa’ya akıl vermeye kalkması da AKP iktidarı için tutarsız bir kolaycılık olmuştur. Yasakçılar bilmelidirler ki;

Başörtüsü özgürlüğümüzdür, asla vazgeçmeyeceğiz!

İslami kimliğimiz onurumuzdur, hiçbir tehditle terk etmeyeceğiz!

Zulme Karşı Direneceğiz

Zulme dayalı Batıcı sistemin çürümüşlüğü her alanda kendini ortaya koyuyor: Susurluk çetesi, şimdi de Şemdinli’de ortaya çıktı. Daha doğrusu, cesur Şemdinli halkının fedakârca tutumu ile suçüstü yakalandı. Aslında mazlum Kürt halkı on yıllardır bu tür çetelerin provokasyonları, “faili meşhur” cinayetleri ile sürekli terörize edilmekteydi. Ve böylece Kürt halkının PKK yandaşı haline gelmesi için en büyük destek kimi devlet güçlerince sağlanmaktaydı. Hatta bu güçlerin PKK ile karşılıklı paslaştıkları, ranta yönelik kavga ve paylaşımlarının bile söz konusu olduğu yıllardır süregelen yaygın iddialar arasında yer alıyordu. Şiddetten beslenen iki taraf da, şiddetin tırmanmasından ve kaosun devam etmesinden güç ve rant devşirmektedirler.

“Çetelerin Hedefi Darbe Düzeni”

İşte yine, şiddeti tırmandırma amaçlı böyle bir oyun sahneye konuyor ve Şemdinli kana bulanıyor. Olay esnasında kullanılan araçta bulunan bilgi ve bulgular bölgenin, senelerce oligarşiye bağlı derin güçler tarafından kuşatıldığının ve yönetildiğinin açık kanıtlarını taşıyor.

Bütün bu kanunsuzlukların arkasındaki güç için en çok kullanılan “derin devlet” ismi bile, yoksa “kutsal devlet”i aklama ve suçu kontrol dışı bir gruba yıkma amacıyla mı kullanılmaktadır?” sorusu, üzerinde durulmayı hak eden bir sorudur. Süleyman Demirel’in “Bizim ülkemizde iki devlet var. Bir derin devlet var, bir devlet var. Asıl olması gereken devlet yedek, yedek olması gereken devlet asıldır” “Derin devlet askerdir" sözlerine karşı Kenan Evren’in “Sayın Demirel doğru söylüyor. Derin devlet biziz. Devlet zaafa uğradığında el koyarız” cevabını verdiği dikkate alındığında, aslında görünürü ve deriniyle devletten kastın asker ya da onun önderliğindeki oligarşi olduğu anlaşılmaktadır.

Bu sistemin sahibi oligarşi; ta başından beri, kurucuların “İnkılabın kanunu mevcut kanunların üstündedir”, İstiklal Mahkemesi hakimlerinin “milli amacımız için ara sıra kanun dışına da çıkarız”, Süleyman Demirel’in “Devlet ara sıra rutin dışına çıkar” sözlerinde itiraf edildiği üzere, hukuk devletinden vazgeçtik kanun devletiyle bile bağdaşmayan bir keyfiliği esas almıştır. Egemenler, hep “Rejimimiz söz konusu ise, anayasa ya da yasalar askıya alınabilir” anlayışıyla hareket ettiler. Kırmızı kitaplarla, halka karşı psikolojik savaş öngören MGK yönetmelikleriyle, faili meçhullerle, yargısız infazlarla, Anayasalarını ve kanunlarını çiğneyen, askıya alan hep kendileri oldular. Sık sık darbeler yaparak, provokasyonlarla halkın çocuklarını birbirine kırdırarak, sistemlerini ve zulmünü sorgulamaya yönelecek dikkatleri sürekli başka alanlara saptırarak, muhalifleri bölüp, birbiriyle çatıştırarak, halkı kontrol altına almaya, sindirmeye, hizaya sokmaya çalıştılar.

“Şemdinli Çamuru: İşte Devlet Bu!”,

Şemdinli’de, halkın saldırganları elleriyle yakalayıp yetkililere teslim etme iradesi gibi cesur bir irade hükümet tarafından da ortaya konulmalıdır. Sorumlular açığa çıkarılmalı; bürokratik oligarşi kışlaların ardına da sığınsa yerinden sökülmelidir. Bu yapılmadığında aynen YÖK olayında, aynen başörtüsü sorununda, katsayı adaletsizliğinde somut örnekleri görüldüğü üzere hükümet bu çeteci işleyişe teslim olmuş ve onunla suç ortaklığını kabullenmiş demektir.

Jandarma Genel Komutanı ve K.K.Komutanının yargıyı ve soruşturmayı etki altına alıcı müdahaleleri de, öteden beri süregelen söylem, uygulama ve ilişkileri tartışmalı “Adalet” ve İçişleri Bakanlarının tutumu da ibret vericidir. Bu tutumu sergileyen komutanlar ve söz konusu bakanlar istifa etmedikçe ya da görevden uzaklaştırılmadıkça, soruşturmanın selameti ve bağımsızlığı nasıl sağlanacaktır?

Susurluk ve Şemdinli de dahil tüm çetelerin beslendiği kaynak, asker ve sivil bürokratların oluşturduğu oligarşik yapıdır. Bataklık burasıdır. Kalıcı bir çözüm arzulayanlar evvela bu bataklığı kurutmaya çalışmalıdırlar. Olay münferit bir olay değildir ve kökleri derinlere inmektedir. Eğer AKP hükümeti olayların üzerine yeterince gitmez, bürokratik oligarşiyle hesaplaşmayı göze alamazsa derin devletin uzantısı çetelerin suç ortağı olmuş olacaktır. İktidar ve çıkar hesaplarıyla Susurluğun üstüne gitmeyenlerin, sonuçta hem iktidarlarını, hem de onurlarını ve halkın güvenini kaybettikleri unutulmamalıdır. AKP hükümeti bundan ders almalı ve oligarşiye teslim olmamalıdır. Ucu paşalara da dayansa mutlaka bu konuyu açıklığa kavuşturmalı, tüm sorumlulardan hesap sormalıdır.

 

 


“İktidar Uyuyor JİTEM Vuruyor”

Uyan, Diren, Özgürleş

Tüm sorunlara kaynaklık eden, oligarşinin tahakkümündeki çürümüş yapı lağvedilip, adalet ve hukuk temelinde yeni bir yapılanmaya gidilmedikçe hiçbir sorun çözülemez. Fransa, bu dönüşümü yapmayıp, vatandaşlarının bir kısmını ötekileştirmeyi, zulmetmeyi ve sefalete mahkum etmeyi sürdürdüğü için, bugün mazlum kesimlerin isyanıyla bedel ödemektedir.

Neden bu çarpıcı gerçek, ferasetle Fransa’daki gibi olaylar yaşanmadan fark edilmez? Neden halkı patlayacak noktaya getirmeden, adaleti tesis edecek köklü dönüşümler kendiliğinden gerçekleştirilmez? İlla tarihin tekerrür etmesi mi beklenmektedir? Yoksa daha fazla acılar, ıstıraplar yaşanması birilerinin sadizmini mi okşamaktadır?

Bu ülkeyi ve halklarını gerçekten seven, insanlık onuruna saygı duyan tüm erdemli insanlara düşen en büyük sorumluluk, çıkarları uğruna yapmayacakları kötülük olmayanların hakimiyetindeki zulme dayalı mevcut yapıyı adalet eksenli köklü bir inkılapla dönüştürmektir.

Zulme karşı direneceğiz

Küresel zalimler, yerli işbirlikçileri ve çeteci oligarşi bilmelidirler ki;

Bizler, zayıfların, ezilenlerin, mazlumların, hakkın ve adaletin yanında yer alarak, zulme, zalime, adaletsizliğe itiraz ediyoruz. Tevhid, adalet, insani erdemler ve özgürlükler adına, zalim oligarşinin yüzüne hakkı haykırmaktan onur duyuyoruz.

Sizin, tıpkı Fransa’daki gibi isyan etmeyi ve şiddete başvurmayı teşvik eden, hatta bunu çetelerinizle provoke eden zalimce tutumunuza, kışkırtıcı, tahrik edici yönteminize rağmen, bizler bu oyuna gelmeyeceğiz. Bizler, bu ülkenin zulme uğrayan insanları, Müslümanları olarak, ısrarla merhameti ve adaleti temsil etmeye ve siz de dahil olmak üzere tüm insanların kurtuluşuna vesile olacak mesajı topluma taşımaya devam edeceğiz. Çünkü biz sizin gibi dünyanın hırsları, çıkarları, tahakkümleri adına insanları kolayca katledebilen bir azgınlığı değil, tam tersine sadece Allah’ın rızası ve ahiretin güzelliği adına, tüm insanları Kur’an’da diriltmeyi, cennete daveti, adaleti ve merhameti temsil ediyoruz.

 

Tevhid, adalet, özgürlük

Evet, insanca, Müslüman’ca ve özgürce yaşayabileceğimiz adalet sistemi kurulana kadar, İslami kimliğimizi, onurumuz olan başörtüsünü ve bütün halkların özgürlüklerini savunmayı ve tüm bu konulardaki onurlu duruş ve direnişimizi ısrarla sürdüreceğiz.

Devlet içi çetelerin tüm provokasyonlarına rağmen, ülkemizdeki halkların birbiriyle çatışmasını engelleyici uyarılarımızla, kanlı oyunlarınızı bozmaya devam edeceğiz. Tıpkı tarihte olduğu gibi, Kürtlerin ve Türklerin İslam kardeşlik hukuku içinde bir arada, barış içinde ve özgürce yaşayabilecekleri adalet sisteminin oluşması için çalışmalarımızı etkinleştirerek sürdüreceğiz. Tüm kavmi kimlikler ve diller Allah’ın ayetleridir. Saygıdeğerdirler ve aynı haklara, özgürlüklere sahiptirler. Tüm bu temel hakların güvencesi İslamdır.

Kürtler, Türkler kardeştir, haklarında özdeştir

“Yaşasın İslami Kardeşlik!”

İnanıyoruz ki, biz üzerimize düşeni yapıp Allah’ın yardımına müstahak olunca, Allah’ın izniyle sizin tüm zulüm ve kötülükleriniz, tarihin utanç sayfalarına atılarak ortadan kalkacaktır. Bizim hak, adalet ve özgürlük direnişimiz, insanları adalet ve barış ortamında özgürce yaşatmaya yönelik İslami ve insani mücadelemiz ise, gelecek nesillere örneklik teşkil etmek üzere tarihin onur sayfalarında yer alacaktır. Sonuçta, sizin bütün zulümlerinize ve engel olma çabalarınıza rağmen, bölgemizin ve ülkemizin tüm halkları, yeniden barış, özgürlük, adalet ve hukuk içinde bir arada yaşama imkânına Allah’ın izniyle kavuşacaklardır.

Kahrolsun emperyalist zalimler ve yerli işbirlikçileri!, Yaşasın zalimler için cehennem!

Yaşasın tüm Müslüman halkların İslam kardeşliği!, Yaşasın İslami ve insani direnişimiz!

Yaşasın tevhid, adalet ve özgürlük mücadelemiz!

İslami direniş engellenemez, Direniş adalet özgürlük, Zulme karşı direneceğiz

Allahuekber, La ilahe illallah

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar

İLKAV Teknik Komisyon