Ülke çapında örgütlü yapılardan bağımsız İslami kuruluşların ve Kur’an halklarının temsilcileri, 22 Nisan 2012 Pazar günü İstanbul’da tanışma ve dayanışma toplantısı düzenlediler. Ahmed Kalkan ve Mehmet Pamak’ın davetiyle yaklaşık 150 kişiyi bulan temsilcilerin katıldığı toplantıda gündem değerlendirmesinin yanı sıra, Müslümanların yaşanan süreçler karşısında nasıl bir duruş sergilemeleri gerektiği konusunda düşünce alış-verişi gerçekleştirildi. Toplantı, tanışıklıkların geliştirilmesi ve dayanışma zemininin oluşturulması hususunda da verimli oldu.
Türkiye'nin birçok il ve ilçesindeki İslami çalışma öbeklerinden temsilcilerin yanı sıra Almanya'dan da temsilcilerin katıldığı toplantıda, Müslümanların sorunları konuşuldu ve geleceğe dair umutlar dile getirildi. Oldukça verimli ve bereketli geçen toplantıda, sabah kahvaltısını müteakip öğleye kadarki birinci oturumda, önce Mevlüt Akbal, İslam kardeşliği konusundaki bazı ayetleri içeren Kur’an tilavetinde bulundu. Daha sonra Ahmed Kalkan, bu ayetlerin mealini verip, Müslümanların bir arada olmasının öneminden bahsetti ve kardeşlik hukukuna dair sorumluluklarımızı hatırlatan açıklamalar yaptı. Bu girişi müteakip Mehmet Pamak, bu çağrıyı yapmalarının gerekçesini ve amacını ortaya koyan bir açış konuşması yaptı.
Ülkede ve bölgede yaşanan değişim süreçlerine ve bu süreçlerin kimi Müslümanlar üzerindeki olumsuz etkilerine, “İslami Kuruluşlar” adı altında bildiriler yayınlayarak sistem içi değişime aktif destekçi konumuna gelen kimi tevhidi uyanış süreci öbeklerinin, giderek muhalif kimliklerini kaybedip edilgenleşerek AKP politikaları eksenli söylem ve eylemlere doğru kaymalarına ve buna rağmen, akredite ve medyatik olmaları sebebiyle, bilmeyen kitleler nezdinde, ülke çapında örgütsüz, lokal İslami yapıları da temsil konumunda görülmeleri vakıasına değinen Pamak, bu yanlış gidişe sessiz kalmak, doğru alternatifi örgütlü ve güçlü biçimde ortaya koymamak durumunda, sonuçta dolaylı olarak da olsa bu sürece katkıda bulunmuş olma vebali altına gireceğimizi hatırlatarak şöyle devam etti:
"Sistem içi mücadeleye ve sistem içi kurumları ilkesizce kullanmaya daha mesafeli ve ilkeli yaklaşan bu (ülke çapında örgütlü yapılardan bağımsız olarak lokal faaliyet gösteren) İslami öbekler, akîdevî konulardaki hassasiyetleri ve tevhidi ilkelerle ilgili tutumları daha net çevreler olarak tanınmaktadırlar. Bu kesimde yer alan mü’minler de, en kısa zamanda bireyler ve küçük öbekler olmaktan çıkıp, ülke çapında örgütlü bir yapı halinde organize olmalıdırlar. Bu kesim de, güç birliği yaparak, tevhidi ilkelere bağlı, tağuti sistemin, baskıcı ve görece özgürlükçü kanadı da dâhil bütününe karşı Kur’an merkezli ve Resulün (s) öncülüğünde, ilk Kur’an neslinin örnekliğinde ortaya konan mücadele sünnetinin ilkelerini günümüze taşıyarak modelleştirecek bir pratik ortaya koymak üzere bir an önce harekete geçmeli ve topluma neyi, nasıl yapması gerektiğinin örnekliğini sunmalıdır. Teorik tebliğ ve eğitimle sınırlı kalmayan bir şahidliği de, hem bireysel olarak, hem yerel öbekler, hem de ülke çapında kuşatıcı bir yapı halinde ortaya koyarak, ıslah ve inşa sorumluğunu daha yaygın bir biçimde örgütlemelidir. Ondan sonra da, bir süredir ülke çapında örgütlenme çabası içinde olan diğer kanatla ilkeli bir birlikteliğe doğru gidecek sürecin içinde yer almalıdır.
Öteden beri altını çizmeye çalıştığımız, böyle Kur’an ahlakıyla ahlaklanmış ve kuşatıcı bir yapı, bütüncül ve ülke çapında açık İslami kimlik altında örgütlenmiş bir örneklik, cemaat planında şahidlik yapacak vasat ümmet ortaya konmadığı takdirde, toplumun ıslahına vesile olma ve tevhidi istikamette dönüştürüp inşa etme sorumluğumuzu yerine getirme imkanını bulamayız. Hatta, bugünkü konjonktürün etkisiyle sistem içi politikalara endekslenme eğilimine giren kardeşlerimize de örnek olma ve onları da etkili biçimde uyarma sorumluluğumuzu yeterince yerine getirmiş sayılamayız. Çünkü uyarı sadece kal ile (sözle) değil, aynı zamanda hal ile (amellerimizle) yapıldığında anlamlı ve tesirli olabilir. Bu sebeple, onların yanlış yaptıklarının doğrusunu örgütlü yapımız ve istişareye dayalı kolektif irademizle ortaya koyarak onlara örneklik yapabilir ve hayra vesile olabiliriz.
Ne zaman gerçekleşirse gerçekleşsin, mü’min olmamızın temel gereği; birlikte olmak, Allah ipine (Hablullah’a) topluca sarılarak yardımlaşmak ve dayanışmak, sonuçta tevhidi iman ortak paydasında vahdeti gerçekleştirmektir. Yani diğer mü’minlerle birlikte İslam kardeşlik hukuku içinde bütünleşip güç birliği yapmak, insanlara emri bil maruf ve Hakk’ın şahidliğini yapacak vasat ümmeti oluşturmak imani sorumluluğumuzdur. Bunu gerçekleştiremesek bile, ancak bu hali özlemek, istemek ve gerçekleşmesi için iradelerimizi seferber etmek ve bu hal üzere ölmek halinde mazur sayılabilir ve hiç değilse Rabbimize bu özlem ve çabamızı bir mazeret olarak sunma imkânına kavuşabiliriz.”
Pamak, bu önemli sorumlulukları sürekli hatırda tutmak yükümlülüğümüze rağmen, bir başlangıç niteliği taşıyan bu toplantının, tanışmak, kaynaşmak ve kalplerin ısınmasına vesile olacak, kardeşliği pekiştirecek bir ortam oluşturmak dışında hiçbir iddiası olmadığını da kaydederek sözlerini şöyle tamamladı: "Tabii ki sizler gündeminize hakimsiniz: Zamanla bu tür bir araya gelişleri belli periyotlarla sürdürerek kalplerimiz ısınırsa, aramızda kardeşlik hukukumuz pekişirse, birlikte olma, her birimizin irade ve akıllarının bileşkesi olacak kolektif irade ve kolektif iş yapma kabiliyeti, şura bilinci ve yeteneği gelişirse ve fikri-ilkesel mutabakatlara dayalı olarak aramızda güven oluşur, bir duvarın tuğlaları, bir vücudun uzuvları gibi dayanışma bilinci neşvü nema bulursa, o zaman sizler dilerseniz, aramızda bugün başlayan bu tanışma ve kaynaşma ilişkisini daha ileriye taşıma iradesine şüphesiz ki sahipsiniz. Ancak böyle bir gelişme olmasa bile, bu günkü tarzda bir araya geliş dahi, İslami sorumluluklarımız bakımından hiç yoktan daha iyi bir pozisyondur, diye düşünmeliyiz. Şunu da ifade etmek isteriz ki, bu toplantıya çağrılanlar, ülke çapında örgütlü yapılardan bağımsız lokal İslami çalışmalar yapan kardeşlerimiz arsından Ahmed Kalkan kardeşimle benim tanıdıklarımızdan aklımıza gelenler olup, bu tür bir toplantıya katılacak nitelikteki muvahhid yapı ve öbekler, şüphesiz ki buraya çağırdıklarımızdan ibaret değildir. Tabii ki, bundan sonraki toplantılara, sizlerin hatırlatacağınız ve bizim hatırlayacağımız yeni çevre ve öbeklerden kardeşlerimizi de ilave etmemiz mümkün olacaktır."
Açış konuşmasını müteakip, toplantı hakkındaki kanaatlerin de ifade edildiği tanışma amaçlı konuşmalara geçildi. Farklı illerden ve öbeklerden gelen temsilciler kendilerini, yapılarını ve çalışmalarını tanıtan konuşmalar yaptılar. Bu konuşmalarda, düzenlenmiş olan bu toplantının gerekliliği ve önemi de özellikle vurgulandı, hatta bir çok konuşmacı geç kalmış çok hayırlı bir adım olarak niteledi. Birinci oturum ve ikinci oturum arasındaki yaklaşık 3 saat sürede, öğle yemeği ve namazını müteakip, tanışma ve kaynaşmayı ilerletecek serbest görüşmeler yapıldı. Daha sonra, “Ülkede ve bölgede yaşanan değişim ve dönüşüm sürecinde sorumluluklarımız ve Müslümanların tutumları” konusunda görüş alış verişinde bulunuldu. Yaklaşık 20 kişinin söz aldığı bu bölümde, konu hakkında, istifade edilecek değerli fikirler ortaya konuldu. Böylece katılımcıların birbirlerini daha iyi tanımları imkanı da doğmuş oldu. Saat 18.00’den itibaren ikindi namazı ve akşam namazı arasındaki iki saat boyunca yine tanışma ve kaynaşmaya vesile olacak serbest görüşmelere vakit ayrıldı. Akşam yemeğini müteakip kılınan akşam namazından sonra Mevlüt Akbal’ın yaptığı duanın duygusal atmosferinde gerçekleşen kucaklaşma ve vedalaşmalarla, 8 Temmuz 2012 Pazar günü buluşmak üzere toplantı sona erdi.
(İslam ve Hayat)