666
Hutbe: İman ettik demekle bırakılmayacağız…
“İnsanlar, (sadece) ‘İman ettik’ diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?” (Ankebut: 2)
Kardeşlerim, bugün Hicrî Muharrem ayının 21’i 1444/Cuma
Bu âyette, “iman ettik” diyenlere sesleniyor Rabbimiz. Diyor ki: “iman ettik” demeniz yetmiyor. Bu iman iddialarımızın pratiğini, amelini isteyecek Rabbimiz. İman iddiasında bulunan herkesi deneyecek Rabbimiz. Acaba böyle bir iddiada bulunan insanların sözleriyle amelleri, iddialarıyla hayatları, düşünceleriyle hareketleri bir mi, değil mi?
Öyleyse kişi Kur’an’ın bir konudaki uyarısına iman ettim dese de, sonra o konuda Allah imkân verip de imtihan edince, deneyince sanki kâfirler gibi o konuda her hangi bir uyarı yokmuş gibi davranıyorsa, Kur’an’dan habersiz yaşıyorsa ya da kitabının o âyetinden haberi yoksa o zaman o da onlardan olacaktır Allah korusun…
Bu söz söylendiğinde Mekke'de hüküm süren şartlar çok ağır ve yıpratıcıydı. İslâm'ı kabul eden herkes zulüm, hakaret ve işkence hedefi oluyordu. Eğer İslâm'ı kabul eden kimse fakir veya köle ise dövülüyor ve dayanılmaz işkencelere maruz bırakılıyor; eğer tacir ve zanaatkâr ise ekonomik kısıtlamalara hedef oluyor ve neredeyse aç kalıyor; eğer ileri gelen ailelerden birine mensupsa kendi akrabaları çeşitli şekillerde rahatsız edip eziyet veriyorlar ve hayatı çekilmez hâle getiriyorlardı.
Bu durum Mekke'de bir korku ve tedirginlik havası oluşturmuştu ve bu nedenle kalpleriyle peygamberin hak olduğunu kabul eden birçok kişi açıktan ona iman etmeye korkuyorlardı. İman eden bazıları da sonraları cesaretlerini yitiriyor ve çok ağır işkencelerle karşılaştıklarında kâfirlere boyun eğip taviz veriyorlardı. Gerçi bu yıpratıcı şartlar sağlam imanlı sahabîlerin kararlılığını sarsamıyordu ama bazen onlar da beşerî zaaflar dolayısıyla yoğun bir tedirginlik ve ümitsizlik duygusuna kapılıyorlardı.
Buhari, Ebu Davud ve Nesei de zikredilen Habbab bin Eret hadisi, bu durumu gösteren bir örnektir. “Habbab şöyle der: ‘Artık müşriklerin bize işkence yapmasından yıldığımız bir sırada, bir gün Nebi'yi (S) Ka’be'nin gölgesinde otururken gördüm. Yanına gittim ve ‘Ey Allah'ın Rasûlü bizim için dua etmeyecek misin?’ dedim.
Bunu duyunca yüzü kıpkırmızı oldu ve şöyle dedi: ‘Sizden önce geçen müminler bundan da büyük işkencelere maruz kaldılar. Bazıları hendeklere atıldı, bazıları baştan ayağa iki parçaya biçildi. Bazıları ise imanlarından döndürülmek için demir taraklarla tarandılar. Vallahi, bu din tamamlanacak ve bir kimse hiç endişe etmeksizin San'a’dan Hadramut'a kadar seyahat edebilecek, bu arada Allah'tan başka korkacağı hiç kimse olmayacaktır."
Bu ümitsizlik bezginlik halini sabra dönüştürmek için Allah müminlere şöyle diyor:
"Hiç kimse sadece sözle iman ettiğini söyleyerek va'dettiğimiz dünya ve âhiret nimetlerine layık olamaz. Bilakis iman ettiğini söyleyen herkes, söylediğinin doğruluğunu ispatlaması için bir dizi denemeden, imtihandan geçirilir. Va'dettiğimiz Cennet bu kadar ucuz değil, dünyada va'dettiğimiz nimetler de söz ile iman ettiğini söyleyen herkese ihsan edilecek kadar değersiz değil.
İmtihan bunların ön şartıdır. Bizim uğurumuzda zorluklara katlanmalı, mal ve can kaybı yaşanmalı, tehlikelere, engellere ve felaketlere göğüs germelisiniz. Siz hem korku hem de (dünyaya karşı gösterdiğiniz) aç gözlülükle imtihan olunacaksınız. Sizin için değerli olan her şeyi bizim rızamız için fedâ etmeli, bizim yolumuz için bütün zorluklara katlanmalısınız. İşte ancak o zaman gerçekten iman edip etmediğiniz açığa çıkar."
Kur'an'da, Müslümanların zorluklar ve güçlüklerle karşı karşıya kaldıkları, korku ve dehşete kapıldıkları her durumda hemen hemen aynı şeyler tekrarlanır. Hicretten sonra, Medine'deki ilk dönemde Müslümanların ekonomik zorluklar, dış tehlikeler ve içte yahudilerin ihaneti gibi büyük meselelerle karşı karşıya bulundukları bir sırada Allah onlara şöyle seslenmiştir:
"Yoksa siz, sizden öncekilerin durumu başınıza gelmeden Cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle yoksulluk ve sıkıntı dokunmuş, öyle sarsılmışlardı ki, nihayet peygamber ve onunla birlikte inananlar: ‘Allah'ın yardımı ne zaman?’ demişlerdi.’ (Daha sonra onlara şu müjde verilmişti.) ‘İyi bilin ki Allah'ın yardımı yakındır.’ " (Bakara: 214)
Aynı şekilde Uhud'dan sonra da Müslümanlar bir keder ve üzüntü dönemi ile karşı karşıya kaldıklarında onlara şöyle denmiştir:
"Yoksa siz hiçbir denemeye tabi tutulmadan Cennet'e gireceğinizi mi sandınız? Allah henüz içinizden hayatlarını O'nun yoluna verecekleri ve O'nun yolunda sabredecekleri seçip ayırmadı." (Âl-i İmran: 142)
Allah bu âyette Müslümanlara, imtihanın, temiz ile pisin ayrıldığı bir ateş ocağı, mihenk taşı olduğunu söylemektedir. Pis olan, Allah tarafından bir kenara bırakılacak, temiz olan ise seçilecek ve Allah onu sadece samimi müminlerin hak ettiği nimetlerle şereflendirecektir.
19.08.2022
Hazırlayan: Emrullah AYAN