569
Hutbe: İnsan kendisine irade verilmiş bir varlıktır.
“Nefse ve onu düzenleyene, sonra da ona fücûrunu ve takvasını ilham edene andolsun ki; kendini temizleyen muhakkak felah bulmuştur. Onu kirletip örten ziyana uğramıştır.” (Şems:7-10)
Kardeşlerim, bugün Hicrî Muharrem ayının 14’ü 1444/Cuma
Bir irade eğitiminden geçmek, kişiliği güçlendirip arzu ve şehvetlerin boyunduruğundan kurtulmak şarttır. İnsan ruhunun, istediği her zaman zaruretlerden yaka sıyırmasını sağlayacak şekilde; yani arzuların boyunduruk ve uşaklığından kurtulacak ölçüde bir özgürlüğe kavuşması şarttır. Galip görünen zahirî kuvvetlere karşı direnen gizli bir gücün bulunması zorunludur.
Bu gizli güç ise sadece irade için söz konusu olabilir. Çünkü şehvet ve taşkınlıkları zapteden iradedir. Mahrumiyet ve zorluklara karşı direnen, zaruret ve ihtiyaçlar çemberini kırarak itaate yönelen, sorumluluk yüklenen ve üst üste imtihandan geçen de iradedir.
Kardeşlerim, insanla hayvan arasındaki en büyük fark şudur: İnsanının bir iradesi ve hedefi vardır. Kâinatın yaratıcısı yüce Allah’tan alınan ilkelere dayalı özgün ve sağlıklı bir hayat görüşü vardır. Bir insan bu özelliklerini kaybettiği anda, kendi türünü hayvandan ayıran vazgeçilmez meziyetini de kaybetmiş demektir. Çünkü Allah, bu meziyetiyle onu kerîm kılmıştır. Öyleyse iradenin hürriyetine kavuşması zorunludur. Yücelik ve kararlılığını sürdürmesi için zorunludur. Bu Allah’ın dinine davet görevini yürüten kimseler için vazgeçilmez bir zarurettir. Çünkü yeryüzü hilafetine ehil olmalarının şartı budur.
Yüce Allah’ın Hz. Âdem ve Havva’yı geçirdiği ilk deneyim, irade imtihanıydı. İradenin, aldatmacayı yenip üstünlük sağlaması deneyimiydi. Ama Âdem’le Havva, bunu başaramadılar. Şeytanın “ebediyet ağacı ve tükenmez bir mülk” aldatmacasına kanıverdiler.
“Ey Âdem! Sen ve zevcen Cennete yerleşip istediğiniz yerinden de yiyin. Yalnız şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz. Şeytan ise gizlenmiş olan avret yerlerini kendilerine göstermek için onlara vesvese verdi ve ‘Rabbiniz, birer melek olmanızı veya burada ebediyen kalmanızı önlemek için size bu ağacı yasaklamıştır’ dedi. Ayrıca ‘Ben size nasihat edenlerdenim’ diye ikisine yemin de etti. Sonunda aldatmacasıyla onları bulundukları makamlardan indirdi. O ağaçtan tattıkları anda, kendilerine avret yerleri görünüverdi. Onlar da Cennet yapraklarından avretlerini örtmeye başladılar. Rableri ise onlara: ‘Ben size bu ağacı yasaklayıp şeytan ikinizin de apaçık düşmanıdır demedim mi?’ diye seslendi.” (A’raf: 19-22)
Bu imtihan o gün bugün zorunlu olmuştur. Allah’ın yeryüzü hilafetine gelmesine izin vermesinden önce her cemaatin geçmesi gereken bir imtihandır bu. Değişen şey; sadece bu imtihanın şeklidir. İmtihanın özü ise hiç değişmemiştir.
Şeytanî vesveseler karşısında dayanamayıp azimleri yıkılan, Allah’a verdikleri sözü unutan ve böylece hilelere başvuran pek çok insan bulunmaktadır. Kalp bozulup takva azalınca, uygulanıp yaşanmayan ve sadece lafta kalan nasslar uğraş haline getirilince ve açık nassların bulunmasına rağmen “günahınız affolunacak” diye söylenince hileler ne kadar da çoğalıyor!?
Bu din, kalplere yerleşmedikçe anlaşılamaz. Kalpleri bu dinden tamamen uzak olan nice araştırmacı vardır ki, bu kimseler hile yapmak, tevillere gitmek, kelimeleri yerinden saptırmak ve kasıtlı fetvalara yol bulmak için bu dini araştırıyorlar. Tüm bu yollara başvurmalarının nedeni elde edecekleri dünyevî metaı daha da çoğaltmaktır. Bu dini bir akîde olarak benimsemeden, Allah’tan hiçbir korku duymadan araştırma konusu yapanların bulunmasından daha büyük bir âfet var mıdır?
Allah’ın şeriatı, kendisiyle hükmedilmek için gelmiştir. Yoksa bu şeriat, bilgi ve araştırma için, kitap ve defterlerin içinde kalan bir kültüre dönüşmek için gelmemiştir. Hiçbir şeyi ihmal edilmeden, küçük veya büyük hiçbir değer yargısıyla değiştirilmeden, olanca incelik ve ayrıntılarıyla uygulanmak için gönderilmiştir bu şeriat… Böyle olmadı mı cahiliye ve hevaperestlik var demektir. Çünkü iradenin yozlaştığı yerde heva ve şehvetlerin hâkimiyeti başlar. Zaten insanlardan öyle kimseler görüyoruz ki, hevalarından başka bir hakem tanımamaktadırlar. Çünkü hevaları, onlara ilah olmuştur. Tapınılan ve her emrine itaat edilen bir ilah…
Bu tip insanların en keskin çizgileriyle tanımını Kur’an-ı Kerim’de görüyoruz.
Kur’an, durumunu hayretle karşıladığı, gaflet ve körlüğünü dile getirdiği bu tipleri şöyle tanıtmaktadır:
“Hevasını ilah edinen, Allah’ın (halini) bildiği için saptırdığı ve kulağını ve kalbini mühürlediği, gözüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi ona Allah’tan başka kim doğru yolu gösterebilir? Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız?” (Casiye: 23)
12.08.2022
Hazırlayan: Emrullah AYAN