Hutbe : “Bir Tevhid Eylemi Olarak Salâtın İkâmesi” "Ey Şu'ayb, dediler, senin namazın mı sana, babalarımızın taptığı şeylerden, yahut mallarımız üzerinde dilediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi emrediyor? Oysa sen, yumuşak huylu, akıllı(bir insan)sın!" (Hud:11/87) “Kitaptan sana vahyedileni oku ve namazı da kıl. Çünkü namaz kötü ve iğrenç şeylerden meneder. Elbette Allâh'ı anmak, en büyük (ibâdet)tir. Allâh, ne yaptığınızı bilir.” (Ankebut:29/45) Değerli Kardeşlerim; Bugün hicri 8 Rebiu’l-Ahir 1438 cuma, günlerimiz aydın, ömrümüz bereketli olsun. Hutbemiz salatın ikamesi ve dinimizdeki anlam ve önemi üzerine olacak. Namaz adıyla kültürümüze yerleşen kavram, ıstılahta salat ile karşılanır. Kur’an’da dua, yardım, namaz ve ibadetlerin tümü anlamlarında kullanılmaktadır. Biz hutbemizde kavramın namaz manası üzerinde yoğunlaşacağız. Namaz bilindiği üzere birtakım şeklî ritüelleri olan, belli vakitlerde eda edilmesi rabbimiz tarafından emredilen, Müslümanlıkla özdeş hale gelmiş bir ibadettir. Sorumluluk sahibi olan her mü’min tarafından ölüm gelene dek bizzat ikâme edilmesi gereken bir kulluk ödevidir. Vaktinde eda edilmemesi halinde ancak unutma ve uyku hali dışında da kazası dahi mümkün olmayan, başta gelen önemli bir salih ameldir.Namaz; Kur’an’dan anlaşıldığı kadarı ile zekat, oruç vb. diğer ibadetler gibi vahye muhatap olan tüm Müslümanlara emredilmiş, tüm şeriatlarda olan bir ibadettir.Diğer birçok amel gibi namaz da maalesef günümüzde içi boşaltılmış belli ritüellere indirgenmiş, günün yoğun iş ve oyalanmaları arasında sıkıştırılarak, ikame edilen değil kılınıp kenara konulan bir yük olarak telakkî edilir olmuştur. İslam medeniyetinde hayat ezan ve namaz merkezli tasavvur edilir ve ona göre sürdürülürdü. Namazın etrafında diğer işler görülür ve bu anlayış güne yön verirdi. Günümüzde ise çalışmak da, nöbet tutmak da, sınav da kısacası her tür dünyevî iş namaz gibi hatta daha önemli bir gereklilik olarak algılanmaktadır. Yaşadığımız dünyada bir takım işlerin arasında siz namaz dediğinizde; bunlar da ibadet veya akşam kaza edersin tarzında fetvaları hemen hepimiz duymuşuzdur. Oysaki Kur’an açık olarak savaş, korku gibi durumlar da dahi namazın nasıl ikame edilmesini bildirmiş iken. (4/102-103) “Sen Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol. Sana ölüm gelene kadar Rabbine kulluk et!” (Hicr:15/98-99) Yani namaz son nefese kadar yerine getirilmesi gereken bir ibadettir. Kur’an’da ibadetlerle ilgili herhalde en fazla namaza dair ayetler ve hükümler bulunmaktadır. Çünkü namaz hayatın merkezinde hayatla ve insanla iç içedir de ondan. Kainatın merkezinde insan, insanın merkezinde namaz, namazın merkezinde Fatiha, Fatihanın merkezinde ise ”iyyake nağbudu ve iyyake nestaiyn” ayeti bulunmaktadır. Vel hasıl her şey bu kısa ayeti, cümleciği gereği gibi anlamakla mümkün görülmektedir. Dünyayı anlamak ve anlamlandırmak bu ayeti gereğince anlamaktan geçer desek herhalde abartmış sayılmayız. Çünkü bu ayette Kur’an özetlenmekte. Yalnız sana ibadet eder yalnız senden yardım dileriz. Hutbemin başında okuduğum ayetlerde de namazın sosyal hayatla olan ilişkisinden söz etmektedir. Ayette Şuayb (a)’a, kavmi, hayata karışan bir salata (namaza) din algısına olan tepkilerini dile getiriyor. Yani onlar da günümüz modern(!), laik kafa yapısına sahip insanlar gibi düşünüp tevhid dinine karşı, yaşam tarzına ve özgürlüklere müdahale penceresinden bakarak karşı koymuşlardır. Evet Medyen kavminin ileri gelenleri de Şuayb’e ve dinine Allah ile beraber başkaca ilahçıklara tapmalarını ve hevalarınca, keyiflerince yaşamalarına karşı koyduğu için kabul etmemişler ve Allahın Nebisini ölümle tehdit etmişlerdi. Son günlerde tv. ekranlarından hayat tarzına müdahale ve özgür yaşam adı altında İslama saldırılmaktadır. Yazar ve din uzmanı kimliği ile çıkartılan insanlar da eziklikle gerçekleri açıkça ortaya koyamamakta ve suçluluk psikolojisi ile hareket etmektedirler. Evet İslam hayata karışmak için hayata çeki düzen vermek için alemlerin Rabbinden indirilmiş tek dindir. İnsanların akıl, din, yaşam, nesil ve mal emniyetini temin için gerekli tüm tedbirleri alır. Kötülükleri bertaraf etmek için çalışır. Ama hayatı düzenlerken insanlara ve topluma zulmetmez. Tarihte ve İşid örneğinde olduğu gibi onları zorla Müslüman yapmak için baskı yapmaz, işkence yapmaz, öldürmez. Ama insanca ve Müslümanca bir hayatı tüm insanlığa sunar. Asr-ı Saadet pratiğinde olduğu gibi.Namaz ikame edenleri Rabbimizin kötülük olarak tavsif ettikleri tüm menhiyattan alıkoymalıdır. Yoksa namaz sadece fizik kondisyonuna döner, yaşamayan, yaşatmayan, sosyal hayata etki etmeyen ruhsuz bir bedensel hareketler topluluğuna dönüşür. Böyle davrananlar ya namazlarını kontrol etmelidirler ya da yaptıkları boş şeylerden ve kötülüklerden vazgeçmelidirler. Kıymetli Müslümanlar, biraz da namazda huşudan bahsedelim; “ Sabır ve namazla Allah’tan yardım isteyin. Rablerine kavuşacak ve O’na döneceklerini umanlar ve Allah’a gerçek bir saygı gösterenlerden başkasına namaz elbette ağır gelir.” Bakara:2/45 ve 46. ayetlerde namazdaki huşudan, saygıdan bahsedilmektedir. Huşu; namazda Rabbimizin huzurunda olmanın verdiği haz ve hayecanı yaşamak O’nunla, inzal ettiği ayetler çerçevesinde iletişim kurmanın farkındalığını hissetmektir. Kıyamda dururken, rukûda eğilirken bu hareketleri ancak Allah için yapmanın, ve secdelerde O’na yakın olmanın hazzını yaşamaktır huşu. Ve bunu yerine getirmek Allah’a saygısı olanlara zor gelmez. Mefhumu muhalefetinden bakarsak namazı ikame etmek Allah’a olan güveni ve saygısı olmayanlarca ihmal edilir ve kılınmaz. Namazın huşuu ayrıca müminlere kötülerden ve kötülüklerden ayrışmayı zulmü ve dolayısıyla zulmün en büyüğü olan şirki tanımayı ve şirkten uzak durmayı gerekli kılar. Şirkin siyasî, akidevî ve amelî tüm boyutlarından beri olmayı, uzaklaşmayı zorunlu kılar. (Hud: 11/87 ve Ankebut: 29/45) Zalimlere destek olmak iyi niyetlerle de olsa geçici bir süre de olsa Kur’an tarafından yasaklanmıştır: “Sakın zulmedenlere meyletmeyin, sonra size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardım da edilmez.” Hud: 11/113 Namaz’da huşu elde etmenin bir başka boyutu da namazda gafil olmamaktır. Huşu kimin huzurunda olduğumuzun farkında olmakla ve hayatı ibadet kılmakla elde edilebilir. “Hüküm gününü yalanlayanı gördün mü? Yetimi itip kakan işte odur.Yoksulu doyurmağa önayak olmaz. İşte bu yüzden, olmaz olsun (böyle) ibadet edenler! Bunlar öyle kimseler ki, (ibadeti) gösteriye dönüştürürler,ama en küçük yardımı bile esirgerler.” (Maun: 107/1-7) “Ey inananlar, sarhoşken namaza yaklaşmayın ki ne dediğinizi bilesiniz.”(Nisa:4/43) Bu ayetler çerçevesinde her Müslümanın az da olsa okuduğu ayetlerin hiç değilse sübhaneke duasının, Fatiha ve kısa surelerin, rükû ve secde tesbihatlarının anlamlarını toplu manası ile de olsa bilmeli ve namazı mümkün mertebe bunları düşünerek kılmalıdır. Namaz'ın sosyal hayatla bağını koparmamalıdır. Namaz ayrıca eş ve çocuklarımıza ve sorumluluk alanımıza giren herkese emredilmesi gereken, ailecek mümkün olduğunca cemaat halinde ikame edilmesi gereken bir ibadettir: “Ailene namazı emret. Sen de onda devamlı ol. Senden rızık istemiyoruz. Biz seni rızıklandırıyoruz. Sonuç takvâ(sâhipleri)nindir.” (Taha:20/132) Evet ayet çok açık ve net. Aile reisi olarak eş ve çocuklarımıza merhamet ediyorsak, onları ne yapıp edip namaz dahil tüm kulluğa dair davranışları önce kendimiz yerine getirerek ailemizi yönlendirmeliyiz. Yok, eğer yapmaz isek Rabbimize bu sorumsuzluğun hesabını veremeyiz. Kıymetli Müslümanlar, Bir de Rabbimizce bizlere ikram edilmiş, hediye edilmiş, Rabbimize yakınlaşma vesilesi kılınan namazın zayi edilmesinden bahsedelim. Oysaki, Rasullullah namaza dair “Namaz Müminin miracıdır. Bana dünyanızdan şu üç şey sevdirildi; güzel koku, kadın ve gözümün nuru namaz” buyurmuş iken. Evet namaz bizleri yücelten, onurlandıran, onunla yükseleceğimiz bir değerimizdir. Göz bebeği mesabesinde değerli kılınan, muhafaza edilmesi gereken bir ibadettir namaz. Maalesef günümüzde insanlarımızın geneli bunun farkında olmadan namazları bir üşengeçlik içerisinde alışkanlık olarak yerine getirmekte ya da zayi etmektedirler. Oysaki alışkanlıkla yapılan şeyler bilinçten uzak, zevk vermeyen zorunlu işlerdir. Bu yüzden namazı alışkanlık olarak eda etmeyelim. Rabbimiz bu duruma düşenleri şu ayetlerle kınamaktadır: “ İki yüzlüler, Allâh'ı (gûyâ) aldatmağa çalışırlar. Oysa O, onları aldatır. Namaza kalktıkları zaman da üşene üşene kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allâh'ı pek az anarlar.” (Nisa:4/142) ”Onlardan sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki, namazı zayi ettiler, şehvetlerine uydular. Onlar kötülük bulacaklardır” (Meryem:19/59) Ayeti kerimelerde ifade edildiği gibi namaza üşenmeyi, tembel tembel kalkmayı eleştiriyor. Meryem suresindeki ayet ise zaten namazı hiç kılmamayı değil namazın zayi edilmesini, içinin boşaltılıp, bilinç ve şuurdan uzak olarak kılınmasını kınıyor.
Hutbemize namazı ikame etmeyenleri nasıl bir son beklediğini, ahiret sahnesini ortaya koyan Müddessir Suresi 42-47 ayetleri ile sonlandıralım."Sizi şu yakıcı ateşe ne sürükledi? diye sorulduğunda cevaben; ‘Namaz kılanlardan değildik, yoksula da yedirmezdik. Boş şeylere dalanlarla birlikte dalardık. Hesap gününü de yalanlıyorduk. İşte böyle iken ölüm bize gelip çattı.’ derler.” Rabbimiz bizleri böyle durumlara düşmekten korusun, namazı gereği veçhile, hakkınca ikame edenlerden, namazla dirilip, direnenlerden, namazla hayata yön verenlerden eylesin. Namazı zayi etmekten, içerisini boşaltılıp elleri boş olarak Rabbimizin huzuruna çıkmaktan bizleri muhafaza eylesin. Amin. |