يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ عَلَيْكُمْ أَنفُسَكُمْ لاَ يَضُرُّكُممَّن ضَلَّ إِذَا اهْتَدَيْتُمْ إِلَى اللّهِ مَرْجِعُكُمْ جَمِيعًافَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
“Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz hidayet üzere olduktan sonra, sapıtmış kimseler size zarar veremezler. Hepinizin dönüşü Allah’adır. İşlemiş olduğunuz her şeyi O size bildirir.” (Maide: 105)
Bu ayet-i kerime, İslam ümmetinin hem özgün niteliğini, hem de başkalarıyla ilişkilerinin tabiatını belirleyen bir başlangıç ilkesidir. İslam ümmeti, Allah’ın hizbidir. Onların dışında kalan herkes de şeytanın hizbidir. Bundan dolayı kendileriyle başkaları arasında bir velayet veya dayanışma olamaz. Çünkü aralarında itikadi bir ortaklık yoktur. İtikadi ortaklık olmayınca, hedef, yöntem, yükümlülük veya mükafaat ve ceza birliği olamaz. Ama bu, İslam ümmetinin insanları hidayete davet sorumluluğunu ortadan kaldıramaz. Çünkü hidayet, onun dini, şeriati ve nizamıdır. “İslam ümmeti, Allah’ın huzurunda kendisinden sorumludur. Sapıtmış kimseler kendisine zarar veremez.” gerçeğine bakılarak mü’min; davet görevini ihmal de etse kendisinden hesap sorulamaz, denilemez. Çünkü bu ümmet, öncelikle kendi içinde ve ikinci planda tüm yeryüzünde “emr-i bi’l-ma’ruf, nehy-i an’il-münker” görevini ihmal etmekten sorulacaktır. “Ma’ruf’un” (iyiliğin) temeli; Allah’a teslimiyet gösterip O’nun şeriatini hakim kılmaktır. “Münker’in” temeli ise, cahiliyedir; Allah’ın egemenlik ve şeriatine tecavüzdür. Cahiliyenin hakimiyeti, tağutun hakimiyeti demektir. “Tağut” ilahi egemenlik ve hakimiyet dışında kalan her tür iktidardır. Bu bakımdan yukarıdaki ayet-i kerime, ne Müslüman fertten, ne de İslam ümmetinden şer, dalalet ve azgınlığa karşı mücadele sorumluluğunu kaldırır. Tağutluğun en azgın şekli, Allah’ın ilahlık hakkına tecavüz, Allah’ın egemenliğini gasbetmek ve insanları ilahi şeriatten başka bir nizama kul etmektir. Bu münker ortada kaldıkça, hidayet üzere olmak; ne Müslüman ferde, ne de İslam ümmetine pek fayda vermeyecektir. Sünen sahipleri aşağıdaki hadisi rivayet etmektedirler: “ Hz. Ebu Bekir (r.a.), ayağa kalkıp Allah’a hamd-u sena ettikten sonra dedi ki: Ey insanlar! Siz; ‘ Ey iman edenler! Siz kendinize bakın . Siz hidayet üzere olduktan sonra, sapıtmış kimseler size zarar veremezler’ ayetini okuyorsunuz da, ne var ki, siz, bu ayeti yerli yerinde kullanmıyorsunuz. Ben rasul-i Ekrem’den (S) duymuştum ki, ‘İnsanlar gördükleri münkeri değiştirmek için var güçleriyle çalışmazlarsa, Allah’ın hepsini birden cezalandırmasıyla karşı karşıya kalmışlardır.’ “ Birinci halife, kendi zamanındaki bazı insanların bu ayete ilişkin yanlış yorumlarını düzeltmektedir bu sözüyle. Bugünün insanları olarak biz, bu doğru yoruma çok daha muhtacız. Çünkü günümüzde münkeri değiştirme görevi, daha da zorlaşmıştır. Bu dinin ayakta kalması, çaba gösterip mücadele etmeye bağlıdır. Bu dinin; insanları hakka yöneltecek, insanları kula kulluktan tek olan Allah’ın kulluğuna götürecek, yeryüzünde Allah’ın ilahlığını yerleştirecek, ilahi egemenliği gasbeden tağutları ortadan kaldıracak ve Allah’ın kurallarını ilan edip insanların hayatına uygulayacak Müslümanlara ihtiyacı vardır.
17/05/2013
Emrullah AYAN