Bismillâhirrahmânirrahîm
Daha önceki yazılarımızda, dünya, ahiret, hayat ve ölüm üzerine değerlendirmelere, bu konuda Kur’an’daki önemli hatırlatma ve uyarılara yer vermiştik. Bu yazımızda da, Kur’an’daki, ahirette yaşanan faydasız pişmanlığa değinen ve dünyadayken kendini hesaba çekip ıslah etmeye çağıran ayetler üzerinde durmaya çalışacağız inşaAllah.
Hesap Gününde, Faydasız Pişmanlıkla Geri Döndürülme İsteği ve Salih Amel Yapmaya Dair Taahhütte Bulunma Çırpınışı
Fecr Suresi, 23 ve 24. âyetlerde, ahirette artık faydası olmayan son pişmanlıktan bir sahne aktarılıyor. Bu sahnede, dünya hayatında iken ahiretinde yüzünü güldürecek salih ameller göndermeyenlerin büyük bir pişmanlıkla “keşke ahiret hayatım için bir şeyler yapıp gönderseydim” diye beyhude bir hayıflanma içinde olacakları bildiriliyor: “O gün cehennem getirilir, insan yaptıklarını birer birer hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ne faydası var! (İşte o zaman insan:) ‘Keşke bu hayatım için bir şeyler yapıp gönderseydim!’ der.”
Hâlbuki Rabbimiz Kitab’ındaki birçok âyette, bunları hatırlatmış ve yapılması gerekenleri emrederek âhirete hazırlık yapılmasını emretmişti: “Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, önceden kendiniz için yaptığınız her (hayrı) iyiliği Allah’ın katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızı noksansız görür.” (Bakara, 2/110).
“O gün zalim kimse, (çaresizlik içinde) ellerini ısırıp şöyle diyecektir: ‘Ne olurdu ben de Rasûlle beraber aynı yolu tutsaydım!” (Furkân, 25/27). “Yazıklar olsun bana, keşke falanı dost edinmeseydim!” “Andolsun, Kur’ân bana geldikten sonra beni ondan o saptırdı. Zaten şeytan insanı yardımcısız bırakıverir.” (Furkân, 25/28-29).
“Ateşin üstünde durdurulduklarında onları bir görsen; derler ki: “Keşke (dünyaya bir daha) geri çevrilseydik de Rabbimizin ayetlerini yalanlamasaydık ve mü’minlerden olsaydık.” (En’âm, 6/27).
“Nihayet onlardan birine ölüm gelince, ‘Rabbim! Beni dünyaya geri gönderiniz ki, terk ettiğim dünyada sâlih amel yapayım’ der. Hayır! Bu, sadece onun söylediği (boş) bir sözden ibarettir. Onların arkasında, tekrar dirilecekleri güne kadar (devam edecek, dönmelerine engel) bir perde (berzah) vardır.” (Mü’minûn, 23/99-100).
Secde Suresi 12, 14 ve 15. âyetlerde ise aynı beyhude pişmanlık şöyle aktarılır:
-“Suçlular, Rablerinin huzurunda boyunlarını büküp, ‘Rabbimiz! (Gerçeği) gördük ve işittik. Artık şimdi bizi (dünyaya) döndür ki, salih amel işleyelim. Biz artık kesin olarak inanmaktayız’ dedikleri vakit, (onları) bir görsen!”
-“(Onlara şöyle denilecek:) “O hâlde, bu gününüze kavuşmayı unutmanıza karşılık azabı tadın. Biz de sizi unuttuk. Yapmakta olduklarınıza karşılık ebedî azabı tadın.”
– Bizim âyetlerimize ancak, kendilerine bu âyetlerle öğüt verildiği zaman secdeye kapanan (itaat eden), kibirlenmeksizin Rablerine hamd ederek tespih (itaat) edenler inanırlar.
“Siz farkında olmadan, ansızın başınıza azap gelmezden önce, Rabbinizden size indirilenin en güzeline (Kur’ân’a) tâbi olun. Kişinin: Allah’a yakınlık konusunda kusurlu davrandığım için bana yazıklar olsun!… (diyeceği günden sakının)!” (Zümer, 39/55-56).
“Onlar da şöyle derler: ‘Ey Rabbimiz! Bizi iki defa öldürdün, iki defa da dirilttin. Günahlarımızı kabulleniyoruz. Şimdi (bu ateşten) bir çıkış yolu var mı?’ Bu, sizin tevhid çerçevesinde Allah’a çağrıldığında inkâr etmeniz, O’na ortak koşulduğunda ise inanmanız sebebiyledir. Artık hüküm yüce ve büyük Allah’a aittir.” (Mü’min, 40/11-12).
“Azabımızı gördükleri zaman, ‘Yalnız Allah’a inandık; O’na ortak koşmakta olduğumuz şeyleri inkâr ettik’ dediler. Fakat azâbımızı gördükleri zaman inanmaları, kendilerine fayda vermedi. Bu, Allah’ın kulları hakkında eskiden beri yürürlükte olan kanunudur. İşte orada inkârcılar hüsrana uğradılar.” (Mü’min, 40/84-85).
“Onlar cehennemde, ‘Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar ki dünyada iken işlemekte olduğumuzdan başka ameller, salih ameller işleyelim’ diye bağrışırlar. (Onlara şöyle denilir:) ‘Sizi, düşünüp öğüt alacak kimsenin düşünüp öğüt alabileceği kadar yaşatmadık mı? Size uyarıcı da gelmişti. Öyle ise tadın azabı. Çünkü zalimler için hiçbir yardımcı yoktur’.” (Fatır, 35/37).
İşte dikkat çekilen bu fayda etmeyen pişmanlıklarla kahrolmamak için, Allah’ın hayatımıza yön vermek üzere indirmiş olduğu Kur’an’ı, hayat kitabı olduğu bilinciyle ve hakkıyla okuyup onunla amel etmek gerekmektedir. Görüldüğü üzere bu pişmanlıklarla kahrolanlar, geri dönmenin imkânsız hâle geldiği bir noktada, büyük bir pişmanlıkla Rabbimize yalvarıp “bizi geri döndür ki, salih amel işleyelim” diyorlar. Hesap günü ateş azabını gördüklerinde “Keşke Allah’a itaat etseydik, Peygamber’e de itaat etseydik!” ya da “Allah’a yakınlık konusunda kusurlu davrandığım için bana yazıklar olsun!” yahut da “keşke toprak olsaydım” benzeri beyhûde yakınmalarla kahroluyorlar.
Hâlbuki dünya hayatında iken, hayat kitabı Kur’an’ı hakkıyla okumuş olsalardı; Rabbimizin, hayatı ve ölümü yaratma amacının bile “hangimizin daha güzel ameller yapacağımızı sınamak” olduğunu bildirdiğinden haberdar olacaklardı. “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır…” (Mülk, 67/2). Evet, Kitab’ı hakkıyla okusalardı, yapmaları ve yapmamaları istenen hususlara dair emir ve yasaklardan, vahyî bilgi ve ölçülerden de, daha hayattayken haberdar olup gereğini yapabilecekler ve bu duruma düşmeyeceklerdi.
Bilinmelidir ki, ahirete inandığını söyleyen, ancak hayatında bu inancın yansımasına rastlanmayan insanlar hüsrandadır… Bunların durumu; ‘Ateş bize ancak sayılı günler dokunur’ diyen Yahudilere benzer… Onlar ahireti küçümsediler… Onları lanete maruz kılan sebep ahiretten kopmaları değil midir? Bugün Yahudileşme riski altında bulunan Müslümanlar, egemen seküler paradigmanın etkisi ile gayba imanları geriliyor, ahiret inançları zayıflıyor… Nerede ise gaybî boyutu budanmış, ahiretsiz bir İslam algısı kabul görüyor… Ahiret inancındaki çözülme, toplumsal yapıyı ve bireyleri çürütüyor… Sekülerleşme, liberalleşme, rasyonalistleşme süreçleri anlamı buharlaştırırken, ahiret şuurunu bulanıklaştırıyor… Ahirete yakîn/kesin bir imanı yakalamayan nesiller, nefsi arzuların egemenliğinde azgınlaşıyorlar… Hevanın hâkimiyetinde helâka koşuyorlar… (Ramzan Kayan, “Önceliğimiz Öte Dünya”).
İşte yukarıda zikredilen ayetlerdeki faydasız pişmanlıklarla kahrolmak istemiyorsak, ömür bitmeden önce sürekli hâlimizi sorgulayıp ahiretimize ne hazırladığımızı gözden geçirmeli ve vakit varken günahlarımızdan tevbe edip ahiretimiz için salih ameller biriktirmek üzere yarışmalıyız. Yaşanan büyük yozlaşma ve sekülerleşmenin durdurulmasının ve bu büyük fesadın ıslah edilmesinin; ancak Kur’an’ı hakkıyla okuyup (Bakara, 2/121) doğru-yakîn bir ahiret-hesap inancına ulaşarak ve Kur’an hükümlerini Rasûlün (s) güzel örnekliği ekseninde hayata hâkim kılarak sağlanabileceği bilinciyle, sürekli ve istikrarlı bir biçimde cehd ve gayret göstermeliyiz. Kur’an ve sünnete göre yaşamak suretiyle hayatı ibadet kılma çabamızın yanında vahyin kurtarıcı mesajını, en yakından başlayarak tüm insanlara ulaştırma, hâl ve kâl ile yayma sorumluluğunu kuşanarak sürekli bir seferberlik hâlinde olmalıyız.