Cuma vaazı: İlkav cuma konferansını Emrullah Ayan verdi. Konferans metni aşağıdaki gibidir.
MUHARREM, HİCRET KERBELA VE HALEP
Öncelikle bu dört unsuru maddeledikten sonra kısa açıklamalara yer vereceğiz. Nebevî yapıyı ayakta tutan 4 unsurun çözülmesi şu sıra ve şekilde gerçekleşti: 1- Kur’an’ın etkinliğinin kırılması
Bu tarihî olaylar dün olduğu gibi değişik zaman ve mekanlarda, farklı isimler arasında bugün de aynen yaşandığı gibi kıyamete kadar da yaşanacaktır. Önemli olan şey bu tarihî karşılaşmada kimin kimlerin safında yer aldığıdır.
Şu anda en canlı şekilde yaşanan Kerbela Halep’tir. Hizbullah’ın ilk genel sekreteri Suphi Tufeylî, “Kerbela bu yıl Halep’te. İmam Hüseyin’in bebekleri de evlerinin enkazı altında” dedi. Tufeylî, Halep’te bugün yaşananların Kerbela’yı aratmadığını da vurguladı. Hutbe: Kerbela ’dan günümüze Müslümanlar Değerli Kardeşlerim, Bugün hicri 12 Muharrem 1438 Cuma Rabbimiz günlerimizi bereketli kılsın. Razı olacağı salih amelleri yapmamızı kolaylaştırsın. Hicri 10 Muharrem 61 tarihinde vukuu bulan Kerbela olayı üzerinden 1377 yıl geçmiş ol olmasına rağmen unutulmamış, ümmetin vicdanında derin yaralar bırakmış, Kur’an’i basiretle değerlendirilip ibret alınacak dersler çıkartılması gereken nadir olaylardandır. Kerbela bölgemizde de yürek burkan, gönülleri yaralayan hatıralarıyla değişik etkinliklerle hep anılır. Kerbela maalesef belli bir mezhebin, ekolün sahiplendiği bir olay gibi algılanmakta. Oysa ;hiçbir Müslüman yoktur ki bu faciadan etkilenmiş olmasın. İlgisiz olduğu iddia edilen sünni camia Yezid ,Muaviye ya da Ebu Süfyan gibi isimleri pek itibar etmezken, Ali, Hasan, Hüseyin, Cafer, Zeyneb ve Fatıma gibi isimleri çokça kullanmaktadır. Sünni camianın olaya yeterince ilgi göstermemesi faciayı Kur ’an ’i açıdan doğru tahlil edememesinden, birazda olayın içine sahabe ve tabiilerden birçok şahsiyetin olmasından kaynaklanmaktadır. Kerbela ne mevlidler okutarak, ne aşure dağıtarak, ne mersiyelerle, ne zincirlerle dövünmekle, ağıtlarla, ne de üzerinde hiç konuşmamakla anılmış ve anlaşılmış olur. Evet, Nebi’nin “Benim dünyadaki reyhanım, çiçeğim “ dediği evladı Resul, masum bebekler dahil 72 yareni Kerbela ’da hunharca katledildi. Aslında katledilen sadece Hüseyin ve yareni değildi. İslam postuna bürünmüş küfür ve şirk çevreleri tevhid ve adalet dini olan İslam'ı katlediyorlardı Kerbela ’da.. Tarihi kaynaklarda yer alan ifade doğru ise “ Yezid ’in Hüseyin’in cansız bedenini muhatab alarak bugün Bedrin intikamını aldık “ sözü tarihin derinliklerine kadar uzanan mücadelenin aslında olayın gerçek yüzüne ışık tutmaktadır. Hz Hüseyin mevcut rejime başkaldırmış, halkı vergilerle sömüren, adaletsiz, paylaşımsız, kayırmacı, rüşvete yağcılığa dayalı, zalim, hilafeti saltanata çevirerek, halktan tamamen uzak yaşayan Yezid ’i ve sistemini meşru görmemiş ve kıyam etmiştir. Kendisini ve ailesini ve de bir avuç yarenini feda etmiştir. Zamanımıza gelindiğinde de pek değişen bir şey yok .Yine mazlumlar mazlum, yine muztazaflar muztazaf. İslam âlemini yönetenlerin çoğunluğu Yezid ve onun atadığı valiler gibi davranmıyor mu? Firavunların halkları fırka fırka böldüğü gerçeğini Rabbimiz 1400 küsür yıl öncesinden bizlere hatırlatırken, Kerbela’dan bu yana ümmetin nasıl bölündüğünü görmüyor muyuz? Irki, mezhebi, siyasi, taassublarla oluşturulan devletçikler hangi İslam’dan referanslıdırlar. Aslında Kerbela’yı anmak Hüseyin’i, Yezid’i yani aktörleri anlamaktan tanımaktan geçer. Kerbela bir zihniyetin sembolüdür. Kerbela’yı anlamak, Hüseyin’i anlamaktan, Hüseyin gibi olmaktan, yani Muhammedi olmaktan, Vahye sadık kalmaktan geçer. Hüseyin’den yana olmak “Doğrayın beni ey kılıçlar, Muhammed’in dini hâkim olacaksa” sözünün izdüşümü Kur’an’ın hayata hakimiyeti için mücadeleden geçer. Hz. Hüseyin’i ve ehli beytini, o Peygamber yarenlerini, Kerbela ya götüren saik ne idi. Hz. Hüseyin Yezid gibi bir sultan mı olmak istiyordu? Saltanatı ondan devralıp etrafını zenginleştirmek mi istiyordu? Yoksa Nebi’nin döneminde yaşanılan Asrı Saadeti, Peygamberi adalet yönetimini ihya etmek mi istiyordu? Cahiliyye dönemindekine benzer zulüm dolu, insani ve İslami değerlerin hiç edildiği, insanların yapılan haksızlıklara karşı seslerini çıkaramadıkları itiraz edenlerin hemen kellesinin alındığı, ahlaksızlığın, gasbın, talanın, devlet eliyle icra edildiği gayri meşru, hevaya dayalı, saltanat sistemine kıyam için gidiyordu? Bizler bugün İslam Alemi diye bilinen dünyaya bir bakalım kimler hangi rolleri üstlenmektedir. Yezid’e benzer anlayış, yaşantı, söylem içerisinde tahakkümlerini Batılıların batıl desteği ile sürdürmektedirler. Ortadoğu’dan Uzak Doğu’ya Asya’dan Afrika’ya bakalım karşımıza nasıl bir manzara çıkacaktır. Hangi ülkede Hüseyni zihniyet iktidardadır. Mısır, Suriye, İran, Irak, Afganistan, Türkiye Libya, Suudi Arabistan, Ürdün, Yemen hangi bir ülkede Allah’ın hükümleri hâkimdir. Bu ülkelerde halka hükmedenlerin yaşantıları, zihniyetleri, saltanatları, zulümler yasaları Hüseyin’den çok Yezid’e benzemektedir. Onun gibi halkı adam yerine koymamaktadırlar, yoksulu, öksüzü itip kakmaktadırlar, saltanatlarını eleştirenleri acımasızca cezalandırmaktadırlar, darbelerle halkı sindirmekte, kendilerini üstün görüp yönetme işine kendilerini en layık görmektedirler. Değerli Müslümanlar, Bugün Suriye’de Mısır’da Irak’da çoluk çocuk, kadın, erkek, yaşlı demeden en modern silahlarla, bombalarla, uçaklarla, kendi halklarını katledenler daha çok kimlerin safında yer almaktadırlar. Suriye’de kafir Esad rejimine karşı direnenleri, Emperyalist Rusya ile beraber, mezhebi ve siyasi saiklerle acımadan katledenler, bombalayanlar sözde mazlumların yanında olduklarını iddia etmekten Hüseyni olmaktan utanmalıdırlar. Bu halleriyle Yezide bile rahmet okutmaktadırlar. Birde zincirlerle ağıt yakarak, mersiyeler okuyarak, Kerbela’ya gönderme yapmak hangi İslama’a hangi vicdana, hangi insani değerlere sığar. Hüseyin’den yana olmak; Onun gibi zülüm kimden gelirse gelsin, vahye kim sırtını dönerse dönsün, mezhebi, meşrebi, ırki görüşleri terk edip hakktan yana olmaktır. İslam adına bizim iktidarımıza biat etmiyorlar gerekçesiyle bize katılmıyorlar diye müslim- gayrimüslim insanları acımasızca katletmek, ancak gözü dönmüş çağdaş Yezid’likle ifade edilebilir. Ya da demokratik laik sistemleri ülkelere dayatmak, ve bu sistemlerin Kur’an’a ters olmadığını, İslami olduğunu iddia etmek, başka seçenekleri çağdışı bulmak Yezid’den yana tavır almaktır. Gelin hep birlikte hiçbir ırki mezhebi meşrebi ekollere tabi olmadan Allah’ın Kitabını hakem yapıp, tavırlarımızı O’na arz edelim, Kur’an’ın hakemliğine razı olalım. O’na güvenelim. O’na kulak kesilelim. “Toptan Allah’ın ipine sarılıp ayrılmayın Allah’ın üzerinizdeki nimetini düşünün” (3/103) “Allah'a ve Resulüne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir .(8/ 46 ) "De ki: "Ey Kitap Ehli, bizimle sizin aranızda müşterek (olan) bir kelimeye (tevhide) gelin. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiç bir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp bir kısmımız (diğer) bir kısmımızı Rabbler edinmeyelim." Eğer yine yüz çevirirlerse, deyin ki: "Şahid olun, biz gerçekten müslümanlarız." (3/ 64) Kur’an insanlık alemine Rabbimizin rahmetinin tecellisi olarak inzal olunmuş mübarek bir Kitab’tır. Allah’ın fert ve toplumların başta şirk hastalıkları olmak üzere tüm sorunlarının reçetesi olarak gönderdiği hablullahtır. Rasulullah’ın irtihalinden günümüze Müslümanların tarihlerinde yaşanan sıkıntıların, tüm olumsuzlukların, toplumsal kargaşa ve kaosların, işgal ve sömürülerin, ahlaksızlık ve doyumsuzlukların, ihtiras ve dünyevileşmelerin, katliam ve zulümlerin, sebebine baktığımızda tüm bunların Kur’an’ın toplumsal hayattan uzaklaştırılmasından, belirleyen değil, belirlenen konuma itilmesinden kaynaklandığını ifade edebiliriz. Bugün hangi İslam beldesine bakarsak bakalım hepsinde de yukarda ifade etmeye çalıştığım türden sıkıntıları görürüz. Birçok ülke sıcak çatışmalarla inim inim inletilmekte (Irak, Suriye, Afganistan, Libya, Yemen, Filistin gibi) birçokları da kültürel olarak işgal altında batının dayattığı hayat tarzıyla kendini avutmaktadır. Şeytani güçler emperyal kuşatmalarla, oyun ve desiselerle şirin gösterdiği demokratik küfür sistemleriyle toplumları uyutmakta ve oyalamaktadır. İşbirlikçi yerli uşaklarda bu hayat tarzını toplumlarına dayatmaktadırlar. Hem bu aldatıcı ve ayartıcı yaşamdan, hem de sömürü ve kaostan kurtulmanın tek yolu terkedilmiş bıraktığımız Kur’an’ı hayat rehberi ve kılavuzu yapmaktan geçer. Rabbimiz bizleri, çağın Yezidlerini tanıyıp onlarla Hüseyin’ce mücadele eden, onların zulümlerine direnenlerden eylesin. Amin.
Hayati İsaoğlu |