1,6K
Hutbe: Siz Yüzü Kapkara Olanlar! Yarın Azap İçin Çok Yakın!
“O gün bazı yüzler ağarır, bazı yüzler kararır. Yüzleri kararanlara, ‘imanınızdan sonra inkar ettiniz, öyle mi? Öyle ise inkar etmenize karşılık azabı tadın’ denilir.” (Âl-i İmrân: 106)
Hiç de yabancısı olmadığımız, hattaiçselleştirdiğimizi bile söyleyebileceğimiz bir haber geçtiğimiz günlerde haber kanallarına düştü. Haberde, Mısır’da yönetimi darbe ile ele geçiren Katil Sisi’nin cinayetlerinin devam ettiği, bu cinayetlerden bir yenisinin de geçtiğimiz günlerde Başsavcı Hişam Berekat’a düzenlenen bombalı saldırıdan sorumlu oldukları gerekçesiyle idama mahkum edilen 9 ihvan üyesi masum gencin cezalarının uygulandığı bildiriliyordu.
Emperyalist dünyanın ve işbirlikçi bazı körfez ülkelerinin de desteğini alan Sisi, dünyanın kör vicdanından ve müslümanların sessizliğinden güç alarak gittikçe daha da Firavunlaşmakta, Firavun’un Hz. Musa’nın kavmine yaptıklarının bir benzerini binlerce yıl sonra Mısır’da masum müslüman kitlelere ve İhvan’a yapmaktadır.
Darbeci Sisi hükümeti bugüne kadar göstermelik yargılamalarla idama mahkum ettiği 165 masum kardeşimizi idam etti. Mısır zindanlarında her an idam edilmeyi bekleyen 600 kişi var. Üstelik ağır işkenceler eşliğinde ve de çelik kafesler içinde savunma hakkı verilmeksizin yapılan yargılamalar devam ediyor ve kurulan yargı tiyatrosunda yeni idam kararları verilmeye devam ediyor.
Zalim ABD, AB, İsrail ve despot körfez ülkeleri ile işbirliği halindeki Mısır cuntası, yaptığı işkence, zulüm ve katliamdan sonra geçmişte de Seyyid KUTUB’ları, Abdulkadir UDEH’leri idam ettikleri göstermelik mahkemeleri ile Müslüman Mısır halkının gözünü yıldırmak ve onları sindirmek istemektedir.
Bütün bu olup bitenleri ABD ve AB’nin şürekası desteklemekte, darbecileri darbeci olarak değil de “demokrasiyi inşa etme çabası gösterenler” olarak niteleyip sahiplenmektedir. Şüphesiz ki, Mısır’daki darbeci generallerin emperyalist ABD ve AB işbirlikçilerinin ve kendilerinin süfli çıkarları için tetikçilik yaparak halkın verdiği silahlarla kendi halklarına yönelik katliam yapmaları, uyduruk mahkemelerle icad ettikleri bu idam kararları, efendilerine nazaran daha alçak ve daha zelil bir duruma düştüklerini işaret etmektedir. Böyle bir katliama başta ABD ve AB ülkeleri olmak üzere Batı ve Orta Doğu’daki kuklaları ile İsrail terör devleti gizli ve açık destek verirken Müslümanların sessiz kalması kabullenilemez. Bu fitnenin başı ABD ve İsrail ile onların güdümünde hareket eden Suudi Arabistan ve birkaç körfez emirliğidir. Bunlar, bugün hunharca akıtılan binlerce Müslüman’ın kanından doğrudan sorumludurlar. Biz de bu yüzden zalimlerin başı olan ABD, AB ve İsrail zalimlerine sesleniyoruz:
Ey katil Amerika ve işbirlikçileri! Sekiz yıldır Suriye’deki Ba’s katliamına da aynı süflî emperyalist çıkarlarınız, alçakça hesaplarınız ve İslâm düşmanlığınız sebebiyle sessiz kaldınız. Rusya, Çin gibi doğulu emperyalistlerle beraber BM’yi işlevsizleştirerek, Esed rejimine kiminiz doğrudan, kiminiz de dolaylı destek vererek hep birlikte bölgemizde ve dünyada Müslüman kıyımı yapıyorsunuz. Allah’ın izniyle o doymak bilmeyen çıkarcılığınızın çamurunda ve akıttığınız Müslümanların kanında boğulacaksınız.
Kardeşlerim! Bizler bu vahşetlere sessiz kalırsak Rabbimiz bizi hesaba çekecektir. Ahiret gününde “kimin yanındaydınız?” sorusuyla muhatap olduğumuzda ne cevap veririz? Bizler daima, Müslümanların ve mazlumların yanında olduğumuzu haykırıyor ve onların bu zulümlerini ifşâ ediyoruz.
İşte İslâm’ın amacı, insanlığı bu bâtıl ve bâtılın temsilcilerinden kurtarmaktır. Bundan dolayı İslâm, ilahlık ve hakimiyet hakkının kısmî bir yönünü gaspeden tağutları uzaklaştırıp yeryüzüne tek olan Allah’ın ilahlık ve hakimiyetini yerleştirmekle insanın özgürlüğünü ilan ediyor. Bir kere İslâm, yeni bir hayat görüşünü, yeni bir sistemi ve yeni bir toplumu ortaya koymak için harekete atılmak zorundadır. Hayatın içinde var olmak zorundadır. Çünkü İslâm, insanlığın pratik hayatında uygulanmak için Allah katından gelmiştir. İslâm, ruhun derinliklerinde kök salan bir akîdedir. Bu akîde, mutlak tevhid ile şirkin arasında bir furkandır, ayırıcıdır. Ruh ve şuurda, ahlâk ve davranışta, ibadet ve ubûdiyette olanca dallarıyla kök salmış mutlak tevhid ve Allah’tan başka kişilerin, zevk ve ölçülerin, yönetimlerin, gelenek ve göreneklerin uşaklığını gönüllere koyan şirkin bütün biçimleri arasında bir farktır. Öyleyse zafer tevhid akidesînin olmalıdır. Akîdenin sahipleri olan müslümanlar batılla mücadele etmek zorundadırlar. Sonra bu akîde, dille söylenen bir lakırtıdan ibaret değildir. O, gerçekleşen bir pratiktir. Müslümanım diyenler bu pratiklerini mutlaka ama mutlaka salih amel olarak ortaya koymak zorundadırlar vesselam…
08.03.2019
Hazırlayan: Emrullah AYAN