Hutbe: Ölçüyü taşıran müsrif bir kavimsiniz…
“(Elçiler de,) ‘Uğursuzluğunuz kendinizdendir. Size öğüt verildiği için mi (uğursuzluğa uğruyorsunuz?). Hayır, siz aşırı giden/müsrif bir kavimsiniz’ dediler.” (Yâsîn:19)
Kardeşlerim, bugün Hicrî Rabiu’l-Evvel ayının 14’ü 1445/Cuma
Herhangi bir çağrının veya konunun uğurlu ya da uğursuz olduğunu söylemek cahiliye safsatalarından biridir. Peygamberler ise; gönderildikleri topluma bu anlayışın hurafe olduğunu, başlarına gelen iyilik veya kötülüğün dışlarından gelmediğini aksine bunun kaynağının kendi düşüncelerinin ve davranışlarının bir sonucu olduğunu, bu sebeple uğradıkları iyilik veya kötülüğün kendi ellerinde olduğunu ifade etmektedirler. Çünkü yüce Allah'ın bu konudaki iradesi kulun kendisinin davranışlarından geçer ve bu yolla gerçekleşir.
Şu halde kul kendi bedbahtlığını kendisi ile birlikte taşır. İşte değişmez ve sağlam temele oturan gerçek budur. Bazı insanları veya birtakım yerleri, ya da sözleri uğurlu ya da uğursuz saymak, evet, bütün bunlar anlaşılabilir bir temele dayanmayan birer hurafeden ibarettir.
“Eğer şu anda içinizde bir uğursuzluk varsa, bu sizin kendinizdendir. Biz getirmedik onu size. Bizim suçumuz onu size hatırlamamızdır. Sizin sapkınlıklarınızı size haber vermek suçsa, bu bizim görevimizdir. Aslında sizde bir kısım hastalıklar var da, biz onları açığa çıkarıyoruz.
Eğer sizler o sârî hastalıklarınızı, peşin fikirlerinizi bırakıp bizi dinlerseniz, söylediklerimizin doğruluğunu anlarsınız. Hayatınızın, inançlarınızın, düşüncelerinizin, gidişâtınızın pisliğini size hatırlattık diye mi bizde uğursuzluk görüyorsunuz? Yaranız var ki gocunuyorsunuz. Sizler günâh ehliyken elbette günâhsızlardan gocunacaksınız.
Sizler hiçbir sınır tanımadan zulme yöneldiğiniz sürece, elbette âdil olanlardan gocunacaksınız. İffetsizlik, hayâsızlık, ahlâksızlık ruhunuza işlemişken, elbette iffetlilerden rahatsız olacaksınız. Tabii bu, günâhsızlığın, iffetin, hayânın kötü oluşundan, yanlış oluşundan değil de, sizlerde hayâsızlık ve ahlâksızlık yanlışlığı, günâh hastalığı bulunduğu için gocunuyorsunuz.
Şu yasallaştırdığınız günâhlarınızdan, şu Allah tanımaz, peygamber bilmez tavırlarınızdan, şu hevâ ve heveslerinizi ilahlaştırmalarınızdan, şu kendiniz gibi âciz tâğutlara uymaktan, izlerinden gitmekten vazgeçmediğiniz sürece, sizler bizi asla anlayamayacaksınız. Yarın anlayacağınız yanlışlarınızı size bu günden haber verdiğimiz için bizleri suçlamayın, Cehennemin içinde kendinizi bulmadan önce gelin bu gidişlerinizden vazgeçin,” diyor Allah’ın elçileri.
Bu müsrifler de, ülkede bir darlık, bir bunalım olduğunda, ekonomi bozulduğunda hep suçu Müslümanların üzerine atmadılar mı? Müslümanların Müslümanlıklarına uğursuzluk yormadılar mı? Hep Müslümanları suçlamıyorlar mı? Bu adamlar onun için her fırsatta Müslümanların inançlarına, kutsal değerlerine saldırmıyorlar mı? Batıyla entegre olamayışlarının faturasını hep Müslümanlara kesmediler mi? Halkı Müslüman olan ülkelerin az gelişmişliğini o halkların bir kitaba imanlarına bağlamadılar mı?
Geri kalmışlığın sebebi olarak mahkûm ettikleri Kur’an’ın ve müslümanların defterini dürebilmek için harf değişikliğinden tutun da takvimin, kılık-kıyafetin, hukukun, ekonominin değiştirilmesine kadar ellerinden gelen her şeyi yapmadılar mı? Halbuki son yüz yıldır Müslümanlar siyaset sahnesinden çekilmişler, dinleriyle, kitaplarıyla alâkalarını koparmışlardır. Kur’an’a dayalı bir hayatı Müslümanlar terk edeli yıllar olduğu halde, hani niye kalkınamadılar?
Şu anda toplumda bu adamların yasaları egemen değil mi? Hani niye sürüngenler gibi sürünüyorlar? Hani kalkınmaya engel gördükleri Kur’an’ın yasalarını ortadan kaldırdıkları halde, niye birilerinin kapısında dilenciler? Niye tapındıkları, hayranı oldukları Avrupa’nın seviyesine çıkamıyorlar? Kim engelliyor şu anda bu adamları? İslâm’ı, Müslümanları sorgulayıp hep suçu onlarda göreceklerine, biraz da kendilerini, kendi küfürlerini kendi şirklerini, kendi köleliklerini sorgulasalar olmaz mı? Bu izzetsizliklerinin, bu dilenciliklerinin, bu köleliklerinin sebebini, Allah’ın yasalarını reddetmelerinde, Allah’a ve Allah’ın sistemine karşı savaş açmalarında görseler ya!
Hayır, sizler gerçekten haddi aşmış, kendini harcayan müsriflersiniz. Allah’ın yasalarını ve sınırlarını tanımayan kişi ve toplumlar müsriftir. Keyfine göre bir hayat yaşayan toplum müsriftir. Hareket noktası Allah olmayan toplum müsriftir.
Sizler böyle müsrifsiniz ve başınıza gelenlerin sebebi yine sizlersiniz. Yani bütün bu başınıza gelenleri sizler hak ettiniz. Uğursuzluk içine düşmeyi, zillete mahkûm olmayı siz kendiniz istediniz. Allah yasalarını bırakıp kulların yasalarını tercih ettiğiniz için, Allah’ın kitabını terk edip kendi hevâ ve hevesleriniz istikâmetinde gittiğiniz için köleliğe mahkûm oldunuz. Eğer şu anda ekonominiz, hukukunuz, siyasetiniz, eğitiminiz bozuksa bunun sebebi ne İslâm ne de Müslümanlardır, sizin kendi israflarınızdan, müsrifliğinizdendir.
Bütün bunların sizin kendi bozukluğunuzdan, kendi müsrifliğinizden ötürü başınıza gelen şeyler olduğunu hâlâ akletmeyecek misiniz?
29.09.2023
Hazırlayan: Emrullah AYAN