Perşembe, Kasım 21, 2024
Ana sayfa CUMA HUTBELERİ Hutbe: Kendini Tezkiye Eden Kurtulur

Hutbe: Kendini Tezkiye Eden Kurtulur

by İlkav Editor
895 👁
A+A-
Reset
Hutbe: Kendini Tezkiye Eden Kurtulur
“(Andolsun) nefse ve onu düzenleyene; ona fücûrunu da takvasını da ilham etti. Onu tezkiye eden muhakkak kurtuldu, onu kirletip örtense muhakkak kaybetti.” (Şems: 7-10)
Kardeşlerim, bugün Hicrî Recep ay’ının 10’u 1443/Cuma 
Kur’an’ın önemle üzerinde durduğu konulardan biri de tezkiyedir. Tezkiye kavramı, sözlükte arındırmak, temizlemek anlamlarına gelmektedir. Istılâhî olarak ise; Allah Teâlâ’nın şirk, küfür, günah, iki yüzlülük, cehalet gibi çirkin düşünce ve davranışlardan insanı temizleyip arındırması manasına gelmektedir.                                                                                                       
Cuma Suresi 2. ayette tezkiye, Rasulullah’ın Allah’ın âyetlerini okuması, insanlara kitabı ve hikmeti öğretmesiyle aynı değerde, peygamberliğin temel görevlerinden biri olarak zikredilmiştir: “(Allah) o ümmîlere, içlerinden kendilerine ayetlerini okuyan, onları tezkiye eden, onlara kitabı ve hikmeti öğreten bir rasul gönderendir. Halbuki onlar, bundan önce apaçık bir sapıklık içinde idiler.” 
Tezkiye ile aynı kökten gelen zekât, Allah’ın hakkından fakire çıkarıp vererek, hem malı temizleme hem kalbi mal sevgisinden arıtma hem de malın bereketlenmesini ummadır. 
Allah’ın her emir veya yasağında olduğu gibi zekât-infak konusunda da insan yine ne yapıyorsa kendi yararına ve kendisi için yapmaktadır. 
Allah Teâlâ insanı yarattığı zaman ona gitmesi gereken yolu göstermiş, hangi yolların eğri hangisinin doğru olduğunu ve doğru yolda nasıl gidileceğini açıkça belirtmiştir; ayrıca insana her iki yola da gidebilme imkân ve kabiliyeti tanınmış, takvâya da fücura da uyması iradesine bırakılmıştır. 
Tezkiye-i Nefs yani insanın kendisini arındırması, temizlemesi; kişinin kendisini her türlü kirden, küfr, cehalet, kötü duygular, yanlış itikatlar ve fücur gibi edepsizlik ve kötü ahlâktan uzak olma, bunlardan korunma ve ilim, hayırlı ameller ve güzel huy gibi takva hasletleriyle donatıp hayır ve bereket yayacak, iyiliği artıracak hale gelmektir. Yani, tezkiye kişinin kendisini sırf temizlemesi, arındırması değil, aynı zamanda ricsden korumak, sonra da kendisini hayır, bereket ve birr yayan, hayrı sürekli artıran bir mertebeye getirmesidir. 
İnsanı tezkiye eden öncelikle Allah’tır; fâil-i mutlak O’dur, yaratıcı ve yol gösterici O’dur, tezkiye için gerekli yolu, yöntemi gösteren O’dur: 
Kendilerini tezkiye edenleri görmedin mi? Oysa Allah dilediğini tezkiye eder, onlara kıl kadar zulmedilmez.” (Nisâ: 49) 
Allah’ın tezkiyesine elçi olması bakımından Rasulullah da mü’minleri tezkiye eder: 
“ Allah, aralarında kendilerinden onlara âyetlerini okuyan, onları tezkiye eden ve onlara Kitabı ve Hikmet’i öğreten bir rasul göndererek mü’minlere lütufta bulundu…” (Âl-i İmran: 164) 
İslâm tarihinde nefsi, tamamen mücadele edilip yok edilmesi gereken kötülük kaynağı olarak algılayan felsefî ve tasavvufî ekoller olagelmiştir. Tasavvufa göre nefis, insanın içinde soyut bir varlık olup hayatının sonuna kadar insanın dizginlenmesi, hatta savaşması gereken amansız düşmanıdır. Bunlar, nefsi arındırma, terbiye etme adına bir hırka bir lokmayla yetinip, diyar diyar gezmeyi, dünya nimetlerinden el etek çekmeyi, rabıta yapmayı, manasından habersiz bir takım tesbihât cümlelerini yüzlerce hatta binlerce kere şuursuzca telaffuz etmeyi, bedene şiş batırarak işkence etmeyi öngörmektedirler. Bazıları, nefsin derecelerini sıralayarak son aşama olan nefs-i kâmile ulaşanların artık ibâdî sorumluluklardan âzâde olduklarını iddia edebilmişlerdir. Oysa Kur’an nefsi, insanın kendisi olarak tanımlayarak ruh-beden ikilemine yer vermez. 
Rabbimiz nefse ‘takva’yı ve ‘fücur’u ilham etmiştir. (Şems: 8,9) İnsanların kötü ameller işlemeleri yaratılıştan kötü varlıklar olduklarından değil, fıtrî sıfatları kötü kullanmalarındandır. “Rabbimiz bize dünyada da âhirette de iyilik ver.” (Bakara: 121) âyeti, mistik inanç ve felsefelerde olduğu gibi arınmak için dünyayı terk etmeye ihtiyaç olmadığını ortaya koymaktadır. 
Allah’ın Kur’an’da en çok tekrarlanan sıfatlarından birisi de ‘rablik’ sıfatıdır. Âlemlerin terbiye edicisi, eğiticisi Rabbimizden sürekli bizi kendilerine hidayet ettiklerinin yoluna, sırat-ı müstakîme iletmesini, gazaba uğramışların, dalalete uğramışların yoluna iletmemesini diliyoruz. Vahyin amacının insanları terbiye etmek olduğu tezkiyenin de peygamberlerin temel görevlerinden olduğu hatırlandığında tezkiye ile terbiyenin yakın ilişkisini görebiliriz. 
Tezkiye, bazı tasavvuf şeyhlerinin icad ettikleri abartılı fiillerle değil, ancak Kur’an öğretileri ve Rasul’ün örnekliğiyle gerçekleşir. Nefis tezkiyesi için önerilen rabıta, raks, kızgın demir tutma, karanlık bir odada yiyeceksiz içeceksiz günlerce bekleme gibi fiillerin Kur’an’da kesinlikle karşılığı yoktur.                                                                                                                         İslâm, bütün emir ve yasaklarıyla insanı eğitmeyi amaçlar. Huşû ile namaz kılma, infak, Allah yolunda kıtalden akrabalık, komşuluk haklarını gözetmeye kadar bütün Kur’ânî emirler; şirk, zulüm, nifak ve fitneden kaçınmadan, yalan söylememeye, yalan yere yemin etmemeye kadar bütün Kur’ânî yasaklar tezkiyenin araçlarıdır. 
Sonuç olarak tezkiye, insanın ekonomik kaygılardan arınarak, can, mal, makam, oğul, eş, dost dahil sevdiği şeyleri Allah yolunda engel olmaktan çıkarabilmesi, dünyadan nasibini unutmadan yatırımı dünya için değil âhiret için yapmasıdır.
11.02.2022
Hazırlayan: Emrullah AYAN
  
 
 

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

Hutbe: Kendini Tezkiye Eden Kurtulur

by İlkav Editor
2,4K 👁
A+A-
Reset

 

            Hutbe: Kendini Tezkiye Eden Kurtulur

            “(Andolsun) nefse ve onu düzenleyene; ona fücûrunu da takvasını da ilham etti. Onu tezkiye eden muhakkak kurtuldu, onu kirletip örtense muhakkak kaybetti.” (Şems: 7-10)
Kur’an’ın önemle üzerinde durduğu konulardan biri de tezkiyedir. Tezkiye kavramı, sözlükte arındırmak, temizlemek anlamlarına gelmektedir. Istılâhî olarak ise; Allahu Teâlâ’nın şirk, küfür, günah, iki yüzlülük, cehalet gibi çirkin düşünce ve davranışlardan insanı temizleyip arındırması manasına gelmektedir.                                                                                                  Cuma Suresi 2. ayette tezkiye, Rasulullah’ın Allah’ın ayetlerini okuması, insanlara kitabı ve hikmeti öğretmesiyle aynı değerde, peygamberliğin temel görevlerinden biri olarak zikredilmiştir: “(Allah) o ümmîlere, içlerinden kendilerine ayetlerini okuyan, onları tezkiye eden, onlara kitabı ve hikmeti öğreten bir rasul gönderendir. Halbuki onlar, bundan önce apaçık bir sapıklık içinde idiler.”
Tezkiye ile aynı kökten gelen zekât, Allah’ın hakkından fakire çıkarıp vererek, hem malı temizleme hem kalbi mal sevgisinden arıtma hem de malın bereketlenmesini ummadır.
Allah’ın her emir veya yasağında olduğu gibi zekât-infak konusunda da insan yine ne yapıyorsa kendi yararına ve kendisi için yapmaktadır.
             Allah Teâlâ insanı yarattığı zaman ona gitmesi gereken yolu göstermiş, hangi yolların eğri hangisinin doğru olduğunu ve doğru yolda nasıl gidileceğini açıkça belirtmiştir; ayrıca insana her iki yola da gidebilme imkan ve kabiliyeti tanınmış, takvâya da fücura da uyması iradesine bırakılmıştır.
Tezkiye-i Nefs yani insanın kendisini arındırması, temizlemesi; kişinin kendisini her türlü kirden, küfr, cehalet, kötü duygular, yanlış itikadlar ve fücur gibi edepsizlik ve kötü ahlâktan uzak olma, bunlardan korunma ve ilim, hayırlı ameller ve güzel huy gibi takva hasletleriyle donatıp hayır ve bereket yayacak, iyiliği artıracak hale gelmektir. Yani, tezkiye kişinin kendisini sırf temizlemesi, arındırması değil, aynı zamanda ricsden korumak, sonra da kendisini hayır, bereket ve birr yayan, hayrı sürekli artıran bir mertebeye getirmesidir.
İnsanı tezkiye eden öncelikle Allah’tır; fâil-i mutlak O’dur, yaratıcı ve yol gösterici O’dur, tezkiye için gerekli yolu, yöntemi gösteren O’dur. Yoksa birilerinin kendi belirlediği yöntemlerle yani seyr-i sülûk ile nefis tezkiyesi olmaz.  
            “Kendilerini tezkiye edenleri görmedin mi? Oysa Allah dilediğini tezkiye eder, onlara kıl kadar zulmedilmez.” (Nisâ: 49)
            Allah’ın tezkiyesine elçi olması bakımından Rasulullah da mü’minleri tezkiye eder:
            “ Allah, aralarında kendilerinden onlara ayetlerini okuyan, onları tezkiye eden ve onlara Kitabı ve Hikmet’i öğreten bir rasul göndererek mü’minlere lütufta bulundu…”    (Âl-i İmran: 164)
İslam tarihinde nefsi, tamamen mücadele edilip yok edilmesi gereken kötülük kaynağı olarak algılayan felsefî ve tasavvufî ekoller olagelmiştir. Tasavvufa göre nefis, insanın içinde soyut bir varlık olup hayatının sonuna kadar insanın dizginlenmesi, hatta savaşması gereken amansız düşmanıdır. Bunlar, nefsi arındırma, terbiye etme adına bir hırka bir lokmayla yetinip, diyar diyar gezmeyi, dünya nimetlerinden el etek çekmeyi, rabıta yapmayı, bedene şiş batırarak işkence etmeyi öngörmektedirler. Bazıları, nefsin derecelerini sıralayarak son aşama olan nefs-i kâmil’e ulaştıklarını söyleyenler artık ibâdî sorumluluklardan âzâde olduklarını bile iddia edebilmişlerdir. Oysa Kur’an, nefsi insanın kendisi olarak tanımlayarak değerlendirme yapmıştır.
Rabbimiz nefse ‘takva’yı ve ‘fücur’u ilham etmiştir. (Şems: 8,9) İnsanların kötü ameller işlemeleri yaratılıştan kötü varlıklar olduklarından değil, fıtrî sıfatları kötü kullanmalarındandır. “Rabbimiz bize dünyada da ahirette de iyilik ver.” (Bakara: 121) ayeti, mistik inanç ve felsefelerde olduğu gibi arınmak için dünyayı terk etmeye ihtiyaç olmadığını ortaya koymaktadır.
            Allah’ın Kur’an’da en çok tekrarlanan sıfatlarından birisi de ‘rablik’ sıfatıdır. Alemlerin terbiye edicisi, eğiticisi Rabbimizden sürekli bizi kendilerine hidayet ettiklerinin yoluna, sırat-ı müstakîme iletmesini, gazaba uğramışların, dalalete düşmüşlerin yoluna iletmemesini diliyoruz. Vahyin amacının insanları terbiye etmek olduğu tezkiyenin de peygamberlerin temel görevlerinden olduğu hatırlandığında tezkiye ile terbiyenin yakın ilişkisini görebiliriz.
Tezkiye, bazı tasavvuf şeyhlerinin icad ettikleri abartılı fiillerle değil, ancak Kur’an öğretileri ve Rasul’ün örnekliğiyle gerçekleşir. Nefis tezkiyesi için önerilen rabıta, raks, kızgın demir tutma, karanlık bir odada yiyeceksiz içeceksiz günlerce bekleme gibi fiillerin Kur’an’da kesinlikle karşılığı yoktur.İslam, bütün emir ve yasaklarıyla insanı eğitmeyi amaçlar. Huşû ile namaz kılma, infak, Allah yolunda kıtalden akrabalık, komşuluk haklarını gözetmeye kadar bütün Kur’ânî emirler; şirk, zulüm, nifak ve fitneden kaçınmadan, yalan söylememeye, yalan yere yemin etmemeye kadar bütün Kur’ânî yasaklar tezkiyenin araçlarıdır.
            Sonuç olarak tezkiye, insanın ekonomik kaygılardan arınarak, can, mal, makam, oğul, eş, dost dahil sevdiği şeyleri Allah yolunda engel olmaktan çıkarabilmesi, dünyadan nasibini unutmadan yatırımı dünya için değil, ahiret için yapmasıdır. 
                                                                                                                            01.12.2017
                                                                                                            Hazırlayan: Emrullah AYAN

  

                                                                                                        

  

 

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar

İLKAV Teknik Komisyon