Hutbe: Kâfirler, bütün güçleriyle sizin dininizden dönmeniz için çalışır “…Kâfirler, güçleri yetse sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmayı sürdüreceklerdir…” (Bakara: 217) Kardeşlerim, bugün Hicrî Zilkâde ayının 11’i 1446/Cuma Dün de bugün de kâfir budur. Eğer ellerinden gelse, güçleri yetse yeryüzünde bir tek Müslüman kalmayacak şekilde sizi dininizden döndürüp yok etmeye çalışırlar. Kâfirler yeryüzünde Müslümanın varlığına asla tahammül etmezler. Hatta bu kâfirler, İslâm’ı bilmeyen, tanımayan, adı Müslüman olan, atalarından kalma bazı âdetleri din diye yaşayanlara, adı Ahmet, Mehmet gibi Müslüman adı olan, zihni laik ve demokratik olanların bile varlığına tahammülleri yoktur. Bu kâfirler, yıllardır dünyanın her yerinde Müslüman kanı döküyorlar. Müslümanlar onlardan bir tek kâfiri öldürdüğünde hemen, “Müslümanlar adam öldürüyor, bunlar barbar!” diye feryadı basarlar. Kendilerinin son yüzyılda öldürdükleri Müslümanın sayısını ise bilmek mümkün değildir. Yıllardır Filistinli, Gazzeli Müslümanları öldürürler. Bunu yaparken kendileri haklıdır; ama bir gün kendilerinden biri öldürüldüğünde Müslümanlar terörist oluyor. Bunlar zalim ve saldırgandırlar. Allah’a ve âhirete de inanmadıkları için hiçbir ölçü tanımazlar. Kendileri oluk oluk Müslüman kanı akıtıp onları öldürüp yok etmek için silahlanırken, Müslümanları silahtan arındırmaya çalışırlar. Bu kâfirlerin tek hedefleri, yeryüzünde İslâm’ın ve Müslümanların var olmamasıdır. İslâm’ın ve Müslümanların varlığı bunların korkulu rüyasıdır. Bunlar şunu kesin bilirler ki; yeryüzünde İslâm varsa küfür asla yaşayamaz. Yeryüzünde az da olsa bu dine inanan, bu sistemi uygulayan, Allah’a inanan bir Müslüman topluluk bulundukça onlar bâtıl yollarının, zulüm ve fesadlarının devamından asla emin olamazlar. Onun içindir ki kâfirler yeryüzünde bir tek Müslümanın varlığına bile tahammül edemezler ve açıkça gördüğümüz gibi Müslümanları yok etmek için ellerinden geleni yapmakta, hatta yeryüzünde tek Müslüman kalmayıncaya kadar savaşlarını süreceklerdir. Âyet bu kâfirlerin haklılığını kabul ederek onların ağızlarını kullanmanın çok tehlikeli olduğunu anlatıyor. Kâfirlere meyletmek, onları kabullenmek, küfrü kabullenmek demektir. İslâm’dan sonra küfre dönmek demektir. Hutbemize konu olan âyet ile Rabbimiz bütün cahilî yapıların İslâm’a karşı birlik olduklarını bildirir. Bütün cahilî yapıların bu konuda hedef ve güç birliği vardır. Bu çağlar boyunca, hiçbir zaman ve konuma bağlı kalınmadan ayakta tutulan, ısrarla üzerinde durulan bir hedef birliğidir. Bu, İslâm ve cahiliye güçlerinin arasındaki ilişkilerin tabiatında var olan ve İslâm davetçilerinin ince eleyip sık dokumaları gereken zorunlu bir kanundur. Bundan ileri gelen somut gerekçeleri, yine bu kanuna başvurarak yorumlamak zorundadırlar. Bu kanunu bilmeden; İslâmî cihadın tabiatını, cahiliye ve İslâm yapılarının uzayıp giden çatışmalarının özelliğini, ilk İslâm fetihlerini ve aynı şekilde putperest veya haçlı seferlerini anlamaya imkân yoktur. Haçlı ve putperest düşmanlar, on dört asırdır durmaksızın seferler düzenlediler ve düzenlemeye de devam etmektedirler. O halde bu, her şeyi bilip her şeyden haberdar olan Allah’ın ifade buyurduğu bir kanundur: “Kâfirler -güçleri yeterse- dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmayı sürdüreceklerdir.” Bu; iğrenç niyetleri, şer yolundaki iğrenç direnişi ve Müslümanları dinlerinden çevirmenin amansız çabasını ortaya koyan dosdoğru bir buyruktur. Çünkü söz konusu olan, İslâm düşmanlarının hiçbir zaman ve ortamda değişmeyen asıl ve sabit hedefleridir. Bu din ve mü’minlerin düşmanları için İslâm’ın varlığı başlı başına bir nefret ve korku kaynağıdır. İslâm bizâtihi onlara korku ve acı verip öfkelendiriyor. Çünkü İslâm, her batılperesti korkutan, her müfsidin nefretini çeken ve her saldırganı ürküten bir güç ve metanetin dinidir. O, başlı başına, ihtiva ettiği hakkâniyetle, sahip olduğu güçlü hayat sistemi ve kusursuz nizamıyla bir savaştır. Evet, o, tüm özellikleriyle batıla, fesada ve isyankârlığa açılan bir savaştır. İşte bundan dolayı batılperest ve müfsidler ona tahammül edemezler. Mü’minleri fitneye uğratıp pek çok küfür türlerinden birine döndürmek için didinip dururlar. Çünkü onlar; batılları ve fesadları elden gider diye endişe ediyorlar. Yeryüzünde bu dine inanan, bu dinin hayat sistemini kabullenip hayatına uygulayan bir İslâm cemaati bulunurken, batılperestlerin kendilerini güvende hissetmeleri mümkün değildir. İslâm düşmanlarının başvurduğu yöntem ve araçlar çeşitli olabilir ama hedefleri hep aynıdır. Amaçları; mü’minleri -eğer güçleri yetse- dinlerinden çevirmektir. Bu yüzden ellerindeki silah kırıldı mı başka bir silaha, ellerindeki araç işe yaramaz hâle geldi mi başka bir araca başvurmaktan geri durmazlar. Her şeyi bilip haberdar olan Allah’ın emrini biliyoruz. Bu emir, İslâm cemaatini onlara teslimden sakındırıp tehlike uyarısını vermekte, savaşa ve hazırlanan tuzaklara karşı sabırlı ve dikkatli olmayı emreder. Aksi takdirde hem dünyada, hem de âhirette hüsran vardır. “Sizden kim dininden dönüp de kâfir olarak ölürse, işte o kimselerin amelleri, hem dünyada, hem de âhirette boşa gitmiştir. Ayrıca onlar cehennem ehlidir. Orada ebedi kalıcıdırlar.” (Bakara: 217) 09.05.2025 Emrullah AYAN