Perşembe, Kasım 21, 2024
Ana sayfa CUMA HUTBELERİ Hutbe: Bu Kur’an’dan Sorguya Çekileceksiniz…

Hutbe: Bu Kur’an’dan Sorguya Çekileceksiniz…

by İlkav Editor
1,4K 👁
A+A-
Reset
Hutbe: Bu Kur’an’dan Sorguya Çekileceksiniz…
 
“Doğrusu o Kur’an, senin için de, kavmin için de bir uyarıdır/öğüttür ve siz yakında ondan sorguya çekileceksiniz.” (Zuhruf: 44)
 
Kardeşlerim, bugün Hicrî Ramazan ay’ının 18’i 1442/Cuma
Bu âyet bize sorumlu olduğumuz ve bu sorumluluğun bir gereği olarak da kendisinden âhirette sorguya çekileceğimiz bir kitapla muhatap olduğumuzu haber veriyor. Âyetin ikinci cümlesi sonuçla alâkalıdır. İşin gerisinde hayatı kendisi ile düzenlediğimizde mutlu, özgür ve huzurlu olacağımız eksiksiz ve hatasız ilahî bilgi kaynağı yani Kur’an-ı Kerim ile muhatabız. Kur’an; bizim varlığımızın biricik şartıdır. Kur’an’sız bir İslâm düşünmek, ruhsuz bir beden düşünmek gibidir. Bizim hayat kaynağımız Kur’an’dır. Biz, ancak Kur’an’ı yaşadığımız ve hayatımızı Kur’an’a göre kurduğumuz zaman, gerçek anlamda
Müslüman oluruz. Yoksa Müslümanlığımız isim olmaktan öte geçemez. Kur’an, hayatın kitabıdır. Günlük hayatta yaşanmak için inmiştir. Bütün emir ve yasaklarıyla eksiksiz yaşanmak için…
Ne yazık ki, yüzyıllardır, biz –bilerek veya bilmeyerek, isteyerek ve istemeyerek- Kur’an’ı hayatımızdan uzaklaştırdık. Bunun sonunda biz de hayattan uzaklaştık. Dünya halklarına lider olmak üzere yeryüzüne gönderilmiş bir ümmetken, “Siz;
insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz” (Al-i İmran: 110) diye buyrulmuşken Kur’an’dan uzaklaşmamız sonucu yeryüzündeki halkların peşinden sürüklenen ölü bir kitle olduk.
Nasıl Müslümanlığımız sadece bir isimden ibaret hale gelmişse, elimizde bulunan
Kur’an da sadece klasik bir metin haline gelmiş bulunuyor. Biz bu metnin anlamını kavrayıp hayatımızda uygulamak yerine, onu; ölülerimiz için okunan bir dua ve hastalarımız için okunan bir şifa kitabı haline getirdik.
Din âlimlerimiz; Kur’an’dan, yaşanan pratik bir hayat nizamı çıkaracaklarına, onun yalnızca dil ve üslûb özellikleri üzerinde durdular. Fesâhat ve belâğat yönünden eşsiz bir eser olduğunu belirterek –ki bunda şüphe yoktur- daha çok gramer bakımından
ondan yararlanma yoluna gittiler. Tefsirlerimizin büyük bir kısmı, onu metin çözümlemesi için bir malzeme olarak kullandı. Onun hayata uygulanmasından ibaret olan fıkıh, bir müddet sonra teferruat içinde kaybolup gitti.
Kısaca, elbirliğiyle, Kur’an’ı hayatımızdan uzaklaştırdık. Kur’an’dan uzaklaşınca da hayattan uzaklaştık.
Günümüzde büyük bir uyanış içinde bulunan Müslümanların tez elden, yeniden Kur’an’a dönmeleri ve Kur’an’ın ışığında yeni bir hayat tarzını tekrar ortaya koymaları zamanı gelmiştir. Bunun için de Kur’an’ı bir başucu kitabı haline getirmek ve onun buyruklarını sürekli olarak canlı ve gündemde tutmak zorundayız. Bunu yapabildiğimiz an, hayatımızın akışı değişeceği gibi olayların peşinden sürüklenmek ve hep “antitez” olarak çıkmak yerine, olayları kendi doğrultumuzda yönlendirip “tez”
şeklinde ortaya çıkmamız mümkün olacaktır.
-Okumak, anlamak ve yaşamak mecburiyetinde olduğumuz kitabın nasıl bir kitap olduğunu, mahiyetinin ne olduğunu bilmemiz gerekir.
 
İster Kur’an’a inansın ister inanmasın, Kur’an okuyan kişinin her şeyden önce Kur’an’ın mahiyetini bilmesi gerekir. Mademki bu kitabı anlamak istemektedir. Öyleyse öncelikle Kur’an’da yer aldığı şekliyle Kur’an’ın temel ilkelerine yönelmesi
gerekir. Kur’an, kendisine indirilmiş olan zatın, yani Allah’ın Rasulü Muhammed (S)’in
açıkladığı tarzda anlaşılmalıdır.
 
Kur’an’ın temelinin aşağıdaki noktalar üzerinde kurulmuş olduğunu söyleyebiliriz.
1- Yüce Allah bu evrenin Yaratanı, Malik’i ve Hakimidir. İnsanı yaratmış, ona bilme, düşünme ve kavrama güçleri vermiştir. Ona bir tür bağımsızlık (otonomi) vererek yeryüzünün halifesi kılmıştır.
2- Allah insanoğluna bu önemli görevi lutfederken onun ruhunun derinliklerine şu gerçekleri yerleştirmiştir: “Ben senin Rabbinim. Bu alemlerin Rabbi benim. Hem senin ilahınım hem de bu evrenin ilahıyım. Hem senin Hakiminim hem de bu evrenin Hakimiyim.”
3- Şanı yüce olan Rabb, ilk insana ve onun eşine -Adem ve Havva’ya- kendi katından izleyecekleri bir hidayet yolu lutfetmiştir. Hem bu ikisine hem de yeryüzündeki torunlarına… İnsanı ilk başta karanlık ve bilgisizlik içinde yaratmamıştır. Aksine Adem ve Havva’nın, yeryüzündeki hayatlarına bir tür bilgi ve aydınlık içerisinde yani vahiyle başlamalarını sağlamıştır. Dolayısıyla ilk insan gerçeğin ne olduğunu biliyordu ve kendisi için lazım olan hayat kanunundan haberdar idi. Bu hayatta tuttuğu yol, Allah’a itaat yani İslâm idi.
4- İnsanoğluna bu sınırlı bağımsızlığı lutfetmiş olan Allah; onun yaratanı olmak niteliğiyle insanlardan dosdoğru yolu bırakıp sapıklığa dalanları zorla ve baskı ile tekrar doğru yola çevirmek için zor kullanıp müdahalede bulunmadı.
5- Allah, kendisine inananlardan elçiler seçmiş, bu elçileri çeşitli toplumlara ve değişik
bölgelere göndermiş, binlerce sene ardı ardına gelen bu peygamberler kafilesi birbirlerini izlemişlerdir. Hepsi de tek bir dinin yolcusu idiler. Hepsi de aynı hidayet yoluna tabi idiler.
6- Nihayet, Allah Teala, Hz. Muhammed (S)’i Arabistan topraklarında daha önceki peygamberler gibi aynı görevi yükleyerek göndermiştir. O’nun çağrısı, arasında diğer peygamberlerin tabileri de bulunmak üzere bütün insanlara yönelikti.
Konu ile ilgili olarak Hz. Ali’nin Rasulullah’tan (S) rivayeti şöyle:
Hz. Ali Rasulullah (S)’den şöyle işitmişti.
“Dikkat ediniz bir fitne zuhur edecektir dedi. Ben: Bizi o fitneden kurtaracak nedir? Diye sordum. O: Allah’ın Kitabıdır. Onda sizden öncekilerle sonrakiler hakkında malumatlar vardır. Aranızdaki meselelerle ilgili hükümler vardır. O, hidayet ile sapıklık arasını ayıran hakemdir. Şakası yoktur. Kim, onu bir azgının dilinde bırakırsa, Allah, onu helak eder. Kim ondan başka bir yerde hidayet ararsa, Allah onu saptırır. O, Allah’ın sapasağlam ipidir. O, hikmetli bir zikir, dosdoğru bir yoldur. Ona uyulduğu müddetçe haktan uzaklaşılmaz. Ona başka bir kelam karışmaz ki, hak ile batılı birbirine karıştırabilsin. Âlimler ona doymaz. Okumak ve tekrar edilmekle aşınmaz. Akılları hayrete düşüren fevkaladelikleri de bitmez. Kim onun dediğini derse doğruyu söylemiş olur. Kim onunla amel ederse karşılığını bulur. Kim onunla hükmederse adalet göstermiş olur. Kim ona çağırırsa, doğru yola hidayet edilmiş olur.”
 
30.04.2021
Hazırlayan: Emrullah AYAN

 

Yorum yazın

* Bu formu kullanarak girdiğiniz bilgilerinizin saklanmasını ve size ulaşım için kullanılabileceğini onaylıyorsunuz.

İLKAV


İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı

Editör'ün Seçimi

Son Yazılar

İLKAV Teknik Komisyon